18 Mart 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Kırılan zincir: Stand-byeee IMF

Bir beraberliğin daha sonuna geldik IMF ile… Hoşça kal mı desek, görüşmek üzere mi desek bilemiyorum… Çünkü kapılar açık bırakıldı son nokta konulurken!

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ayağımızdaki zincirlerin büyük bir kısmı kırıldı. Artık IMF’nin kapısında değil salonundayız, misafiriz dördüncü madde süreciyle. Bu maddeye göre “IMF’ye üye devletler stand-by yapılmadığında yılda iki kez olmak üzere incelemeden geçiyor” ve bunun için Mayıs ayında ülkemizde görüşmeler olacak, incelemeler başlayacak. Tabiî olarak bu incelemeler çerçevesinde sunulacak raporlar daha çok ses getirecek…

IMF ile süregelen 50 yıllık geçmişimize kısa bir göz atalım. Tarihler arasındaki ayrıntıları başka bir zamana tehir ederek…

IMF ile tanışıklığımız 1947 yılına kadar dayanıyor. Üyeliğimiz bu tarihte gerçekleşti. İlk stand-by 27 Mayıs ihtilâlinden hemen sonra 1 Ocak 1961 yılında yapıldı. 1970 yılına kadar her yıl stand-by anlaşması yaptık. 1970-1978 yılları arasında anlaşmaya yanaşmadık. Özellikle bu dönemde yoğun bir döviz akışı vardı yurtdışındaki işçilerimizden, dış finansmana pek ihtiyaç yoktu. Daha sonra petrol krizleri patlak verdi, ardından tekrar IMF’yi dâvet ettik.

1984-1994 yılları arasında Özal Hükümeti IMF’siz yola devam dedi serbestleşme süreciyle…1995-1999 yıllarında koalisyon hükümeti de yanaşmadı. Siyasî kaos neticesinde IMF’yi dâvet etmek zorunda kaldık. 2002 yılında krizin etkileriyle 18. Stand-by yapıldı. Sonuncusu olan 19. stand-by Ocak 2005’te yapıldı. Mayıs 2008 yılında son buldu… Yaklaşık iki yıl oldu olacak denilerek gündemde kaldı. Gündemde kalmasının elbette çok etkileri oldu, bir nevî sun'i stand-by yaptık. 2009 Aralık ayında anlaşma sağlandığına dair söylentilerle yılın son günlerinde borsamız yükseldi. Bonoların fiyatları arttı. Elindeki menkul kıymetlerin değerinin artmasıyla birçok banka bilânçosuna kâr yazdı. 2010 yılının ilk aylarında IMF’nin gölgesinde piyasalardan borçlanma sürecini olumlu yönde devam ettirdik.

Karşılıklı açıklamalarla stand-by yapılmayacağı netleşirken piyasalar gardını çoktan almıştı. Ocak ayından itibaren anlaşmanın olmayacağı varsayılarak pozisyonlar ayarlanmıştı. Nitekim açıklamadan sonra piyasalar etkilenmedi. Döviz ve bonolar kıpırdamadı. Borsa 206 puan düştü sadece. Bu kadar etkilenmemesinde dış piyasalardaki olumlu gidişatın da etkisi vardı diyebiliriz.

Anlaşmanın niye sağlanamadığına dair birçok söylenti dolaşıyor. Biz perde arkasını bilemeyiz göremeyiz de. Ancak bize yansıyan tarafıyla bilebiliriz. Bize basından akseden yönüyle anlaşmanın sağlanamamasında IMF’nin belediyelerin gelirlerine müdahale etmesi, bağımsız gelir idaresi yönündeki istekleri…Muhalefetin baskısı malûm. Muhalefetin hani krizi IMF’siz atlatmıştık ne oluyor da piyasalardan toparlanma sinyalleri alındığı bir dönemde IMF’ye el açıyoruz baskısına maruz kalınmak istenmemesi de büyük etken. Hükümetin siyasî tavizler vermek istemeyişi gibi sebepler de sıralanıyor…

Biz körü körüne muhalefete, körü körüne de bağlılığa karşıyız. Eğer IMF ile stand-by anlaşması yapmış olsaydık bize ne kazandıracaktı, bunu da düşünmemiz lâzım. Eğer anlaşma neticesinde IMF’den gelecek kaynağın maliyeti piyasalardan sağlayacağımız dış finansman maliyetinden daha düşük olacaksa, bizi bu döviz rahatlatacak ve piyasalara can suyu olacaksa, karşılığında siyasî tavizler verilmeyecekse masaya oturmamanın bir anlamı yok…

IMF gitti çapasız mı kaldık? Bu düşünceler ülkemiz adına bizi tedirgin etmemeli. Artık kendi ayaklarımız üzerinde durmalıyız. Çapa illa dışarıdan sağlanmamalı. IMF ve AB’nin kontrol mekanizmasıyla çok mesafeler kat ettik, bunu inkâr edemeyiz… Artık yeni bir çapaya ihtiyacımız var kesinlikle. Bu çapa kendi dinamiklerimizle kurulmalı. Seçimlerin ve referandum söylentilerinin gölgesinde Malî Kural ve Orta Vadeli Program bu vazifeyi yerine getirecek mi, boşluğu dolduracak mı? bunu zamanla göreceğiz. Yetkililerimiz yeni bir sınavın eşiğinde. İleriki günlerde yaşanabilecek bütün kırılganlıklar bu anlaşmanın olmayışına bağlanacak. Hep beraber bağımsız bir ekonomi politikasının sürecini ve neticesini izleyeceğiz.

Not: Çapa: Ekonomik karar alma süreçlerinde referans olarak alınan büyüklükleri ifade etmek için kullanılır.

GİRAY ŞAN ([email protected])

18.03.2010


Şehadet anlatılmaz yaşanır

Şahadet, “lügat mânâsı itibariyle, şâhidlik etmek, bir şeyin doğruluğuna inanmak, delâlet, alâmet, işaret” gibi anlamlara gelir. Bu kelimenin ıstılâhi mânâsı ise, “Allah (cc) rızâsı yolunda hayatını fedâ etmek, din için muharebede şehit olmaktır”. Bu yazımızda şahadeti ıstılâhi mânâsı itibariyle kullanacağız.

Şehadet büyük ve muhteşem bir hadise, mühim ve azim bir husus. Böyle mühim ve azim bir konuyu, azamet ve ehemmiyetine halel getirmeden nasıl basit ve sade bir şekilde anlatabiliriz?

Şehadet hakkında yazı yazmak ve şahadeti anlatmak için bilgisayarımın başına geçtiğimde önce bunları düşündüm. Evet, tartışmasız bir gerçek ki, şehadet, büyük, azim ve mühim bir hadise ve husus. Gel de en basit ve en tabiî bir şekilde anlat.

Anlatmak zor olsa da, şahadet üzerinde tefekkür etmek ve konuyu iç âlemimizde mütalaa etmek mümkün. Şehadetin, şehitliğin bir büyük paye ve en büyük bir zirve olduğunu anlamak mümkün. Şehitliğin bir mü’min için en mutlu bir akıbet olduğunu kavramak mümkün. Bütün bu mümkünlere rağmen, bu büyük paye ve zirveyi, olanca azameti ve olanca izzeti ile bir başkasına basit, sade ve tabiî bir şekilde aktarmak, anlatmak kolay değil. Çünkü, böyle azametli ve mühim durumlarda sözler yetersiz ve tesirsiz kalabilir.

Şehadeti gel de anlat. Ya da, “Şehadet anlatılmaz, ancak yaşanır” diyerek işin içinden kolayca çık. Bu söz oldukça doğru, dikkat çekici, ancak konuyu açıklamaya yaramıyor.

Şehadet, “nasıl anlatılır, en tabiî ve en anlaşılır bir şekilde” diye düşünürken, birden şunu anladım. Bizim anlatmamıza gerek yok. “Zaten, Kur’ân-ı Kerim’de ve Hadis-i Şeriflerde anlatılmış” dedim. Üstelik, bu azim, mühim ve muhteşem hadise, oldukça sade, basit ve tabi bir şekilde anlatılmış. Böylece anlaşılır kılınmış.

Gerçekten de, bu hususta Yüce Rabbimizin (cc) beyanı ve Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) fermanı başka bir anlatıma ihtiyaç bırakmıyor. Gelin, şimdi, Bakara ve Al-i İmran Sûrelerindeki şehitlerle ilgili âyetleri hatırlayalım, Yasin-i Şerif’deki bir âyeti tefekkür edelim ve konuya ilişkin bir Hadis-i Şerif’i birlikte düşünelim.

İşte şehadetle ilgili âyetler: 1- “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” (Bakara Sûresi 154. âyet) 2- “Bilâkis onlar (şehitler) diridirler, Rabb’leri katında rızıklanmaktadırlar.” (Al-i İmran Sûresi 169. âyet) 3- “O da, (Allah’a iman ettiği için kavmi tarafından öldürülen yani şehit edilen) “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. (Yasin Sûresi 27. âyet) İşte şehadetle ilgili Hadis-i Şerif: Câbir bin Abdullah (radiyallahu anh) der ki: “Bir defasında üzgün bir halde bulunurken Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’le karşılaştık. Bana: ‘Seni niye böyle üzgün görüyorum?’ diye sordu. ‘Babam Uhud’da şehit düştü. Geriye bakıma muhtaç çoluk-çocuk ve bir de borç bıraktı.’ dedim. Bunun üzerine: ‘Allah’ın babana hazırladığı nimeti sana müjde edeyim mi?’ buyurdu. ‘Evet!’ deyince devam etti: ‘Allah hiç kimse ile yüz yüze konuşmuş değildir, daima perde gerisinden konuşur. Ancak babanı ihyâ etti ve perdesiz konuştu. ‘Ey kulum! Ne dilersen benden iste vereyim!’ dedi. Baban: ‘Ey Rabb’im!’ Beni dirilt, senin yolunda ikinci sefer bir daha öldürüleyim!’ isteğinde bulundu. Allah-u Teâlâ: ‘Fakat ben daha önce ölenlerin artık geri dönmeyeceklerine dair hüküm koymuştum.’ buyurdu. (Tirmizî: 3013)

Evet, bu sade, tabiî ve basit anlatımlarla büyük bir hakikati (şehadeti) kolayca anlamış olmaktayız. İşte anladıklarımız: 1- Şehitler ölü değildir. 2- Şehitler devamlı rızıklanmaktadır. 3- Şehitler Allah yolunda şehit olduktan sonra tekrar tekrar dirilip şehit olmayı isterler. 4- Şehitler büyük bir ikrama mazhardırlar. 5- Şehitler Allah ile yüz yüze konuşurlar.

Yukarıda konunun anlatılma zorluğundan dolayı “Şehadet anlatılmaz yaşanır” demiştim. Konu, şimdi Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Şerif ışığında açıklık ve vuzuh kazandı. Bu noktada da, yine ”Şehadet anlatılmaz, yaşanır” diyorum. Ancak, bu sefer anlatamadığımdan dolayı değil, büyük bir ikram, nimet ve izzeti anladığımdan ve gıpta ettiğimden dolayı diyorum. Zaten, şehitler yaşıyor.

“Allah (cc) bize de şahadeti yaşamak nasip eylesin. Vesselâm.”

Not: Ülkemizde 18 Mart, Şehitler Günü olarak kutlanmaktadır. 18 Mart Çanakkale Destanının yıldönümü. Bu vesile ile başta Bedir Savaşı, Uhud Savaşı ve Çanakkale Savaşı olmak üzere bütün savaşlarda, bütün cephelerde can veren şehitlerimiz ve gazilerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle anarım. Allah (cc) şefaatlerine nail eyleye. Amin.

AHMET SANDAL [email protected]

18.03.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl