05 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Haydar Gündüzalp’ten Zübeyir Gündüzalp’i dinlerken

1991 yılının sıcak bir Temmuz ayında, Kemal Doğan Ağabeyimizle birlikte Samsun’dan Ermenek’e doğru yollara koyulmuştuk. Kendisi daha önce bu şirin ilçede görev yaptığı için, oranın tabiî güzelliklerinden, Haydar Gündüzalp Ağabeyin hatıralarından, küçük bir ilçede yapılan muhteşem hizmetlerden bahseder ve âdeta Ermenek nazarlarımızda efsaneleşirdi.

Nihayet, Toros Dağlarının kıvrımlı yollarını aşıp, Ermenek’e vâsıl olduğumuzda, anlatılanları bizzat görme imkânına kavuşmuştuk.

Haydar Gündüzalp Ağabey ve Ermenek’in ikinci Haydarlarından Haydar Açıkbaş, Avukat Hayrettin Bey, Ethem Arslansan, saatçi Salih ağabey, Osman Erkut gibi kahramanlar, bu küçücük ilçede büyük düşünmeyi ve büyük işler yapmayı başarmışlardı. Mahrumiyetler onları mağdur etmemiş; rıza-i İlâhî için atılan her adımın ötesinde muvaffak olma sırrını yakalayabilmişlerdi. Zübeyir Gündüzalp diyarının bu büyük ruhlu insanları, imân hakikatlerine ruh-u canlarıyla sarılmışlar ve onları muhtaçlara ulaştırma noktasında ne kadar da gayretliydiler. On iki bin nüfuslu bir ilçede, hayata geçirmiş oldukları yurt ve özel okul projeleriyle hizmetlerine devam ediyorlardı.

Bu Ermenek ziyaretimizle birlikte, Kader-i İlâhînin tecellisi ki, bizi de orada hizmetlerde istihdam eylemişti. Birçok gencin yetişmesine vesile olan yurt hizmetlerinde 2007 yılına kadar devam etmiştik. Ermenek’in, Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin memleketi olması da bize ayrı bir aşk ve şevk katmıştı. Bu süre zarfında, zaman zaman Zübeyir Ağabeyin kardeşi Haydar Ağabeyle, meşhur termoslu çay sohbetlerinde, gözyaşlarının hiç eksik olmadığı hüzünlü hatıraların demlerini yaşamıştık.

O, ağabeyinden bahsederken veya ağabeyinden bahsedildiği her zaman, gözyaşlarına hâkim olamayan hassas ruhlu, duygulu bir mizacın timsâliydi. Kendisinden, defalarca Zübeyir Ağabeyle ve Üstad’ı ziyaretleriyle ilgili hatıralarını kaydetmek ve yazmak istemişsem de,—yukarıda bahsettiğim hâlet-i ruhiyesi dolayısıyla—muvaffak olamamıştım.

Nihayet, 1996 yılının Mart ayında, hâtıralarını yazmak için kendisini ikna ederek, dersanede buluşmuştuk. Saatler süren ve âdeta gözyaşlarıyla sulanan bu hatıralar, Zübeyir Ağabeyin vefatının 25. sene-i devriyesinde, “Kardeşinin Dilinden Zübeyir Gündüzalp” başlığıyla Yeni Asya‘da yayınlanmıştı.

Bu hatıraları, daha sonra Necmettin Şahiner de Son Şahitler’in Zübeyir Gündüzalp kısmına ilâve etmişti.

Haydar Gündüzalp, ağabeyinden, nesebî bağından ziyâde, her Nur Talebesi gibi dâvâ adamı cihetindeki kahramanlığından etkileniyordu. Kendisine, bir gün “Zübeyir Ağabeyin hangi yönü sizi daha çok etkilemişti?” diye sormuştum. “Düğünüme geldiği zaman gösterdiği tavır beni çok etkilemişti” diye cevap vermişti. O hâtırasını da şöyle anlatmıştı:

“Düğünüm için Ermenek’e gelmişti. Fakat düğüne iki gün kala bana gideceğini ve otobüs bileti almamı söyledi. Çok üzülmüştüm, düğünüme kalmasını istiyordum. Bu yüzden kendisine yalan söyledim. Otobüs yazıhanesine gittim, geldim. ‘Otobüste yer kalmamış’ dedim. Bana, ‘Kardeşim, biz rast gele hareket den başıboş bir adam değiliz. Nasıl ki cepheye giden bir asker, geride kalan hiç kimsesini düşünmezse, biz de aynen öyleyiz. Otobüs yoksa ben de yürüyerek giderim. Araba rast gelirse binerim. Hiç olmazsa mesuliyetten kurtulurum’ dedi. Ki, o zamanlar, Ermenek-Karaman yolu 130 km’ydi. Mecburen gittim, biletini aldım ve gönderdim.”

