"Gerçekten" haber verir 11 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

Cemaatler sivil toplum yapılarıdır

Yeni Asya’ya konuşan Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu, cemaatlerin bazı kesimlerce iç tehdit olarak algılanmasını eleştirerek, “Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde cemaatler sivil toplum yapısı olarak algılanır. Türkiye’nin bunu tartışması bile yanlıştır. Türkiye’de herşey katılımcı ve şeffaf olmalıdır. Bütün cemaatler, sivil toplum yapısı olarak algılanmalıdır. Ve toplumun bütün unsurlarıyla bütünleştirilmelidir” dedi.

YENİ ASYA: DP olarak, teşkilât ve icraat kadrolarınızı toparlayıp millete “İşte aradığınız alternatif biziz, gerekli her türlü hazırlığı, her türlü gözden geçirmeyi, her türlü özeleştiriyi yaptık ve şu anda yeniden aynen Menderes’in DP’si gibi hizmetinize hazırız” diyebilecek duruma geldi mi?

EZBERLERİ BOZACAĞIZ

SOYLU: Siyaset merhale merhaledir. Yani aşama aşamadır. 10 aydır geldiğimiz durum, Türk siyasetine yeni bir önerme sunmaktadır. Farklılığımızın algılanmasının başlayacağı bir aşamadayız. Ben realist bir siyasetçiyim. Durumu görüyorum. Milletin alternatif ihtiyacını hissediyorum. Bizim görevimiz milletin bu alternatif ihtiyacına cevap vermektir. Çok yıpranan bir siyasî partiyi yeniden onardık. Derledik, toparladık. Şöyle bir genel başkan olmanın huzuru içerisindeyim. 10 ay içerisinde Allah’ıma şükürler olsun ki bana kongrenin vermiş olduğu emaneti lâyıkıyla temsil etme ve onu lâyıkıyla 15-16 Kasım tarihlerindeki kongreye teslim etme noktasındayız. Kongreler öyle süreçlerdir. O gönül rahatlığının içerisindeyiz. Partimin hangi endişeleri yaşadığını bildiğimiz bir dönemde biz görevi devraldık. Bugün teslim ederken Türkiye’nin yüzde 85-90’ında Türkiye’nin en köklü ve sağlam siyasî teşkilâtını oluşturmuş bir partinin kararlılığıyla bunu söylüyorum.

Biz görevi kongreden alır, kongreye teslim ederiz. Orada bir irade vardır. O irade kongre iradesidir. Öyle de olmalıdır. Bu alışkanlıklar yerleşmelidir. Malın sahibi ben değilim. Malın sahibi kongrelerdir. Ve millettir. O kongre milleti temsil eder. Beni beğeniyorlarsa devam ettirirler. Beğenmiyorlarsa bir başka isimle devam ederler. Beni de partide farklı bir yerde değerlendirirler. İddialı olacaksınız. Ne zaman olacaksınız? Göreve gelmek için. Göreve geldikten sonra millletin iradesini yönlendirici olmayacaksınız. Bu milletin iradesidir. Siz ona yakın duracaksınız. Ben bunu yapmaya çalışıyorum.

Biz siyasetin yeni evlâtlarıyız. Herkesi şaşırtacağız. Çok klâsik bir lâftır, ama ezberleri bozacağız. Herkes ezberlerini gözden geçirecek. Bizim yapacaklarımız bugün Türkiye’de siyaseti yönetenlerin de, yönetmeye çalışanların da aklına hayaline sığmayacak şeylerdir. Biz kuvvet bulduk. Kuvveti de milletten buluyoruz. Kendi teşkilâtlarımızdan buluyoruz. Kendimize yönelik bir siyasetin de koruyucusu değiliz. Millete yönelik bir siyaset yapıyoruz. Bu kadar rahat, bu kadar huzurluyuz. Bunu şunun için söylüyorum. Bugün DP millete hizmet için siyasette herkesten daha fazla koşmalıdır. Bundan 10 ay önce DP bu koşuya hazır mıydı? Hayır. Benim ve arkadaşlarımın DP’yi getirdiğimiz nokta burasıdır. Bugün DP’nin üzerindeki kıyafet hem partinin geçmişiyle, hem de milletin talebiyle uyumlu bir kıyafettir.

Biz yeni bir bina inşa ettik. Geçmişiyle uyumlu, ama geleceğe hazırlayan bir bina. Tamam, bugün eksik var mı? Var. Önemli olan eksiklerin ne olduğunu bilmektir. Biz eksiklerimizin neler olduğunu biliyoruz. Bu eksiklerin bir kısmı zamandan, bir kısmı süreçten kaynaklanmıştır.

YENİ ASYA: Burada şöyle bir problem var. Türkiye’de devlet-millet hep ayrı ifade ediliyor. Bir türlü kaynaşamayan iki ayrı kavram. Bir tarafta devlet, öbür tarafta millet. Millete rağmen icraat yapan devlet ve kurumları var. Bediüzzaman Hazretlerinin dört parti mektubunu okumuşsunuzdur. Dört partiyi sıraladıktan sonra ikiye indiriyor: CHP ve DP. Ve Halk Partisinin bürokrasideki gücüyle terazinin kefesini ağırlaştırdığını söylüyor. Ve şu an bu ağırlık devam ediyor. Demirel’in de bir sözü var: “Anadolu’dan oy almak Ankara’da iktidar olmaya yetmiyor.” Yani oradaki bürokrasiye hükmeden bir iktidar olabilmek. Söz geçirebilmek. Millet iradesine meydan okuyan bürokrasiye meydan vermeyecek düzenlemeleri gerçekleştirmek. İşte onun için toplumda şöyle bir değerlendirme var: ‘Partiler muhalefette atarlar tutarlar, ama iktidara gelince birbirinin kopyası olurlar.’ Bütün bunları da dikkate alarak, daha önce yaşanan tecrübeleri de göz önünde bulundurarak, DP bu algılamayı değiştirebilecek mi? Türkiye’de gerçek anlamda iktidar olabilmek için de bir hazırlığınız var mı?

MİLLETLE “BEYAZ SÖZLEŞME” İMZALAYACAĞIZ

SOYLU: Bunun için parti evvelâ kendi sistemini çok kuvvetli kurmalıdır. Eğer kendi iç sistemini tek adam anlayışı etrafında kurarsa, milletin vazgeçilebileceği bir iktidar bulmacasına döner. Bir iktidarcılık oyununa ve iktidarcılık hevesine döner. Ve partinin millete verdiği sözler yerine gelmez. İktidar, bürokrasinin iktidarı olur ve sonra da ortadan kalkar. Unutulur gider. Buna meydan vermemek için ne yapmak lâzım? Sisteme defanslar koymak lâzım. Şimdi biz bir tüzük değişikliği yapıyoruz. Bu değişiklikle beraber aslında kendi iç sistemimizin defansını oluşturuyoruz. Bu yaptığımız, tüzük değişikliğinin amacıdır. Yani partinin yönetimini partinin tabanıyla değiştiriyoruz. Bu sözde filan değil. Bu tüzükte bunu yapıyoruz. Hatta Siyasî Partiler ve Seçim Kanununun bizi çok kısıtlamasına rağmen bunu sağlamak gerekiyor.

Bunu Siyasî Partiler ve Seçim Kanununa rağmen gerçekleştirebilmek kolay mı? Biz sonuna kadar iyiniyetli olmalıyız. Bu neyi sağlayacak? Bu, milletinin avukatlığını yeniden üstlenen bir demokrat kimliği oluşturacak. Bunu sağladıktan sonra toplumun bütün kesimlerinin katkısıyla oluşturulup adı “beyaz sözleşme” olan ve yeniden milletle mutabakatı ortaya koyabileceğimiz yeni bir değişim ve dönüşüm programını ortaya koyabiliriz.

Yani Türkiye’nin alternatif enerji kaynaklarından bugün yaşadığımız eğitim bozukluklarının tamamen giderilmesine kadar, kamu yönetimi reformundan devlet reformuna kadar, inanç özgürlüklerinden herkesi rahatlatacak toplumsal barış sözleşmesine kadar bütün bunlar bizim için çok uzak şeyler değil. Bunlar bizim ruhumuz, kimliğimiz. Bunlar bizim kaderimiz. Bunları biz dışavurmakta sıkıntı yaşıyoruz. Bu halktan bir devlet yapısı oluşturacaktır. Bu hantal bir devlet yapısı değil, kürek çeken, dümen tutan bir devlet yapısı oluşturacaktır. Milletin taleplerine ve dünyanın değişimine göre uyumlaştırılan bir devlet yapısı olacaktır. Halkı egemen kılan bir devlet yapısı olacaktır. Milletinin refahı, milletinin standartlarının yükselmesi ve onun hayatını daha rahat şartlarda devam ettirebilmesi için ortaya çıkan bir devlet yapısı olacaktır. Devletle millet arasındaki çekişmeyi, güç ve yetki rekabetini ortadan kaldırabilecek bir yapı olacaktır.

Şimdi bunu ne engelleyebilir? Bunu birtakım istasyonlar engelleyebilir. Parti içerisinde yaptığımız düzenlemelerle bu istasyonları ortadan kaldırmalıyız. Burada bizim çizgimiz net ve bellidir. Burada sekme çok az olur. Yani bir sistem kurarsanız sekme çok az olur. Partinin başına kim gelirse gelsin, sistem gelişerek devam eder. Eğer bir sistemsizlikle devam ederseniz aynen bugün AKP’nin düştüğü duruma düşersiniz.

YENİ ASYA: Yine örneklendirecek olursak: Gizli Anayasaların, milletin bilgisi dışında siyaset dışı kalması gereken mahfillerde hazırlanan Millî Güvenlik Siyaset Belgelerinin seçilmiş siyasîlere dayatılmadığı bir devlet yapısından söz ediyorsunuz...

MİLLî GÜVENLİK SİYASET

BELGESİ TÜRKİYE’Yİ KAOSA

SÜRÜKLEDİ

SOYLU: Tabiî. Kesin o. Yani halkın bilmediği süreçlerin ürünü olan Millî Güvenlik Siyaset Belgeleri ve bunları ortaya koyan anlayış Türkiye’yi içinden çıkılmaz duruma ve bozuk düzene teslimiyete taşımıştır. Bunları tamamen sivil, katılımcı, demokrat, hesap verebilir, denetlenebilir bir anlayışla, şeffaf bir anlayışla dönüştürmek lâzım. Adaletle tanzim edilmiş âdil bir devlet gerekir. Türkiye’nin en önemli ve âcil ihtiyaçlarından birisi âdil bir devlet ve âdil bir siyasettir.

YENİ ASYA: Biliyorsunuz, bu belgelerde halkın büyük bir bölümü irtica tehdidi kapsamında değerlendiriliyor. İç tehdit unsuru olarak gösteriliyor. İslâmî cemaatler iç tehdit olarak görülüyor. Böylece halkın büyük bir kısmı devletin karşısına alınıyor...

CEMAATLER SİVİL

TOPLUMUN TEMELİDİR

SOYLU: Dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde cemaatler sivil toplum yapısı olarak algılanır. Türkiye’nin bunu tartışması bile yanlıştır. Türkiye’de her şey katılımcı ve şeffaf olmalıdır. Bütün cemaatler, sivil toplum yapısı olarak algılanmalıdır. Ve toplumun bütün unsurlarıyla bütünleştirilmelidir. Eğer Türkiye böyle bir anlayışı ortaya koyarsa sivil halkın, milletin daha rahat edebildiği bir anlayışı kucaklar. Aksi takdirde paranoya ve korku istasyonlarından kurtulamaz. Bir devlet kendi milletinin örgütlülüğünden korkmamalıdır. Kendi bireyini sürekli olarak suçlu addetmemelidir. Bu coğrafyanın kendine ait bir özelliği var. Türkiye’yi yönetenlerin bunun farkında olmaları gerekir. Bugün değiller. Bu topraklarda serbestiyet ne kadar olursa girişimcilik o kadar fazla olur. Serbestiyet, düşünce özgürlüğü ne kadar olursa toplumsal fayda o kadar fazla olur.

Geçenlerde MÜSİAD’ın toplantısında söyledim. Dedim ki, “Bu cumhuriyetin kuruluşunda dervişler vardı. Daha Osmanlı’ya, Selçuklu’ya varmadan. Ne yaptı bu dervişler? Türkiye’yi imar ettiler. Siz de cumhuriyetin akıncılarısınız. Ne yapıyorsunuz? Bütün dünyaya Türkiye’yi taşıyorsunuz. Millî değerlerimizi, manevî değerlerimizi taşıyorsunuz. Bütün zenginliklerimizi taşıyorsunuz. Sadece ekonomi götürmüyorsunuz. Aslında bu toprakların bütün unsurlarını taşıyorsunuz.”

Türkiye dünyada gelişen yumuşak güç kavramını iyi algılamalı. Algılayamadı. Kendi yazarına, kendi sanatkârına, kendi sanatçısına, kendi ürettiklerine, kendi el sanatlarına, kendi birikimine, kendi profesörüne sahip çıkmayan, bunu bir yumuşak güç olarak dünya ile bütünleştiremeyen bir Türkiye var.

Balıkesir’de toplumu ikiye bölmeye çalışan olaylar bir provokasyon neticesi oluşuyorsa, orada yapılması gereken şey çok açıktır. Türkiye’nin yumuşak gücünü oraya hükümet olarak sevk etmektir. Meselâ Hakan Şükür gibi futbolcusundan, Türkiye’nin en iyi bilim adamına kadar, Türkiye’nin eski Cumhurbaşkanından eski Başbakanına kadar, itibarlı herkesi toplumsal maraza çıkarılmaya çalışılan her yerde değerlendirmelidir. Devlet odur. Devlet milletini kovalayan devlet değildir. Devlet milletinin problemlerine çözüm üreten bir devlet olmalıdır.

TOPLUMUN ADALET

DUYGUSUNU ZEDELİYORLAR

YENİ ASYA: Aktütün’de askerler şehit düşerken golf oynamaya devam eden Hava Kuvvetleri Komutanı tam tersi bir tablo ortaya koyuyor. Siz, “Biz iktidar olsaydık azlederdik” dediniz, ama bu olay da geçiştirildi...

SOYLU: Hep söylüyorum. Özeleştiri mekanizmasından korkulmamalı. Kendimiz için de korkulmamalı. Biz hepimiz insanız. “Beşer şaşar.” Orada, Türkiye’nin sınırlarını korumak adına konuşlandırılmış bir karakol, keçilerin barınamayacağı kadar kötü koşullardaysa bunun hesabı verilmelidir.

YENİ ASYA: Üstelik “Kusur yok” diye de açıklama yaptılar...

SOYLU: Milletin vicdanında neyin olduğunu hepimiz biliyoruz. Kâğıt üzerinde kusur olmayabilir. Milletin vicdanında neyin olduğunu hepimiz biliyoruz. Kimin kusurlu, kimin kusurlu olmadığını hepimiz biliyoruz. Elbette ki biz birtakım yetişmiş unsurlarımızı ve değerlerimizi ölçüsüz bir şekilde örseletmemeliyiz, ama kendi içimizdeki özeleştiri mekanizmasını da ciddî bir şekilde geliştirmeliyiz. Hava Kuvvetleri Komutanının o gün golf oynaması büyük bir talihsizliktir. Ama bana göre en büyük talihsizliklerden bir tanesi akşama kadar meydana gelen olayı duymamış olmasıdır. Bütün Türkiye ağladı. Yani özrün kabahatten daha büyük olduğu bir durumdur. Bu bizim için daha büyük bir felâkettir. Türkiye’nin bir Millî Savunma Bakanı var, ama arayın ki bulasınız.

Yapılan yanlışlar yapanın yanına kaldığı müddetçe toplumun adalet duygusu zedeleniyor. DP’nin değiştireceği şeylerden biri de budur. AKP bunu değiştirmek için gelmiş, ama bu sistemin bir parçası olmuştur. Eski siyaset anlayışının temsilcisi olmuştur. Bugün bu zikzakların, bu farklılıkların temelinde bu vardır.

YENİ ASYA: İsterseniz çok önemli gerilim unsurlarından birisi olan laiklik meselesine de bir bakalım. Resmî laiklik anlayışı, din ve inanç özgürlüğünü bireylerin özel alanlarına hapseden bir anlayış. Hatta buna bile müdahaleler oldu bu dönemde. Kamusal, sosyal alanı tamamen inançlardan arındırmaya çalışan bir laiklik anlayışının gerilimini yaşıyor Türkiye. DP ve Adalet Partisi’nin bu konudaki yorumunu ve uygulamalarını biliyoruz da sizin bu konudaki değrlendirmeniz nedir?

LAİKLİK TOPLUMUN GÜVEN ŞEMSİYESİ OLMALIDIR

SOYLU: Kavramsal bir değerlendirme ortaya koymaktan ziyade bir pratik değerlendirme yapmak lâzım. Türkiye, CHP zihniyeti ile DP zihniyetinin laiklik kavgasını yaşıyor. Yani tek parti iktidarının laiklik anlayışı var. Bir de çoğulculuğun laiklik anlayışı var. Türkiye’de biz laikliği özgürlüklerin ve farklı hayat alanlarının gelişmesiyle ilgili bir prensip olarak görürüz. Karşı taraftakiler ise özgürlükler ile hayat alanının daraltılmasıyla ilgili olarak tanımlarlar. Aramızdaki fark budur. Doğru olan bizimkidir. Ve bugün Türkiye’ye dayatılmak istenen tam tersidir.

Ben, Türkiye’de laiklikle ilgili bir tehlike görmüyorum. 10 aydır bunu söylüyorum. Bu hükümetin yaptığı, değerler siyaseti üzerinden karşı taraftaki CHP’nin de işine gelen ve buradaki çatışmadan bir fayda, bir menfaat ummaya çalışan anlayıştır. Elbette ki inancını, haklarını ve özgürlüklerini kendi arzu ettiği gibi yaşamaya çalışan insanların endişeleri varsa, laiklikle ilgili endişe duyan insanlar da vardır. Hükümet odur ki bu endişeleri izale etmeye yönelik bir yönetim tarzı ortaya koyar. Ama özgürlükleri ve hayat alanlarını kısıtlayarak değil. Ama bu kavga hem CHP’yi, hem de bugün iktidar olan AKP’yi ciddî bir şekilde beslemektedir. Bu onların hayat damarlarıdır. Ben bunu söylediğim zaman “Ne demek istiyor?” diyorlar. Biz yıllardan beri hepimiz aynı ilkokullarda, aynı ortaokullarda, aynı liselerde, aynı üniversitelerde eğitim-öğretim almış, aynı gazeteleri okumuş, aynı kitaplara bakmış insanlar olarak bu korkunun, bu paranoyanın karşılığını anlayabilmek mümkün değlidir. Yapılması gereken tek şey, güven tesis etmektir. AKP bu güveni tesis edememiştir.

YENİ ASYA: Yani laiklik toplumun güven şemsiyesi olmalı.. Her iki tarafı da koruyan bir şemsiye...

SOYLU: Tam da o. Ama bu kavramı siyasîleştirmek millete yapılan en büyük haksızlıktır. Ve laiklik bugünkü haliyle tamamen siyasîleştirilmiştir. Yani laikliği ne bir tabu olarak görmek gerekir, ne de özgürlüğü engelleyici bir anlayış olarak görmek gerekir. Sonra dünyanın bu kadar gelişmiş olduğu, dünyada okyanus ötesiyle Ortadoğu arasında bağların istenilen düzeyde kurulabildiği bir süreçte, hâlâ Türkiye’yi geri bırakacak böyle bir takım kavram kavgaları üzerinden hareket edilmesi ve Türkiye’nin böyle şeylerle meşgul edilmesi ayıptır, yazıktır ve günahtır. Türkiye’de yaşayan insanların hiçbirinin böyle bir derdi yoktur. Dert, Türkiye’deki iktidar kavgasını kuvvetlendirmek isteyen tarafların meşrûiyet arayışıdır. Bu yanlış birşeydir. Benim gezdiğim Türkiye’nin böyle bir derdi yoktur. İnsanların akıllarında böyle birtakım endişeler olabilir. Bunları izale etmek hükümetin işidir.

11.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (10.11.2008) - Statüko, DP’yi “terbiye” edemez

  (03.11.2008) - Eruygur’a ne oldu?

  (02.11.2008) - Karikatür, yasakçının korkulu rüyasıdır

  (31.10.2008) - Başarılı temsilcimize ödül

  (22.10.2008) - Artık, internetsiz bir dünya yok

  (20.10.2008) - Ekonomide Bediüzzaman’ın tesbitlerini yaşıyoruz

  (17.10.2008) - HATALARIN ÜZERİ ÖRTÜLMEMELİ

  (13.10.2008) - REFORMLAR ZATEN DURDURULMUŞTU

  (09.10.2008) - OHAL ZATEN KÂGIT ÜZERİNDE KALKTI

  (05.10.2008) - Her sabah kalktığımda Müslüman olduğum için Allah’a şükrediyorum

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır