07 Temmuz 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.

Mülk: 2

07.07.2010


Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır

Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır. Fakat ilcâ-i zarûretle teferruat olabilir, muvakkaten muhâlif düşsün. Hem de, her ne hâl ki, meşrûtiyet zamanında vücuda gelir! Meşrûtiyetten neş’et etmesi lâzım gelmez. Hemde, hangi şey vardır ki, her cihetle şeriata muvâfık olsun; hangi adam var ki, bütün ahvâli şeriata mutâbık olsun?

Suâl: “Şu pis istibdat ne vakitten beri başlamış, geliyor?”

Cevap: İnsanlar hayvanlıktan çıkıp geldiği vakit, nasılsa bunu da beraber getirmiştir.

Suâl: “Demek istibdat hayvaniyetten gelmedir?”

Cevap: Evet... Müstebit bir kurt, bîçare bir koyunu parça parça etmek, dâimâ kavî, zayıfı ezmek, hayvanların birinci düstur ve kavânîn-i esâsiyesindendir.

Suâl: “Sonra?”

Cevap: Şeriat-ı Garrâ zemine nüzûl etti; tâ ki; zeminin yüzünü temiz ve insanın yüzünü ak etsin, şu insâniyetten siyah lekesini izâle etsin; hem de, izâle etti. Fakat, vâesefâ ki, muhît-i zamânî ve mekânînin tesiriyle, hilâfet saltanâta inkılâp edip, istibdat bir parça hayatlandı. Tâ Yezid zamanında, bir derece kuvvet bularak, başını kaldırdığından, İmam Hüseyin Hazretleri hürriyet-i şer’iye kılıncını çekti, başına havâle eyledi. Fakat, ne çare ki, istibdâdın kuvveti olan cehil ve vahşet, cevânib-i âlemde zeynâb gibi Yezid’in istibdâdına kuvvet verdi.

Suâl: “Şimdiki meşrûtiyet, istibdat nerede? Onların harekâtı nerede? Hilâfet, saltanat nerede? Nasıl tatbik ediyorsun? Yekdiğerine musâfaha ve temas ettiriyorsun, aralarında karnlar ve asırlar var?”

Cevap: Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdâdın esâsı, kuvvet şahısta olur, kânunu kendi keyfine tâbî edebilir, hak kuvvetin mağlûbu. Fakat, bu iki ruh her zamanda birer şekle girer, birer libas giyer. Bu zamanın modası böyle giydiriyor. Zannolunmasın, istibdat galebe ettiği zaman tamamen hükmünü icrâ etmiş, meşrûtiyet mağlûp olduğu vakit mahvolmuş. Kellâ! Kâinatta gâlib-i mutlak hayır olduğundan, pekçok envâ ve şuubât-ı heyet-i içtimâiyede meşrûtiyet hükümfermâ olmuştur. Cidâl berdevam, harb ise seccâldir.

Suâl: “Bâzı adam, ‘Şeriata muhâliftir’ diyor?”

Cevap: Rûh-u meşrûtiyet, şeriattandır; hayatı da ondandır. Fakat ilcâ-i zarûretle teferruat olabilir, muvakkaten muhâlif düşsün. Hem de, her ne hâl ki, meşrûtiyet zamanında vücuda gelir! Meşrûtiyetten neş’et etmesi lâzım gelmez. Hemde, hangi şey vardır ki, her cihetle şeriata muvâfık olsun; hangi adam var ki, bütün ahvâli şeriata mutâbık olsun? Öyle ise şahs-ı mânevî olan hükûmet dahi mâsum olamaz; ancak Eflâtûn-i İlâhînin medîne-i fâzıla-i hayaliyesinde mâsum olabilir. Lâkin, meşrûtiyet ile sû-i istimâlâtın ekser yolları münsed olur; istibdatta ise açıktır.

Suâl: İtiraz ettiğin şeye nasıl cevap veriyorsun?

Cevap: Ben libâsa ilişiyordum. Hükümet iyi bir adamdır. Pislerin libâsını giymişti. Biz o libâsı yırtmak ve yıkamak isterdik, olamadı. Zamana bıraktık; tâ yavaş yavaş yırtılsın. Evet, namazı kılıyordu, kıbleyi tanımıyordu; sonra tanıdı ve tanıyacaktır. Ehvenüşşerreyn, bir adalet-i izâfiyedir. Fakat kemâl-i telehhüf ile bağırıyorum ki, şiddete inkılâp eden fikr-i intikâmın tedâhülü ve heyecânâtı intâc eden tecrübesizlik, üzerimize emri şiddetlendirdi, pahalaştırdı. Muvakkaten, bir nevî karanlık çöktü. Emîn olunuz ki, çekilecektir.

(Münâzarât, s. 88, Y.A.N.)

LÜGATÇE:

istibdad: Kanuna ve nizama tabi olmayan keyfi ve baskıcı yönetim.

kavi: Kuvvetli, güçlü.

müstebit: Zulüm ve baskı yapan.

kavanin-i esasiye: Temel kanunlar, anayasa.

Şeriat-ı Garra: Parlak şeriat, İslâm dini.

vâesefâ: Esefler olsun, eyvah, çok yazık.

Yezit: Hz. Muaviye’nin oğlu olan Emevilerin ikinci halifesi.

cevanib-i âlem: Âlemin dört bir yanı.

hürriyet-i şer’iye: dinî hürriyet.

zeynâb: Gölcük, havuz.

karn: Zaman, devre, asır.

musafaha: Kucaklaşma.

cidal: Mücadele.

kellâ: Asla, kesinlikle.

seccal: Sürüp giden.

şuubat-ı heyet-i içtimaiye: Sosyal hayatın çeşit çeşit kısımları.

Eflâtun-i İlâhi: Sadece aklına dayanarak Allah’ı bulmaya çalışan felsefi ekole mensup olan Eflatun.

ehvenişerreyn: İki şerden zararı en az olan.

münset: Set çekilmiş.

kemal-i telehhüf: Kederle son derece yanıp yıkılmak

07.07.2010


Dünya işlerimiz ve Risâle-i Nur

Dünyada yaşamamız dolayısıyla bazı işler yapmak durumundayız. Bu işleri yaparken işlerimiz bazen iyi bazen kötü gidiyor bize göre.

İşlerimizin gidişatı iyi olduğunda veya iyi sonuçlandığında şükür ediyoruz. Kötü gidişlerde veya kötü bir sonuç aldığımızda suçlu aramaya başlıyoruz.

İşler kötü giderken inancımız gereği bazen duâ ile bazen namaz kılma yoluyla Allah’tan kötü işlerimizin iyiye dönüşmesi için isteklerde bulunuyoruz.

Risâle-i Nur Talebesi olarak hizmetlerde bulunuyoruz, işlerimizin yoluna girmesi için. İşlerimiz iyiye gitmeyince de hizmetleri ya bırakıyoruz ya da yavaşlatıyoruz.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Hizmet Rehberi’nde; “Risâle-i Nur dünya işlerine alet olamaz, dünya işlerinde siper edilemez.. Dünyevî maksatlar onunla istenilmez, istenilse ihlâs kırılır.” diyor.

Peki, bu ne demek?

Biz Risâle-i Nur’ları imanı kurtarmanın, muhafaza etmenin ve tahkiki hale getirmenin vasıtası olarak biliyoruz. Yani Risâle-i Nur’lar ihlâsla okunmalı ve karşılığında herhangi bir dünyevî fayda beklenmemelidir.

Biz işlerimiz iyi gitsin, dünya menfaatlerinden nasiplenelim diye hizmet yapar, namaz kılar hale gelirsek, hizmet şuuruna ermemişiz demektir.

Kastamonu Lâhikası’nda da Üstad; “Biz Nur’un hizmetinde çalıştıkça, hem maişetçe (geçim olarak) hem istirahat-ı kalple bir genişlik, bir ferah zahir bir surette hissediyoruz.” diyor.

Bunları okuyan ve bilmesi gereken bir Nur Talebesi, “gönlüm rahat olsun, okuyayım da dertlerim son bulsun” diye Risâleleri okumaya devam edebilir mi? Okursa rahat eder mi, dertleri biter mi?

Meselâ yemek yediğimizde yemekteki gıdalar gereken hücrelere faydalı olmak üzere bizim irademiz dâhilinde olmamak üzere gönderilir. Aynen öyle de, Risâleleri okumak dertlere dermandır, ama maddî manevî dertlerimize şifa veren Allah’tır.

Risâleler ihlâsla okunursa okumalarımız devam eder. Eğer bir dünyevî maksat için okursak bir süre sonra beklenen maksat oluşmayınca okumalarımız da sona erer. Bu, şuna benzer; orucu şifa için tutmaya, namazı idman için kılmaya. Oruç sonunda şifa bulmazsa orucu bırakabilir insan. Ama ihlâs varsa hasta bile olsa orucunu tutar.

Allah her namaz kılana, her oruç tutana kesinlikle iyilik verseydi ve insanlar o iyiliklere ulaşmak için bunları yapsaydı sonu büyük bir ihtimalle putçuluğa gidebilirdi.

Bir tanıdığım var, işleri kötü gittiğinde namaza başlar, bir süre kılar bakar ki değişen bir şey yok yine bırakırdı. Yine akrabalarımdan birisine demişler ki; “Cevşenin şurasını okursan hastalığından kurtulursun”. Okumuş fakat bir değişiklik görmemiş ve okumayı bırakmış.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî, Hizmet Rehberi’nde; ”Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendi’yi veya bin hasiyetli Cevşen-ül Kebiri, o faydaların bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. Faydaları göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünkü o faydalar, o evradların illeti olamaz ve ondan onlar kasden ve bizzat istenilmeyecek.”

Demek ki neymiş, bu tür kıymetli ve birçok özellikleri bulunan duâlar ve zikirler bizzat dünyevî maksatlar için okunmamalıymış. Okunduğunda ise o faydalar görülmeyecekmiş.

Peki, hiç okumayalım mı?

Üstad’ın bu tür insanlara karşı da bir müjdesi olabilecek şu cümlesine bakalım; ”Böyle hasiyetli evradı okumak için zaif insanlara bir müşevvik (gayrete getirici) ve müreccihe (tercih ediciye) muhtaçtırlar.”

Evet, Allah’ın izni olmadan bir sinek bile kanadını kımıldatamadığına göre biz okumalarımızı ihlâsla yapmaya devam edersek Allah da bizlere lütuflarından ikramlar sunar.

M. FAHRİ UTKAN

[email protected]

07.07.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.