“İşte o böyle bir mücahitti!” demişti, Haydar Ağabey. “Cephesini bir an bile olsa terk etmeyi büyük bir mesuliyet sayan mücahit…”

O, meşhur mektubunda bir kardeşine şöyle demişti: “Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur’ân’a sarılacaksın.” Ve dediği gibi de yaşadı. Vefatının 39. yıldönümünde rahmetle anıyoruz. Allah ondan ebeden razı olsun.

HASAN BULUT - [email protected]

***************************************************************************************

05.04.2010


Gözyaşları dinmeli

Yıllardır devam eden bir zulüm bu. Üzerine nice yazılar yazılıp, nice eylemler yapıldı, nice gözyaşları döküldü geceler boyunca… Bu zulümden muzdarip herkesin defterinde bir ‘Ah’ duruyor ilk günkü gibi…

Neyin kıymetini bilemedik Ya Rabbi!

Keyfî uygulamanın kurbanlarından sadece biriyim. On üç yıldır süreğen hâle gelen bir yasağın tam da ortasındayım.

Bazı kendini bilmezlerin kokuşmuş arzu ve keyfîlikleri kanunlaşıp önümüze sürüldü, hem de Rabbin emirlerine muhalif olarak ve kabullenilmesi istenildi… Kimimiz ‘okula gitmemekle‘ kendine bir yol çizip kanuna tepki verdi. Ama o dayatmacılardan kaçı bunu fark etti? Belki fark edilmek adına değildi bu yapılan, emre muhalif bir kanuna açıkça reddi. “Sen beni olduğum gibi kabul etmiyorsan ben de senin istediğin gibi olamam” demekti. Fakat anlaşılamadık, hatta okula gitmemek bir bağnazlık veya—af buyurun—ahmaklık olarak isimlendirildi. Çünkü bir hoca fetva vermişti.

Ona göre “Oku!” ilk emirdi. Peygamber Efendimize (asm) gelen ilk emir. O halde farzdı ve bunun günahı sebep olanlarındı. Sanki cüz’î irademiz yokmuş gibi. Âyetin devamını okumak ve düşünmek hiç mi akla gelmedi? “Oku! Yaradan Rabbinin adıyla oku!”

O veya bu sebeplerle tavizler verildi. Kimi aile baskısı ile, kimi mahalle baskısı ile, kimi ‘zarûretler’ sebebi ile bir takım tercihlerde bulundu… Zulme rıza tam anlamı ile olmasa bile, boyun eğildi, kabullenildi ya da sindirildi.

Bizden önceki nesil direndi, İstanbul Beyazıt Meydanı nasıl inlemişti? Bütün tesettürlüler derslere girmedi, boykot edildi, hatta böyle bir zulme maruz olmayan çevreler ve kimselerden bile destek gördü…

Bizden sonraki nesil ise daha şimdiden direnip direnmemek arasında gidip geliyor. Bu arada suçu da bize buluyor. “Köprüleri siz yıktınız! Dayanmadınız! Fırsat verdiniz!” diye.

Ve şu an durum öyle bir hal aldı ki ‘Keyfî uygulama haddini aştı, bıçak kemiğe dayandı’ denileli bile yıllar geçti. Artık sessiz kalma, tesettürlü de olsa diploma ve gelecek kaygıları ki; geleceği meçhul mevhum bir gelecek için okuma sevdası. Bir kabulleniliş olarak algılanıp o aç canavarların iştihasını kabarttı.

Sanki üniversite babasından miras gibi: ’Eğer kampüse tek bir başörtülü girerse üniversiteyi kapatırım’ diyebilecek cüretkârlıkta. Oysa sadece bir devlet memuru… Üniversitedeki bütün öğrencilerin faydalanabildiği ve her talebenin hakkı iken kütüphaneye alınmıyorsun. Bu konuda hakkını aramak için dekanlığa çıktığında etrafın güvenlikler tarafından hemen sarılıyor. Sanki bir terörist gibi.. Başındaki örtü o kadar korkutuyor onları… Ve bahçede resmen küçük çaplı soruşturma geçiriyorsun:

-Bu bir eylem başlangıcı mı?

-Bu bir baş kaldırı mı?

-Kaç kişisiniz?

-Cemaate mensup musunuz?

Ve buna benzer aklınıza gelebilecek daha birçok trajikomik sorular…

Bu da yetmiyor. Öğrenci belgen, hatta ve hatta (İzmir için) ESTOT kartın, yani pasondaki resmin açık olması isteniyor. Peki demokrasi bu uygulamanın neresinde? Keyfiyet diz boyunu çoktan geçti.

Gelecek neslin bizden şikâyetçi olmaması ve tükürüklerin yüzümüze gelmemesi için ‘’Artık yeter’’. Zulüm ve gözyaşları dinmeli.

Bediüzzaman Said Nursî, ki bir sünnet olan, sarığı için “Bu sarık bu başla çıkar” diyor. Ve bizim için unutulmaması gereken bir hakikat ki, hapse girmesinin tek bir sebebi var:

TESETTÜR RİSÂLESİ…

NURSEZA SAĞIR

***************************************************************************************

05.04.2010


Bizim Radyo’dan merhaba...

Hayat frekansı…

Bizim Radyo’nun sloganı…

Ve aynı zamanda sizlerle buluşmayı arzuladığımız köşemizin adı.

İnşallah, belirli periyodlarla ‘Hayat Frekansı’nda buluşarak Bizim Radyo’nun yayınları, çalışmaları ve ulaştığı sonuçları sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

104.4 frekansıyla İstanbul’a, www.bizimradyo.fm adresiyle bütün dünyaya ulaşan radyomuz, artan yayın kalitesiyle paralel olarak dinleyici kitlesini de arttırmaya devam ediyor. Kendisini her geçen gün yenileyerek geliştiren radyomuzda her yıl özellikle Mart ayında farklı bir heyecan yaşanır. Bu yıl Bediüzzaman Said Nursî’nin vefatının 50. yılı olması dolayısıyla heyecanımız daha da büyük oldu ve radyomuzda ‘Zaman Onu Tanıma Zamanı’ başlığıyla geçtiğimiz yıllara göre çok daha farklı ve özel programlar gerçekleştirdik. Bir çok yönüyle Bediüzzaman Said Nursî’yi ve Risâle-i Nur’ları tanıtmaya çalıştık.

Halen devam etmekte olan bu programlarımızdan kısaca bahsedecek olursak; ilk olarak büyük beğeniyle takip edilen ‘Zamanın Sesi’ arkası yarınını söyleyebiliriz. İsmail Tezer ‘Tefekkür Zamanı’ programında Bediüzzaman’ın tefekkür dünyasını, ‘Fıkıh Penceresi’ programında Süleyman Kösmene, Risâle-i Nur’ların dini ilimlere yaklaşımını ele alıyor. Yasemin Güleçyüz ‘Şefkat Kahramanları’ programıyla Risâle-i Nur hizmetinde saff-ı evvel hanımların hayat kesitlerini kendi seslerinden ve dillerinden anlatmaya devam ediyor. ‘Ev Hali programında’ Ayşenur Yaşar kadın ve aile konusunu Risâle-i Nur çerçevesinde seslendiriyor. ‘Portre’ isimli programımızda ise Risâle-i Nur’da adı geçen isimleri tanıtmaya devam ediyoruz. Dr. Hakan Yalman ‘Bediüzzaman ve Tevhid’ programında Risâle-i Nur’ların küfrün karşısında nasıl galip geldiğini anlatıyor. Malik Atom’un hazırlayıp sunduğu ‘Bediüzzaman Ajandası’ kronolojik olarak Said Nursî’nin hayatını ele alıyor. Eğitimci Hakan Uyar ise eğitim sorunlarına Said Nursî’den çözümlerin neler olduğunu izah eden bir programla karşınızda.

Halen devam etmekte olan programlarımızın yanında göreve başladığımız yıldan itibaren gerçekleştirdiğimiz naklen yayınlarımıza, bu sene bir yenisini daha ekledik. Risale-i Nur Enstitüsü’nün düzenlediği paneli yine radyomuz aracılığıyla daha geniş kitlelere ulaştırmayı başardık. O gün İstanbul’a gelememiş olan dostlarımız paneli radyomuzun internet yayını sayesinde Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinden takip etme imkânı bulmuş oldu. Dinleyicilerimizden gelen olumlu tepkiler için onlara bir kez daha teşekkürü bir borç biliyoruz.

Ayrıca yukarıda kısaca aktarmaya çalıştığımız yayınların dışında, şu an hazırlıkları devam eden birçok yeni programımızda İnşallah Nisan ayı içinde dinleyicilerimizle buluşacak. Nisan ayı içinde idrak edilecek olan Kutlu Doğum Haftasına özel programlar da yine radyomuzda olacak.

İlkeli, seviyeli ve tutarlı yayınlarıyla her geçen gün dinleyici kitlesini genişleten Bizim Radyo, sizlerin de destek ve dualarıyla daha da iyi yerlere ve hedeflere ulaşacaktır. Bu sebeple görüşlerinizi ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşmanızı arzu ediyoruz. Ayrıca radyomuzun varlığından daha fazla insanın haberdar olması için bütün tanıdıklarınıza ve sevdiklerinize radyomuzu tavsiye etmenizi istiyoruz.

Bu ilk buluşmamızda sizlere Mart ayına özel hazırladığımız programlar hakkında bilgiler vermeye çalıştık. Bir sonraki buluşmamızda farklı konularda farklı ayrıntıları paylaşmaya çalışacağız. Görüş ve tekliflerinizi [email protected] elektronik posta adresine beklerken, sizleri “Hayat Frekansı”nı Bizim Radyo’yla yakalamaya dâvet ediyoruz.

MEHMET YAŞAR [email protected]

***************************************************************************************

05.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl