17 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

“Kâinatın nağmelerini dinleyen adam”ın serencamı

Zamanın Sesi, Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin hayatını ve dâvâsını anlatmayı gaye edinen büyük bir “biyografik roman”ın ilk kitabı.

Tamamı beş ciltten oluşan ve “Bediüzzaman Beşlemesi” adı verilen dizi-romanın birinci kitabı, Üstad’ın 0-38 yaşları arasındaki (1878 baharında Bitlis’te doğumundan başlayıp, Birinci Dünya Savaşı’nda 1916 baharında yine Bitlis’te Ruslara esir düşmesiyle son bulan) dönemini hikâye ediyor.

“Ön söz” mahiyetindeki yazıda (“Başlarken”) müellif, dizi-romanın ortaya çıkış sürecini anlatırken önemli bir hususu nazara veriyor: “Bediüzzaman’ı anlatmak… Pek çok yazar gibi benim de en büyük idealimdi bu. Bilhassa onun hayatını romanlaştırmak, hiç değişmeyen hayat hedefimdi. Yıllardır bu idealimin heyecanını duyuyor ve bir an önce gerçekleştirmek istiyordum. Ama bu zamana kadar 20’ye yakın kitap yaz[mış ol]mama rağmen, böyle bir çalışmaya tek başıma karar vermeye cesaret edemiyordum. Bu kararı, bu dâvânın heyecanını duyan insanlarla beraber vermenin daha doğru olacağına inanıyordum. Bir gün, koca bir ömrü dolduracak kadar büyük gayret isteyen bu gönül işi, gıyabımda verilmiş bir karar hâlinde karşıma çıktı. Kararı verenler, dâvâlarını hayatlarından aziz bilen fedakâr Nur Talebeleriydi.” (s. 6)

Bu bağlamda, yazının başındaki “biyografik roman” ibaresini kısaca “Üstad’ın biyografisinin romanlaştırılması” şeklinde açıklamak mümkün. Müellif ona da—aynı yer ve sayfada—şöyle değiniyor:

“Romanlar umumiyetle ‘hayalat’ olarak telâkki edilirler. ‘Zamanın Sesi’ de bir roman; fakat her şeyiyle hakikat olan bir roman. Romanın seyrini, Bediüzzaman’ın hayatının coşkun akışı teşkil ediyor. Ben bu akışı olduğu gibi aldım. Hiçbir hissî ve hayalî müdahalede bulunmadım. Hayalatımla ve san'atımla, onun etrafını saran hakikat kahramanlarının maceralarını tezyin etmeye çalıştım.”

Evet, bu roman ve (sanırım) dizi-romanın tamamında, tarihî gerçekler edebî bir dille tarif ve tasvir edilerek, Üstad’ın hayatı ve mücadelesi “ilginç” kılınmış oluyor.

Çalışmada tabiî olarak pek çok önemli sahne var. Deyimleşmiş “roman gibi” ya da “film gibi” ibarelerinin anlattığı üzere, hakikaten “müthiş” denilebilecek bir hayat serüveni söz konusu. Zira Üstad’ın yaşadıkları kadar kişisel özellikleri (zekâveti, cesareti, fedakârlığı, tevazuu, kulluğu vs.) de onu “seçkin ve özgün” kılıyor.

İşte, “o müthiş sahne”lerden bir demet—o kadar çok ki:

*”Harika” çocukluğu ve gençliği (hızlı geçiyorum!). “Rüyasında Efendimizi (asm) görmesi. *”Çocuk” denecek yaşta müderris (profesör) olması. *Âlimleri münazaralarda mütemadiyen ilzam etmesi. *Aşırılıklara ve bozgunculara pabuç bırakmaması. *Mardin’de cami şerefesi korkuluğunda yürümesi. *Bitlis’te valinin işret meclisini basması. *Vali konağında kaldığı hâlde kızlarını bir birlerinden ayırt edememesi. *Şeker Ağa ile Mustafa Paşa’yı barıştırması. *Rüyada Efendimizin (asm) “İ’caz-ı Kur’ân’ı beyan et.” emrine mazhar olması. *Yahudi asıllı İngiliz devlet adamı Gladistone’un beyanatıyla karşılaşması. *Van Kalesi’nden düştüğü hâlde kurtulması. *Tımarhane doktorunu ikna etmesi. *”İhsan-ı şahane”yi reddetmesi. *”31 Mart İsyanı”nın bastırılmasında Hareket Ordusu’ndan daha büyük rol oynaması (s. 273). *Yahudi mebus ve hahambaşı Karasso’yu pişman etmesi. *Tiflis’te Rus polisiyle muhaveresi. *Diyarbakır’da ırkçı Ziya Gökalp’i susturması. *Şam’da meşhur hutbesini irat etmesi. *Sultan Reşad’ın itimadını kazanması. *Bitlis’in müdafaasına katılması…

“Romanın özünü anlatan sahne hangisi?” diye sorul(ur)sa, her hâlde cevabımız, Üstad’ın dünyadaki ilk saatlerini anlatan (ve başlığımızdaki sırla ilgili) şu enstantane olur:

“(…)Odayı dolduran aydınlık, dünyanın bu yeni misafirinin ciddî bakışlı masum çehresinden aksediyordu. / Ebe kadın, bebeği be[s]leyeceği sırada fark etti onun hiç ağlamadığını. Hayretini kendisinden bile gizleyemedi. Ağzı açık kaldığı için, eliyle ağzını kapattı. / ‘Nasıl olur?’ dedi. / O zamana kadar belki de yüzlerce çocuğun doğumuna şahit olmuş ve yardım etmişti, ama hiçbirinde böyle bir hâl görmemişti. Bir an yanılabileceğini ve bebek ağladığı hâlde kendisinin fark etmemiş olabileceğini düşündü. / O zaman hemen bebeğin yanaklarına baktı. Ağlayan bebeğin yanağı, ten renginden üç-dört kat daha kırmızı olurdu; hâlbuki [bu] bebeğin yanakları ile ten rengi arasında hiçbir fark yoktu. / ‘Demek ağlamamış…’ diye mırıldandı. / O sırada bebeğin dikkatle kendisine baktığını fark etti. Bu hâl de yeni doğan çocuklarda pek görülmezdi. Onlar gözlerini sımsıkı kapayıp ciyak ciyak bağırırlardı; bu bebek ise, yetişmiş bir insan hissiyatıyla kendisini süzüyordu. / İçini garip bir korku kapladı. Çocuğun bakışlarından kurtulabilmek için yana çekildi. O zaman çocuğun göz bebekleri sağa sola kaydı. Çocuğun, gördüğüne değil, duyduğuna dikkat ediyormuş gibi bir hâli vardı…” (s. 19-20)

İşte, “roman” bu: Fevkalâde bir hayal ve tasvir gücü…

Neticede, bir dizi-romanın çok başarılı ilk kitabı. Özellikle henüz Üstad’ın gençliğini bilmeyenler ya da “hatırlamak” isteyenler için…

***

ZAMANIN SESİ

Yazan: İslâm Yaşar Sayfa Sayısı: 376 Ebatları: 13,5x21 cm Türü: Roman Yayınlayan: Yeni Asya Neşriyat Yayın Tarihi: Mart 2008

ORHAN GÜLER [email protected]




Gündemin nabzını tutmak için tıklayın!
www.sentezhaber.com

*************************************************************************************************************************

17.04.2010

 
Sayfa Başı  Geri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım