09 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Mantık sınavı, tarih sınavı

Türkİye 10 Kasım’daki Meclis görüşmesinden sonra günlerce CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in sözleriyle sarsıldı. Öymen, geçmişte Türkiye’nin çeşitli savaşlarda gayet kararlı biçimde askeri çözümde ısrar ettiğini, “analar ağlıyor” türü insani düşünceleri gözönüne almak zorunda hissetmediğini belirtirken örnek olarak Çanakkale savunmasını, Kurtuluş Savaşı’nı, Şeyh Sait isyanını, Dersim isyanını, Kıbrıs’a yapılan askeri müdahaleyi ve PKK ile savaşı vermişti. Bunlar arasında Dersim isyanı başta Dersimliler (Tuncelililer) olmak üzere Alevilerin, Kürtlerin ve her türden ilericinin ayağa kalkmasına yol açtı. Öymen’in Hitler bıyığıyla süslenmiş resimleri sadece Dersim’in sokaklarını değil, büyük basının sayfalarını da günlerce işgal etti. Bu konu üzerine yazmayan köşe yazarı neredeyse kalmadı. Başlangıçta CHP içinde bile ciddi bir çatlak oluştu: Kemal Kılıçdaroğlu, Öymen’i “gereğini yapmaya”, yani istifaya çağırdı (buna aşağıda döneceğiz).

Bu olayın elbette çok hayırlı yönleri oldu. Birincisi, CHP’nin günümüzde izlediği gerici çizgi, partinin Genel Başkan Yardımcısı’nın kendi ağzından açıkça itiraf edildi. Bizler CHP’nin gerici karakterini ne kadar anlatırsak anlatalım, başta Aleviler olmak üzere kitlelere bunu anlatmakta asla Öymen kadar başarılı olamadık. Öymen’e Türkiye halklarının gözünü açmaya yardımcı olduğu için, gerçeği dakik biçimde ortaya koyduğu için ne kadar teşekkür etsek azdır. İkincisi, Kürtler ve Aleviler dışında kimse daha “Dersim” neresidir bilmezken, vahşi bir katliam bütün ağırlığıyla halkın gündemine oturdu. Gençlerimizden, çocuklarımızdan sakladığımız yeni bir utanç belgesi, Öymen sayesinde kulakları sağır olmayan herkesin duyacağı bir açıklıkla ortaya konulmuş oldu. Üçüncüsü, kurulu düzenin temsilcileri bile Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi faili olduğu bir katliamı teslim etmek zorunda kaldı. Daha iki yıl önce Çayan Demirel’in Dersim hakkındaki belgeselini sansürlemiş olan bir hükümetin başı Tayyip Erdoğan elbette bunlar arasında en önemli isimdi, ama Sedat Ergin’den Akif Beki’ye ve Hasan Celal Güzel’e kadar, farklı siyasi ve ideolojik eğilimden düzen savunucuları, ortaya saçılan deliller, özellikle de o dönemde Malatya Emniyet Müdürü olan devletin mutemet adamı İhsan Sabri Çağlayangil’in tanıklığı ortadayken, Dersim’in esas olarak büyük sivil kitleleri hedef alan insanlık dışı bir katliam olduğunu (bu kelimelerle olmasa bile) kabullendiler. Bugün öncelikli görevlerden biri, bu gerçeklerin üstünün yeniden kapatılmasına izin vermemek, halkı ve özel olarak genç kuşakları bu ve benzeri konularda derinlemesine bilinçlendirmektir.

YA SUÇU İŞLEYENLER?

Bütün bunlar iyi de Onur Öymen’in yol açtığı fırtınanın ne kadar kısıtlı bir ufka sıkıştığına da dikkat çekmek gerekiyor. Neredeyse istisnasız herkes sadece Dersim üzerinde durdu, neredeyse istisnasız herkes esas olarak Alevileri konuştu, neredeyse istisnasız herkes Onur Öymen’i suçladı. Oysa Öymen’in konuşması ve buna verilen tepki, çok daha kapsamlı ve derin meseleleri gündeme getirme istidadını taşıyordu. Ama görebildiğimiz kadarıyla, bu meselelerin bazılarına değinen sadece bir-iki kişi oldu. En önemlisine ise bugüne kadar (bu yazı yazılırken olayın üzerinden 20 gün geçmiş durumda) hiç kimse değinmedi.

Öymen’in değindiği savaşlar arasında en çok Dersim’in tepkiye yol açmış olmasını anlamak mümkün. Ama başka meselelere de birer satırla da olsa değinilemez miydi? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ye karşı verdiği savaşa bu tartışmada değinilmemesini anlayışla karşılamak gerekir. Sonuç olarak, zaten bütün öteki olaylar, Öymen’in PKK’ye askeri yöntemle karşılık verme zorunluluğu fikrini savunmak için verdiği örneklerdir. Ama Sedat Ergin’in bir yazısında belirttiği gibi, Öymen elmalar ile armutları birbirine mi karıştırmıştı? (...) Ayrıca, Şeyh Said isyanında da devletin, Dersim kadar olmasa da, gaddar bastırma yöntemlerine başvurduğu bilindiğine göre, bu isyanın hiç söz konusu edilmemesi, Alevilerin Kürtlere göre daha makbul bir halk topluluğu olduğu düşüncesinin birçok insanda yerleşik olduğunu ima eden bir yaklaşım oldu.

Ama bütün bunlardan daha ciddi olan şudur: Onur Öymen sonuç olarak Dersim katliamını planlamış ve uygulamış değil. Sadece sahip çıktı. Eğer Öymen’in bu katliama sahip çıkması bile, kendisine Hitler bıyığı yakıştırılmasına yol açacak kadar vahim bir suç ise, bu katliamı planlayan ve uygulayanlar konusunda da bir şey söylemek gerekmez mi? Tarihimizin o döneminin hükümetlerinin (son aşamada başbakan Celal Bayar’dı) ve askeri yöneticilerinin (başta Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Dersim’e sömürge valisi yetkileriyle yollanan Orhan Alpdoğan) sorumluluklarını soruşturmak gerekmez mi? Cumhurbaşkanı olarak devletin doruğunda yer alan Atatürk’ün sorumluluğunu irdelemek gerekmez mi? Ama her nedense, bırakalım kitleleri, Öymen’i eleştiren yazarlardan yalnızca birkaçı Atatürk’ün bu olaydaki sorumluluğuna geçerken değindi. Oysa sözünü ettiğimiz tarihi şahsiyet herhangi bir değil: Cumhuriyet’in ve rejimin tabulaştırdığı, neredeyse tapındığı, “ulu önder” olarak andığı birinden söz ediyoruz.

Türkiye halkı burada bir mantık sınavı yaşıyor. Ortalama Alevi, özel olarak da ortalama Dersimli, günümüzde Atatürk’e, onun mirası olduğu varsayılan CHP’ye ve bu gelenekten gelen öteki sözde sosyal demokrat partilere karşı muazzam güçlü bağlarla bağlıdır. Aynı insanlar, Öymen’i (tekrar pahasına söyleyelim) haklı olarak yerden yere vuruyorlar, ama kimse iş Atatürk’e gelince onu eleştirmek istemiyor. Öymen kendisi de buna isyan ederek bir röportajda şöyle demiş: “Ben mi bastırdım Dersim isyanını? O zaman Atatürk niye böyle davrandı? Celal Bayar başbakandı, Fevzi Çakmak da Genelkurmay Başkanı. Onlar da mı faşistti?”

TARİH YENİDEN YAZILMALI!

Öymen haksız mı? Sonuç olarak o övmüş, ama eylemleri yapan başkaları. Onlara ne demeli? Kimileri buradan, iş zülfiyâre dokunacak diye geri adım atılması gerektiğini çıkarabilir. Biz tersini çıkarıyoruz: Öymen’e verilen çok sağlıklı tepki, mantıksal sonucuna götürülmeli, tek parti dönemi, Atatürk’ün kendisi de dahil olmak üzere o dönemin bütün yöneticilerinin uygulamaları, politikaları, ideolojileri yeniden ve yeniden tartışılmalıdır.

Mantık bunu emrediyor. Ama bazılarının mantık falan dinleyeceği yok! Murat Bardakçı’dan (“Dersim yakın tarihtir, hesaplaşmaya Yavuz Selim’den başlayın!”) Nuray Mert’e (“ben bu sorgulama furyasında, ucu birbirini anlamaya, barışmaya varacak bir gidiş göremiyorum”) bir dizi yazar, pek telaşlı bir tutumla, Türkiye tarihinin yeniden irdelenmesine karşı çıkıyor. Hiç merak etmeyin efendim, bu topraklarda sadece Cumhuriyet’in değil, Osmanlı’nın tabularına da meydan okuyacak bir entelektüel birikim var. Ama saptırmaya çalışmayın! Konumuz Dersim katliamı, 1936-38, Çaldıran Savaşı değil! Tarihin deşilmesinin toplumu barışmaya götürmeyeceğinden korkanlar da “aman bir tatsızlık çıkmasın!” tavırlarıyla gölge etmesinler, başka ihsan istemez! Bu toprakların sadece Kürtleri, Alevileri, Ermenileri değil, kadınları da, sosyalistleri de, en önemlisi işçi sınıfı da tarihi doğru yazacak ve tarihten doğru dersleri çıkaracaktır.

ANKARA'DA BAŞKA

Onur Öymen olayının bir son zayiatı var ki, politika konusunda en alaycı insana bile parmak ısırtır: Elbette Kemal Kılıçdaroğlu’ndan söz ediyoruz. Bir insanın rengi ancak bu kadar erken ortaya çıkar. 2009 yerel seçimlerinde Baykal’dan farklı, daha halka yakın bir dili benimsediği için kendisini parlatmak isteyenlerin “Gandi” adını taktığı Kılıçdaroğlu, Meclis’te Öymen’in konuşmasını canı gönülden alkışladıktan sonra, annesinin cenazesi için gittiği memleketi Dersim’de Öymen’i “gereğini yap” diyerek istifaya çağırdı, ama Ankara’ya döner dönmez “AKP-DTP ve yandaş medyanın bu çirkin tuzağına düşmeyeceğini” açıkladı! Alın size tutarlı bir davranış! “Gandi” imiş! Bir insan muhalefette iken mevki aşkına bir hafta içinde bu kadar yalpalarsa, iktidara geçtiğinde neler yapar?

Bu satırların yazarı Alevilerin en büyük katliamlara hep CHP ve ardılı partiler iktidardayken maruz bırakıldığını (Dersim, Maraş, Sivas vb.) yıllardır söyler durur. Aleviler bugüne kadar bunları hep görmezden geldiler. Umulur ki Onur Öymen’den sonra tavırları değişir. (...)

Sungur Savran Radikal İki, 6.12.2009

09.12.2009


Siyaset tıkandı

YazInIn en sonunda söyleyeceğimizi en başa alarak girelim: Tümüyle yeni bir anayasa ya da kapsamlı bir anayasa değişikliği yapmadan tıkanan siyaseti aşmak, yeni bir şeyler gerçekleştirmek artık mümkün değil.

Aslında siyaset tıkanalı çok oldu; muhtemelen de en baştan beri, 1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden beri de tıkalı idi.

2003-2007 arasında gördüğümüz hoş rüya ise çok özel bir konjonktürden kaynaklandı; AB süreci ve küresel likidite bolluğu bir araya geldiler, AK Parti bu konjonktürü, bu birlikteliği çok iyi kullandı ve siyaset açılıyormuş gibi oldu.

Ama rüya sona erdi, 2007 sonrası durum çok değişik.

AB konjonktürü değişti, küresel ekonomide de kriz var.

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu büyük reformlar artık yeni bir anayasayı zorunlu kılıyor.

Bu durumu da en iyi AK Parti bilmeli.

- Anayasa’nın 108. maddesi nedeniyle Cumhurbaşkanı örneğin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde neler oluyor diye Devlet Denetleme Kurulu’nu bile devreye sokamıyor.

- AK Parti yakın bir geçmişte askerlerin işlediği ama askeri hizmetin özüyle ilintili olmayan suçlarda sivil yargıyı devreye sokan bir yasal değişiklik gerçekleştirdi ama bu değişiklik de CHP marifetiyle Anayasa Mahkemesi’nin önünde.

- Yakın geçmişte Danıştay’ın verdiği özelleştirme kararlarını hatırlıyoruz.

- Türban meselesinde, reşit üniversiteli kızların türbanla öğretim görme haklarının ellerinden alınmasındaki haksızlığa tepkide AK Parti sonuna kadar haklı. Bu haksızlığı aşmak için Anayasa’nın iki maddesinde, 10. ve 42. maddelerde değişikliğe gidildi ama Anayasa Mahkemesi-CHP birlikteliği çok ama çok ilginç bir yorumla süreci, haksızlığın giderilmesinin önünü tıkadı. Bundan sonra iş çok daha zor.

- Üniversitelere girişte klasik liselerle meslek liseleri arasına katsayı farkı koymak her türlü eğitim-öğretim anlayışına, pedagojiye ters. Yeni YÖK yönetimi bu konuda da bir arayışa girdi ama Danıştay ilginç bir eşitlik yorumuyla bu temel haksızlığın giderilmesine “yürütmeyi durdurma kararı” verdi.

- AK Parti hükümeti tarihsel bir kürt açılımı konusunu gündeme getirdi; yeterli ya da yetersiz bir biçimde, ustaca ya da acemice senelerdir büyük acılara neden olan bir konu teşrih masasına yatırıldı, çözüm aranıyor. Tam da bu konjonktürde uzun bir süredir Anayasa Mahkemesi’nde uykuda olan DTP davası raportörün olumsuz raporuyla gündeme gelmiş bulunuyor. DTP’nin kapatılmasının, ya da başka bir partinin kapatılmasının bir işe yaramadığı çok iyi görüldü ama birileri bu enstrümanı hala kullanmak istiyor. DTP kapatılırsa kısa vadede açılım ne gibi sıkıntılar yaşar, tahmin edebiliyoruz ama birileri de bu enstrümanı illaki de kullanmak istiyor. Bireysel hakların ve özgürlüklerin muhaliflerinin de aklına AİHM dendiğinde nedense sadece Batasuna, Refah Partisi ve Leyla Şahin kararları geliyor nedense.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Yeni bir anayasa ya da çok radikal anayasa değişiklikleri yapmadan siyasetin önünü açmak, haklı ve meşru toplumsal talepleri karşılamak artık mümkün değil.

Toplumun talepleri yeni bir anayasayı şart kılıyor.

Eser Karakaş Star, 8.12.2009

09.12.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl