11 Kasım 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Dizi dizi hayatlar...

Her birimizin hayatı birbirine benzemekle beraber, aslında o kadar farklı ki…Hayat şartları, tercihlerimiz, kişiliklerimiz, önceliklerimiz, hayata bakış açımız ve onu yorumlayış tarzımız.

Bu farklılıklar ve hayata getirdiğimiz çözüm yollarımızın değişkenliği bizi biz yapan, diğerlerinden ayıran en önemli özelliğimiz aslında. Kendine özgü olamamanın, benzer ilişkiler ve tercihler aramanın yoruculuğu da özellikle bizim çağımızın insanın temel güçlüğünü oluşturuyor sanırım. Benzer hayatlar arzu ediyoruz, benzer maddi şartlarımız ve tercihlerimiz olsun istiyoruz, ancak böylelikle mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Bu düşünceyi hayatımıza empoze eden en büyük faktör de, seyrettiğimiz televizyon dizileri ve programları oluyor.

Gerçek hayatın rutin olarak algılanan süreci seyrettiğimiz dizilerdeki akışa hiç de benzemiyor aslında. Orada her şey ergenlik döneminde kurulan, her şeyin çabuk değiştiği ve istediğimiz gibi olduğu hayallere benziyor. Aynı zamanda, hiç de çaba gerektirmiyor. Bir dönemin çocuk masallarında olduğu gibi, sihirli bir perinin gelmesini, kabaktan araba, güvercinlerden uşaklar yapmasını, bizim için hayallerimizi gerçekleştirmesini mi istiyoruz acaba... Prensin ayakkabımızdan bizi bulmasını mı bekliyoruz? Çok gerçekçi ve sebeplere yapışan bir zihniyetten bahsetmiyorum aslında. “İnsan hayalleriyle güçlüdür” sözüne belki de en çok ben inanıyorum, ama seyrettiğimiz diziler özellikle de bizi yaşamaktan kaçtığımız ve belki de korktuğumuz hayatın içinden koparıp, sanal bir gerçekliğin kollarına bırakıyor aslında. Orada her şey çok kolay elde edilebiliyor. Aşkı da, mutluluğu da sahip olduklarımızla satın alabiliyoruz bu hikâyelerde. Emek vermek, fedakârlık gibi duygular ise birer zayıflık ve saflık olarak sergileniyor. Sürekli olarak, her şeyden kolay vazgeçilebilir, her şeyin yeri doldurulabilir imajı veriliyor. Var ile yokun keskin sınırı gibi, iyiler ve kötüler de bir uçtan bir uca birbirinden ayrılmış durumdalar. Oysaki kendimiz de dahil, aslında ne tam anlamıyla iyiyiz, ne de tam anlamıyla kötü... Hayatın gri tonları daha fazla hakim hayatımıza ve kişiliğimize.

Seyrettiğimiz dizilerdeki kişilik özellikleri ve karakterler o kadar birbirine benziyor ki. Masum olmayan, mutluluk oyunları oynayan, yeterince akıllı ve kurnaz olursan istediğini elde edebilirsin imajını sergileyen karakter yapılarını sürekli seyretmek, insan ruhunda bozulmaya yol açıyor. Basiretli bir masumiyetin ne kadar güçlü olduğunu, saldırmaktan çok dikkatli bir şekilde insanları gözlemleyerek tanımaya çalışmanın sağlam bir karakter özelliği olduğunu unutuyoruz bu seyrettiklerimizle. Güç savaşının her şeye hakim olduğu vurgulanıyor sürekli. Sevgiye de paraya da daha mutlu ve daha rahat bir hayata da ulaşmak için güçlü ve akıllı biraz da kurnaz olmak gerektiği empoze ediliyor. Herkesin birbirini kritik ettiği, açığını yakalamaya çalıştığı, hatasını ve günahını ortaya çıkarmaya çalıştığı bir samimiyetsizliğe şahit oluyoruz. Belki oradaki karakterlerle özdeşimler kuruyoruz, benzer problemler, benzer sorunlar yaşadığımızı düşünüp, karakterin çözüm yollarının kendi hayatımızda da işe yarayacağını düşünüyoruz. Oysa ki, ne mutluluğun tek bir reçetesi var, ne aşkın, ne de paranın; herkes için yol o kadar farklı olabiliyor ki. İstediğimiz her şey olsa da mutlu olamıyoruz, her yaraya aynı ilaç iyi gelmiyor bazen.

Televizyondan olumsuz etkilenen en çok da çocuklar oluyor aslında. Bizimle beraber onlarda oturup seyrediyorlar. Onlara yönelik yapılan diziler bile, kişilik gelişimlerine o kadar zarar veriyor ki. Yaşlarının çok çok üstünde duygulara ve davranışlara şahit oluyorlar. Çocuk dizilerindeki karakterler kıskanç, birbirini çekemeyen, öfkeli ve sabırsız tipler olarak karşımıza çıkıyor. Yaklaşık 9-10 yaşındaki kız çocukları birer ergen gibi davranışlar sergiliyorlar. Her yaş dönemini doyasıya ve sağlıklı bir şekilde geçirmeleri gerekirken, yaşanmadan atlanılıyor. Oyunun ve masumiyetin yaşanması gereken yıllar oturmamış gençlik çağı duygularıyla örtülüyor. Sağlıklı geçirilmeyen her yaş dilimi sonraki yıllara hastalıklı zihinler olarak aktarılıyor. Ahlâkî değerlerin ve insani özelliklerin kazanılması gereken yaşlar sanal karakterle gölgeleniyor.

Özellikle bebeklik çağında televizyon karşısında geçirilen uzun süreler, onların zihinsel ve sosyal gelişimlerine çok zarar veriyor.

Çağımızın çocukluk çağı sorunları arasında yer alan geç konuşma, dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik problemlerinin temelinde de bilinçsizce “televizyon karşısında oyalansın” diye bırakılmalar yer alıyor. Dakikada binlerce karenin geçtiği ekrana sabitlenen çocuklar için, hayatın ritmi çok yavaş ve sıkıcı geliyor. Çocuklarımızın sürekli canı sıkılıyor, bir işe yoğunlaşamıyorlar, dikkatlerini toplamakta güçlük çekiyorlar. Pasif bir izleyici konumunda oldukları için, atmaları gereken enerjiyi kullanamıyorlar. Kullanılamayan enerji de yeni patalojik süreçler olarak karşımıza çıkıyor. Büyüme ve gelişim normal akışını kaybediyor.

Görüldüğü üzere sadece yetişkinler değil, çocuklarımızda seyrettiğimiz ve karşısında zaman öldürdüğümüz, evimizin baş köşesindeki yabancıdan nasibini alıyor. Onları biz eğitmediğimiz zaman televizyon bunu seve seve yapıyor…

BANU YAŞAR / Psikolog&Psikoterapist

[email protected]

11.11.2009


Gribe karşı güçlü akciğerler gerekiyor

Memorıal Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümünden Dr. Füsun Soysal, ‘’Domuz gribine karşı alınacak en önemli tedbir, akciğerlerin güçlendirilmesidir’’ dedi. Dr. Soysal, yaptığı yazılı açıklamada, domuz gribine karşı güçlü akciğerlere sahip olmanın yollarını anlattı.

Domuz gribinin ölümcül olmasının en önemli nedeninin, hastayı birkaç saat içinde bile solunum yetmezliğine götürmesi olduğunu belirten Dr. Soysal, bu nedenle domuz gribine karşı alınacak en önemli tedbirin, akciğerlerin güçlendirilmesi olduğunu vurguladı. Dr. Soysal, güçlü akciğerlerin bu hastalık ile daha kolay savaştığını ve kolay kolay da yenilmediğini dile getirdi. Domuz gribi, mevsimsel griple aynı belirtileri gösterse de vücuda girip güçsüz bir bağışıklık sistemi ile karşılaştığında önce solunum hücrelerinde hasar oluşturduğunu, sonra da hastayı solunum yetmezliğine götürerek ölümüne sebep olduğunu anlatan Dr. Soysal, virüsün aynı zamanda vücudun bağışıklık sistemini de uyardığını ve iltihaplanma yapan birçok kimyasal madde üretilmesine neden olduğunu belirtti. Dr. Fusun Soysal, bu kimyasal maddeler zaten hasarlı solunum sistemine ulaşınca, solunum yollarının tıkandığını, vücudun oksijen alamaz hale geldiğini ve solunum yetmezliği geliştiğini anlattı. Grip ve domuz gribinin, solunum yolu ile bulaşan hastalıklar olduğundan mikroplar hava yolu ile alındığında direkt olarak akciğerleri tuttuğunu dile getiren Dr. Soysal şunları kaydetti:

‘’Burun ve geniz akıntısı da olduğu zaman akciğerler çok çabuk etkilenir ve bronşlar iltihaplanır. Akciğer hastalıklarının hepsi genelde düşük dirençli olan kişileri yakalar. Böbrek hastaları, karaciğer hastaları, iki yaşın altındaki çocuklar, 65 yaş üstü kişiler, şeker ve kalp hastaları ile astım, bronşit, KOAH gibi kronik akciğer hastalar ile daha önce tüberküloz olup akciğerleri zarar görmüş kişiler domuz gribine yakalanma riski açısından yüksek risklidir. Bu hastalıklara stres faktörü de eklendiğinde hastalık böyle kişileri çok kısa sürede ölüme götürür. Domuz gribi virüsü, ilaca dayanıklı ve antibiyotiklere cevap vermeyen özelliğe sahiptir. Burun akıntısı, geniz akıntısı, ateş ve öksürük ortaya çıktığında, bu belirtiler 3 günden fazla sürdüğünde ilerisi için çok tehlikesi olabileceğinden, hastaların çok gecikmeden bir hastaneye başvurmaları çok önemlidir.’’

GÜÇLÜ AKCİĞERLER İÇİN YAPILMASI

GEREKENLER

Dr. Soysal, sağlıklı ve güçlü akciğerler için kesinlikle sigara içilmemesi gerektiğini belirterek, haftada en az bir kez kırmızı, 3-4 kez beyaz et tüketilmesini tavsiye etti. Meyve sebze ağırlıklı beslenmenin önemine değinen Dr. Soysal, C vitamini içerikli portakal, mandalina, kivi, greyfurt, elma, nar, grip açısından çok önemli meyveler olduğunu dile getirdi. Dr. Füsun Soysal, açıklamasında şu tavsiyelerde bulundu:

‘’Bronşların kurumasına izin vermeyin. Bunun için günde 2.5 litre su için. Bitki çayları, ıhlamur, papatya çayı, bronşların kuru kalmasını engelleyen grip karşıtı içeceklerdir. Sabahları ılık süte bal karıştırarak için. Günde en az iki kez zencefil çayı için. Kesinlikle soğuk su içmeyin. Dondurmayı bilinçli ve dikkatli tüketin. Düzenli spor yapmak, akciğer sağlığı için çok önemlidir. Soğuk havalarda oynanan mücadele sporlarından kaçının. Yürüyüş, yüzme ve tenis, akciğer dostu sporlardır. Kışın spor için kapalı ortamları tercih edin. Spor yapan kişilerin domuz gribini atlatma şansı çok yüksektir. Bu nedenle mutlaka spora zaman ayırın. Düzenli spor ile birlikte akciğer sağlığı için düzenli uyku da çok önemli. Bu nedenle günde en az 7 saat uyumaya özen gösterilmelidir.’’

11.11.2009


Bitkiler tek başına çare değil

DOKUZ Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gül Ergör, bitkisel desteklerle bağışıklık sistemini güçlendirme çabasının domuz gribinden korunmada etkisi bulunmadığını belirterek, ‘’Domuz gribinden korunma, bir şeyleri yemekle içmekle olamaz. ya aşı olacaksınız, ya bu hastalığı geçireceksiniz’’ dedi.

Prof. Dr. Ergör, son günlerde dünya gündemini etkisi altına alan H1N1 virüsüne ilişkin çeşitli uzmanlık gruplarından isimlerin farklı önlemler önerdiğini anlattı. Hastalıklardan korunmada bitki ve baharatların büyük etkisi olduğuna yönelik açıklamalar yapıldığını hatırlatan Prof. Dr. Ergör, ‘’Şunu unutmamak gerekir ki, domuz gribi gibi virüs yoluyla bulaşan hastalıklarda tek başına herhangi bir bitki veya baharatın tek başına koruyucu özelliği yoktur’’ dedi. Hastalıklara karşı etkili olduğu kabul edilmiş bitkilerin, günümüzde çeşitli ilaçların yapımında kullanıldığına dikkati çeken Prof. Dr. Ergör, şunları kaydetti: ‘’Bitkilerin tek başına bağışıklığı güçlendirme özelliği yok. Eğer iyi besleniyorsanız, yeterli protein ve vitamin alıyorsanız zaten bağışıklığınız iyi olur. Ancak bağışıklığımız kötü olduğu için enfekte olmuyoruz. Çok sağlıklı bağışıklık düzeyi olan insanlar da hasta olabilir. Kendimizi ne kadar güçlendirirsek güçlendirelim, hastalıklardan korunmak diye bir şey yok. Virüse bağışık olmak var. O virüsü aldığınızda, vücudunuz virüsü tanır, ona karşı silâh üretir ve bir daha hasta olmazsınız. Bu sene domuz gribi geçirdiysem, bilirim ki seneye domuz gribi olmayacağım. Onun dışında her virüse karşı kendini hazırlıklı yapabilen bir vücut olamaz. Bu bir şeyleri yemekle içmekle olamaz. Ya aşı olacaksınız, ya bu hastalığı geçireceksiniz. Vücudunuzun yeterli bağışıklığı oluşturması için iyi beslenmeniz lazım. İyi beslenmenizin içinde de herhangi bir otun, özel bir bitkinin yeri yok.’’

BİTKİLER ANCAK SIKINTILARI RAHATLATABİLİR

Prof. Dr. Ergör, özellikle solunum yolları hastalıklarında kullanılan bitki ve baharatların, hastaların çeşitli sıkıntılarını rahatlatabildiğini, bitkisel desteğin, vücudun toparlanma sürecini kolaylaştırdığını anlattı. Grip hastalığı sırasında kullanılan bazı bitkilerin, öksürüğü yumuşatıp, balgam çıkarmayı kolaylaştırdığını ifade eden Ergör, şunları kaydetti: ‘’Bazı bitkilerin göğsü yumuşatıcı etkileri olabilir. Hasta olduktan sonra daha çabuk iyileşmeniz için vücudunuza desteği olabilecek bitkiler olabilir. Onların da birinin ötekinden üstün olduğuna dair bilimsel çalışma yok. Aktarlarda bulunabilecek bitki ve baharatları karıştırıp içerseniz, hiçbir zararı olmaz, bir takım faydaları olabilir ama hastalıktan korumaz. Bitkilerin, hasta olduktan sonra insanların iyileşmesini çabuklaştırıcı özellikleri olabilir. Aşırı miktarlarda tüketilmedikçe zararı da yoktur ama çok büyük fayda da ummamak lazım.’’ Hastalıklardan korunmanın yolunun, düzenli ve dengeli beslenmekten geçtiğini vurgulayan Prof. Dr. Ergör, düzenli çiğ sebze ve meyve, et, yumurta ve süt tüketiminin vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve proteinin ihtiyacını karşılayacağını sözlerine ekledi. İ

11.11.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.