"Gerçekten" haber verir 11 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

ELVEDA AKP

Mesele kapandı. Başbakan meseleyi kapattı. Türkiye Batı Medeniyeti’nin içinde yer alamayacak.

Batı Medeniyeti’nin tampon, tapon taşrası, sınır karakolu olarak kalacak. Türkiye iki dünya arasında hapis kaldı. Türk milliyetçiliği bu felce ‘bağımsızlık’ adını veriyor.

Bir şirkette bir satın alma müdürü düşünün, ona bir terfi imkânı sunuluyor. Diyelim genel müdür olma imkânı. O da bunu hiç tereddütsüz reddediyor. O zaman anlarsınız ki, o satın alma müdürünün işleri tıkırındadır.

Türkiye’ye terfi imkânı sunuldu. Türkiye bunu reddetti. O halde anlayın ki, Türklerin işi tıkırındadır. Hangi Türklerin mi? Tabii ki Türkiye’nin sahibi olan Türklerin.

Türk burjuvazisinin meseleye bakışıyla başbakanın meseleye bakışı artık birebir örtüşüyor. Bekâra karı boşamak kolaydır bakışı.

Enteresan olan, Erdoğan’ın dönüp dolaşıp tam da TÜSİAD’ın rayına oturmasıdır.

Nedir TÜSİAD’ın çizgisi?

Ahmet Altan’ın Tayyip Erdoğan’ın son konuşması için yaptığı tasvire cuk oturur TÜSİAD. Bakarsınız bakarsınız, dinlersiniz dinlersiniz, okursunuz okursunuz, olan bitenin, gevelenenin, ne demeye geldiğini bir türlü anlayamazsınız.

Ben oyumu CHP’ye vereyim, ve fakat seçimlerde AKP kazansın, ama çok küçük farkla kazansın. İşte size gerçek Türk burjuvasının meşhur ince ayar gerçekçiliği.

Çok medeni, çok çağdaş projelerim, araştırmalarım, anayasa taslaklarım var. Sponsor ediyorum. Türkiye’nin geleceği için projeler yaptırıyorum. Ama bir şartım var. Bunların gerçekleşmeyeceğinden emin olmak istiyorum. Gerçekleşmeyeceğinden emin olduğum sürece en çağdaş projeler bende. Gerçekleşecek gibi mi oldu? Aman Allahım, ne diyorsun?.. O takdirde size yeni anayasa için babadan kalma ‘kurucu meclis’ önerim var. Bu kadar kurutulmuş bir kurucu meclisi asker bile akıl edemedi, işte size TÜSİAD.

Başbakan ne diyor? Bekâra karı boşamak kolaydır. Hamken meyve yenmez. Eksik olanı ben ilave edeyim. Erken öten horozun kafasını keserler. Bunları, bir hikmetmiş gibi, şu veya bu şekilde söylemeyen, pek kimse kalmadı zaten Türkiye’de.

Bunlar sözde demokrasimizin hiç bitmeyen teraneleridir. Bunların kaynağı korkaklık ya da kurnazlık olabilir. Tam itaat kültüründe ikisi bir ve aynı şeydir.

Türkiye’nin sözde demokrasi mücadelesi tarihini bu özdeyişler özetler. TÜSİAD’ı, milli burjuvazimizi, milli solumuzu, milli sağımızı, ve en önemlisi ordumuzu, ve son olarak da AKP’yi, bu özdeyişler ‘kıssalıyor’. İşte size büyük uzlaşma.

‘Muasır medeniyet’ yolunda Cumhuriyet”ten geriye üç beş özdeyiş kalır.

Peki kardeşim ne zaman karı boşanacak, ne zaman meyve olgunlaşacak? 40 yıldır bekliyoruz. Ben 40 yıldır bekliyorum en azından.

Cevap. Ne zaman uygunsa ben sana söylerim. Bunlar ince meseleler.

TÜSİAD’a sor. Elbette AB’yi isterler. Elbette demokrasi isterler. Ama henüz hazır değillerdir.

Ne zaman hazır olacaksınız kardeşim? Yeteri kadar yürümeyen otomobil, yürüyen çamaşır makinesi satmadınız mı? Maşallah, iletişim çağında dünyanın en pahalı ve en yasak interneti de Türkiye’de millete pazarlanabiliyor.

Cevap. Sen fazla karıştırma. Biz demokrasiye hazır olunca sana söyleriz. Bunlar karışık meseleler. Ortalığı germe.

Peki, küçük bir maruzatım olabilir mi Sayın Başbakanım? Meyveyi olgunlaştıracak olan, ya sev ya terk et, midir? Yoksa pompalı tüfek midir?

Bir küçük soru arz edebilir miyim Sayın TÜSİAD, siz acaba otoriter bir Türkiye’yi demokrat bir Türkiye’ye tercih ediyor olabilir misiniz?

Bütün “business, business” dediğiniz otoriter Türkiye riskini ve karanlığını yönetebilme becerisi olmasın?.. Bu sizin ‘göreli avantajınız’ olmasın sakın? Demokrat bir Türkiye’de bu avantajınız kaybolmasın sakın?

Muasır medeniyeti sonradan yakalamaya çalışmanın kıyağı buradadır. Muasır olmadan medeni olabilme imkânındadır. Hiçbir dünya çapında ürün, marka üretmeden, bu meşakkati çekmeden, bu rekabete girmeden, işlerin tıkırındaysa, kapitalizmin bütün muasır nimetlerini sonuna kadar tüketebilirsin. Bundan vazgeçilebilir mi?

Muasır olmadan medeni olmanın şahikası Ertuğrul Özkök ve Tayyip Erdoğan artık aniden aynı kişidir. Erken öten horozlar memleketinin ‘gerçekçi’ horozlarıdır onlar.

Anadolu kaplanlarıyla İstanbul aslanları uzlaşır. Türkiye yine eski kafesine girer. Uzlaşma mı, teslimiyet mi? İkisi birden. Teslimiyette birleşmek hususunda uzlaşılmıştır.

Bekâra karı demokrasisi yine kazandı.

Artık yine eski kafesteyiz. Ama her şey eskisine göre çok daha çıplak. Herkes beyhude bir histeriyle üstünü başını yırtmış bulundu. Durum hiçbir zaman olmadığı kadar müstehcen. O kadar müstehcen ki, gözlerini kapatmazsak çocukların, açık dimağlarıyla olan biteni bizlerden daha iyi anlama ihtimalleri çok büyük.

Şimdilik çıplaklıktan biraz hicap duyuyoruz, başbakanın asabiyeti o yüzden. Asıl tatlı ve kibar mugalata herkes tekrar giyindikten sonra başlayacak.

Yüzde 47’yle olmayan, yüzde 99’la da olmaz. Hem de hiç olmaz. Elveda AKP.

Taraf, 10.11.2008

Gökhan Özgün

11.11.2008


Doğu cephesinde değişen birşey yok

Chronicle Dergisi son sayısında ilginç bir rapor yayınladı.

Benzerlerini duymuş görmüştük ama 1947 tarihli bu çalışma Kürt sorununun tanımı ve çözümünde 50 yıldır bir arpa boyu yol alamadığımızı da bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Yani Doğu cephesinde değişen pek bir şey olmamış. Dönemin Maliye Müfettişlerinden Burhan Ulutan, Van ve Hakkari’den dönüşte kapsamlı bir sorun tespiti-çözüm önerileri raporu hazırlamış.

Aradan 50 yıl geçmesine rağmen tespitleri halen geçerli. Ulutan’a göre en büyük şikâyet jandarma-ağa-devlet memurları üçlüsünden. Hatta mealen bölge insanının ana şefkati yerine baba dayağı görmekten bıktığını anlatıyor. Bölge insanının yaşamı, ilişkileriyle ilgili kaleme aldıkları bugün de geçerli denebilir.

Jandarmanın birtakım keyfî uygulamaları sebebiyle devlete olan bağlılığın giderek azaldığı notlar arasında dikkat çekiyor. Mevcut aşiret sisteminin halk-devlet iletişimini koparttığını, hükümetlerin aşiretlerin gücünü artıran uygulamalar yaptığını belirtiyor.

Rapordan sonra ne yapıldığını bilmiyoruz ama Ulutan’ın çözüm önerilerinden birkaçı şunlar; “Ahlâklı ve çalışkan memurların bölgeye atanması, devlet teşkilâtının jandarma devleti olmak yerine yapıcı ve geliştirici devlet fikrine göre yapılandırılması, halka adil devleti göstermesi, Türkçe öğretilmesi ve ekonomik kalkınmanın sağlanması.”

Yarım yüzyıl önce yazılan raporun son paragrafı ise şöyle; “Şarki Anadolu’da yeni bir anlayışla işe girişmek, devlet teşkilatını ıslah ederek planlı ve mecburi bir şekilde çalışmak zorundayız. Bu mıntıkanın henüz sahibi değiliz. İyi idare, halka benliğini iade ve onunla kaynaşma bizi bu toprakların sahibi yapacaktır.” Raporun üzerindeki tarihi 1947 değil de 2008 yapsanız bir şey fark etmiyor.

Hemen hemen her şey bugünle aynı. Yani kâğıt üzerinde tespitler doğru yapılmış, ama adımlar ya atılmamış ya da eksik atılmış. O zaman sorun nerede? Son gelişmeler ortaya koydu ki Kürt sorununda -miş gibi yapmanın bir anlamı yok.

Kürtsüz Kürt sorunu çözülmeyeceğine göre planları da sonuç almaya yönelik yapmak şart. Kitap henüz Türkçe’ye kazandırılmadı ama PKK ve terör üzerine önemli çalışmalardan birisi geçtiğimiz aylarda piyasaya çıktı. 8 yıl boyunca PKK’lılarla yüz yüze görüşerek Kan ve İnanç isimli kitabı hazırlayan Aliza Marcus önemli tespitler yapıyor.

PKK’nın dünya gerçeklerinden koptuğunu söylüyor. Dağdakilerin de önüne alternatif gerçeklik sunmadan yaşadıkları mağaralardan çıkartılamayacağını iddia ediyor. Bir başka iddiası da silahla yaşamak ve savaşmanın davanın önüne geçtiği. Fikret Bila’nın ‘Komutanlar Cephesi’ kitabında da terörle mücadelede rol alan komutanlar ‘bir şeylerin yanlış olduğunu’ bütün samimiyetleriyle ifade ediyorlar. Yarım yüzyıl önceki maliye müfettişi, Amerikalı gazetecisi, askeri...

Sorunu tanımlama şekilleri farklı da olsa ortak oldukları noktalar az değil. Çözüm yolları da az çok belli. Hızla bir ulusal diyalog başlatılmalı ve çözüm önerilerinde toplumun bütünü olmasa bile kritik çoğunluğu anlaşmalı. Bazıları buna PKK ile barışılmaz diyecektir. Fakat unutulmamalı ki barışılacak olan PKK değil Kürtler’dir. Kürtler’in gönlü alınırsa hiçbir silahlı örgütün onları temsil etmesine gerek kalmayacaktır.

Bugün, 10.11.2008

Adem Yavuz Arslan

11.11.2008


Madem askerle kanka oldunuz!

Madem Başbakan Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ kanka vaziyetine geldi...

Madem Isparta Eğridir’de birlikte komando eğitimine takılıyorlar...

Madem birbirlerine “Ergenekon” üzerinden sıcak ya da soğuk şakalar yapıyorlar...

Madem Kürt sorunu konusunda ortak bir hassasiyet geliştirdiler... Madem bir araya gelince “şu DTP’liler de iyice azıttı birader” falan diyerek ortak bir duyarlılığı dile getiriyorlar...

Madem Başbuğ, Erdoğan’ın “tek bayrak / tek millet / tek vatan” şeklindeki sloganına bayılıyor...

Madem beraber yürüyorlar bu yollarda...

Madem artık yağan yağmurda beraber ıslanıyorlar...

O zaman...

Başbakan Erdoğan, aradaki samimiyete binaen, General İlker Başbuğ’dan küçük bir ricada bulunabilir...

General’e diyebilir ki:

“Sayın Genelkurmay Başkanım... Geçen gün Manisa 1. Piyade Er Eğitim Tugayı’nda askere giden evlatlarının yemin törenine katılmak isteyen 40 yaşın üstündeki anneler tören alanına alınırken, 40 yaşın altındaki başörtülü anneler, kışla kapısından geri çevrildiler... Çocukları şehit olduğunda, cenaze törenlerinde ’40 yaş altı / 40 yaş üstü’ demeden baş tacı yaptığımız bu anneleri şimdi itip kakmamız hiç münasip kaçmıyor... Bir zahmet şu işe bir el atsanız... Hem böylece ’40 yaşın üstündeki türbanlı kadın zararsızdır / 40 yaşın altındaki türbanlı kadın ise zararlıdır’ garabeti de daha fazla yaygınlık kazanmadan son bulur.”

* * *

Buradan yemin billah ederek söz veriyorum:

Eğer Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a böyle bir ricada bulunma cesaretini ve kararlılığını gösterebilirse...

Ben de kendisini...

Bu sütundan...

Benzetilmek istediği kahramanlara...

Yani Yavuz Sultan Selim’e, Kanuni Sultan Süleyman’a, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e, Osman Gazi’ye benzeteceğim...

Hatta ve hatta bunlarla yetinmeyip...

Napolyon’a, Büyük İskender’e, Aslan Yürekli Richard’a, Selehaddin-i Eyyubi’ye, James Bond’a, Spartaküs’e, Anthony Quinn’e, Polat Alemdar’a, Malkoçoğlu’na benzeterek yücelteceğim...

Hadi bakalım: Gayret bizden, başarı Allah’tan...

Hürriyet, 10.11.2008

Ahmet Hakan

11.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır