31 Aralık 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Kültür-Sanat

Osmanlı ve Batı’da müzikle tedâvi...

Osmanlı’da yaygın olarak müzikle tedavinin kullanıldığı bilinen bir tarihî gerçektir. Ancak biraz daha geriye giderek 9. yüzyıldan beri Türklerin bu tedavi yolunu kullandığını söylemek mümkün. Avrupa’da ruhsal hastalıkları olanlar olmadık eziyetlere maruz bırakılırken, Osmanlı’da darüşşifalarda bu hastalara çare aranıyordu. Buna dair çarpıcı bir misal verelim: 1802 yılında Ayasofya Camii’nde Binbaşı Abdullah Ağa isimli biri namaz kılar ve akabinde cemaatten birini kılıcı ile yaralar. Kaçarken bir çocuğu daha yaralar. Abdullah Ağa yakalanır ve tutuklanır. Muayene sonucu bu kişide bilinç bozukluğu olduğu anlaşılması üzerine Süleymaniye Darüşşifası’na (Akıl hastanesi) konur.

Yine ilk psikiyatri hastanesinin Kahire’de Türkler tarafından kurulduğunu tarihçiler yazar. 1154 yılında Nureddin Zengi tarafından kurulan Nureddin Hastanesi, Amasya Darüşşifası (Bimarhane), Kayseri Gevher Nesibe Tıp Medresesi, Divriği Ulu Camii Darüşşifası, Süleymaniye Tıp Medresesi ve Şifahanesi, Fatih Darüşşifası, Edirne II. Bayezid Darüşşifası, Enderun Hastanesi Osmanlı ve Türk tıp tarihinde tedavide müziğin kullanıldığı bazı şifahanelerdir. Birkaç yıl önceki Edirne seyahatimizde Edirne Şifahanesini de gezmiştik. Evliya Çelebi 1653 yılında Edirne’yi ziyaretinde Edirne Şifahanesinden bahseder. II Bayezid akıl hastaları için bir müzik heyeti kurulmasını istemiştir. Heyet haftada 3 gün hastanede konser vermiştir. Bu hastaların ipek yorganlarda yattıklarını, çok güzel yemekler yediklerini, ilâç ve müzikle tedavinin yanı sıra güzel kokularda kullanıldığını Evliya Çelebi anlatır. Anlaşılan bugünkü doktorlar ve hastanelerimizin daha yapacağı ve öğreneceği çok şey var. Aradaki fark o kadar belirgin ki...

Peki Batı’da durum nasıldı? Batı’da müzikle tedaviyi kliniğe sokmak isteyen ilk isimlerden biri nörolog Phillipe Pinel’dir. Amerika’da ise Dr. Willer Van Der Wall’u görmekteyiz. Dr Wall, hapishane ve hastanelerde müziğin yatıştırıcı etkileri olduğunu belirlemiştir. Özellikle 1950’lerden itibaren gerek Avrupa, gerekse ABD’de bu daha yaygın bir hal almıştır. Nitekim 1980’den sonra müzikterapi alanında oldukça ilerlemeler kaydedilmiştir. Müzikterapi, 1997 yılında Amerikan Müzikterapi Birliği’nin yaptığı tanımla: “İhtiyaç duyan bireylerin fiziksel, psikolojik, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarını karşılamada müziği ve müziksel aktiviteleri kullanan bir uzmanlık dalıdır.”

II. Dünya Savaşı sonrası yaralı askerlerin tedavisinde müzik kullanımı ile bu dalın farkına varılmıştır. Batılı tarihçilerden Kraft Ebing, Avrupa’nın müzikle tedaviyi Türklerden öğrendiğini yazar. Bu gerçeğin bir ifadesi olarak Batılıların kurduğu Farabî Enstitüsü bunun en güzel delillerinden biri olsa gerektir. Bugün ABD ve Avrupa’da pek çok üniversite de müziğin tedavide kullanımına dair ciddî araştırmalar ve deneyler yapılmaktadır. Bu yazıda, kitabından yararlandığım, kendisi de bir uzman psikiyatr ve müzik adamı olan ve yine bir dönem üniversite korosunda da birlikte bulunduğumuz Dr. Adnan Çoban’ın bu alanda yazdığı “Müzikterapi” isimli kitabını tavsiye etmek isterim.

Müzikte makamlar ve etkileri..

Fârâbi, tıp, astronomi ve fizik alanındaki bilgisinin yanı sıra müzik biliminde de söz sahibi idi. Farabi, müzikteki makamların insan ruhuna etkilerini ve daha çok hangi zaman dilimlerinde kendini hissettirdiğini şu şekilde açıklar:

Rast Makamı: İnsana neşe ve huzur verir. Güneş iki mızrak boyu yükselince etkilidir.

Rehavî Makamı: İnsana beka düşüncesi verir. İmsak vakitlerinde etkilidir.

Isfahan Makamı: Güven hissi verir. Gün batarken etkilidir.

Uşşak Makamı: Gülme duygusu uyandırır. Öğle vaktinde etkilidir.

Zirgüle Makamı: Uyku hali verir. Sabah ve öğle arası etkilidir.

Saba Makamı: Şecaat yani kuvvet ve cesaret hissi verir.

Hüseyni Makamı: Barış, sakinlik ve rahatlık hissi verir. Sabah vakti etkilidir.

Hicaz Makamı: Tevazu verir. İkindi vakti etkilidir.

Osmanlı’dan beri ezanın muhtelif makamlarda okunmasında, bu etkilerinin büyük hissesinin olduğu anlaşılmaktadır.

NURDAN DAMLALAR

“Fakat o kulak, küfürle tıkandığı zaman, o leziz, mânevî, yüksek savtlardan mahrum kalır. Ve o lezzetleri îras eden avazlar, mâtem sesine inkılâp eder. Kalbde, o ulvî hüzünler yerine, ahbabın fıkdanıyla ebedî yetimlikler, mâlikin ademiyle nihayetsiz vahşetler ve sonsuz gurbetler hasıl olur.”

İşârâtü’l-İ’câz

31.12.2009

 
Sayfa Başı  Geri

Bütün haberler

Başlıklar

  ÇANAKKALE ZAFERİ'NİN NUSRAT’I KOPYALANIP, MÜZE YAPILACAK

  Ağaç oymacılığı tarihe karışıyor

  Şu köşede bir saat tamircisi vardı, ama...

  Yap bir padişah içeceği, palamut kahvesi!

  Osmanlı ve Batı’da müzikle tedâvi...

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl