02 Ağustos 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Aile-Sağlık

Kendinizi Ramazan’a hazırlayın

Ramazan ayında oruç tutacak kişilerin bugünlerden itibaren beslenme alışkanlıklarına dikkat etmesi gerektiği hatırlatıldı. Erciyes Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurten Budak, Ramazan’ın yaklaşması ile birlikte hem vücudun oruç için hazırlanması, hem de hava sıcaklıkları dikkate alınarak beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti.

Vücudunuzu Ramazan'a hazırlayın RAMAZANDA oruç tutacak kişilerin bugünlerden itibaren beslenme alışkanlıklarına dikkat etmesi tavsiye edildi. Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurten Budak, Ramazanın yaklaşması ile birlikte hem vücudun oruç için hazırlanması, hem de hava sıcaklıkları dikkate alınarak beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti. Aşırı sıcaklar sebebiyle vücut ısısını dengeleyecek soğuk ve sulu gıdaların tercih edilmesi gerektiğini ifade eden Budak, tavsiye edilen günlük beslenme programını şöyle özetledi:

‘’Güne mutlaka kahvaltı ile başlanmalı. Öğle yemeğinde zeytinyağlı sebze yemekleri ve dolmalar, yoğurt çorbası gibi soğuk içilebilen çorbalar, yoğurt veya ayran tüketilmeli. Öğleden sonra sulu meyveler yenebilir. Ancak, kavun ve karpuz gibi şeker oranı yüksek meyveleri çok miktarda tüketmemeli, mümkün olduğu kadar çeşitli meyveler yenmeli. Akşam yemeğinde ızgara veya haşlanmış et, yumurtalı sebze yemekleri ve bulgur pilavı gibi proteinli yemekler, mevsim sebzelerinden salatalar tercih edilmeli. Özellikle yağlı ve kızartılmış hamur işlerinden kesinlikle uzak durulmalıdır. Diğer hamur işleri ise haftada en fazla iki kez yenmeli. Öğünlerde ikişer dilim kepekli ekmek yenebilir. Tuzlu kuru yemişlerden de uzak durulmalıdır.’’

SU MİKTARINI AZALTMAYIN

Ramazan öncesi vücudun susuzluğa alıştırılması düşüncesiyle şimdiden su miktarının azaltılmasının ise son derece yanlış olduğunu vurgulayan Budak, insanların su depolama özelliğinin bulunmadığını, içilen suyun günlük olarak vücuttan atıldığını kaydetti. Vücut ısısının dengelenmesi için hasta etmeyecek kadar soğuk sıvı alınması gerektiğini, sıcak içeceklerin tercih edilmemesi gerektiğini anlatan Budak, su kaybını arttırdığı için fazla miktarda çay içilmemesini tavsiye etti. Suyun yanı sıra ayran ve limonata gibi içeceklerin tercih edilebileceğini ifade eden Doç. Dr. Budak, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Bazı insanlar, (Oruç tutarken su içemeyeceğim. Onun için şimdiden su miktarını azaltarak oruca vücudumu hazırlayayım) gibi bir mantık güdebiliyorlar. Yemeklerde hafif gıdaların tercih edilmesi bakımından bu mantık doğru olabilir, ancak su konusunda bu düşünce yanlıştır. Aşırı sıcaklar nedeniyle zaten vücudun sıvı kaybı arttığı için, içilen su miktarı azaltılmamalıdır. Günde, en az 8 bardak su içilmelidir. İçilen su günlük olarak vücuttan atılır. Çocuklar soğuk süt içmeye yönlendirilmeli, sıcak yaz günlerinin vazgeçilmez eğlencelerinden dondurma ihmal edilmemelidir. Vücutta su tutulmasına neden olacağı için gıdalardaki tuz miktarı da mümkün olduğunca azaltılmalıdır.’’ Doç. Dr. Nurten Budak, şeker, kalp ve damar hastalarının ise mutlaka doktor ve diyetisyen kontrolünde oruç tutmaları gerektiğini sözlerine ekledi.

02.08.2010


Türkiye’de 8 milyon böbrek hastası var

Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, Türkiye’nin böbrek haritasının belirlenmesini hedefleyen, Ulusal Böbrek Yetmezliği Önleme Programı Projesi kapsamında yaptıkları araştırmada Türkiye’de 8 milyon civarında böbrek hastası bulunduğunu bildirdi.

Süleymanlar, 60 bin diyaliz hastasına her yıl 6 bin yeni hastanın katıldığını, artış hızının bu şekilde devam etmesi durumunda tedbir almanın daha da zorlaşacağını belirterek, böbrek hastalığına sebep olan etkenlerin ortadan kaldırılması gerektiğini kaydetti. Süleymanlar, böbrek hastalıklarının 18 yaş üstü kişilerde daha çok görüldüğüne işaret ederek, ‘’Türkiye’de 18 yaşından büyüklerin yüzde 15.7’si kronik böbrek hastası. ABD’de bu oran yüzde 11 iken, Avrupa’da yüzde 8. Görüldüğü gibi oran Türkiye’de çok yüksek. Erken tanı ve tedavi ile bunun artış hızı azaltılabilir’’ diye konuştu.

02.08.2010


Gece, 7 saatten fazla ya da az uyumak riskli

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, gece 7 saatten fazla ya da az uyumak, ülkedeki en önemli ölüm sebebi olan kalp ve damar hastalıkları riskini arttırıyor.

Batı Virginia Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından yapılan ve “Sleep” dergisinde yayımlanan araştırmada, şekerlemeler dahil beş saatten az uyumanın, anjin, damar rahatsızlıkları, enfarktüs veya kalp krizine yol açma şansını iki kat arttırdığı görüldü. Araştırmanın daha şaşırtıcı bir sonucu olarak da 9 saatten fazla uyuyanlarda, “sihirli” rakam 7 saat uyuyanlara oranla 1.5 kat fazla kalp ve damar hastalığı riski bulunduğu tespit edildi. Araştırmaya göre, en riskli grup 60 yaşından genç ve geceleri 5 saatten az uyuyanlar. Bu kişilerde kalp damar hastalığı riski, 7 saat uyuyanlara oranla 3 kat fazla bulunuyor. 6 saat veya 8 saat uyumak ise kalp damar hastalığı riskini çok hafifçe arttırıyor. Araştırmada, ABD’de 2005’te ülke çapındaki bir sağlık anketine katılan 30 bin yetişkinin verileri analiz edildi. Araştırmacılar, cevapları, deneklerin yaşı, cinsiyeti, sigara veya alkol kullanıp kullanmadıkları, zayıf veya kilolu, sportif ya da hep oturan kişiler mi olup olmadıkları gibi özelliklerine göre sınıflandırdı. Ankete katılan deneklerin yüzde 8’i geceleri 5 saatten az, yüzde 9’u da 9 saatten fazla uyuduğunu belirtti.

02.08.2010


Kansere karşı böğürtlen

Ordu Üniversitesi (ODÜ) Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Karadeniz, yapılan araştırmaların böğürtlenin kanser ve tümör hücrelerinin büyümesini engellediğini ortaya koyduğunu bu sebeple kansere karşı böğürtlen tüketilmesinin faydalı olacağını söyledi.

Karadeniz, Ordu’da fındığın ya da kivinin yerine alternatif olarak üretimine başlanan böğürtleninin giderek yaygınlaştığını söyledi. Son yıllarda artan böğürtlen yetiştiriciliğinin dikkat çekici olduğunu ifade eden Karadeniz, Ordu’da yılda 4 ton böğürtlen üretildiğini, bu rakamın gelecek yıllarda artmasını umduklarını söyledi. Böğürtlenin kilosunun 6-7 TL’den satıldığını ve üreticilerin pazar sıkıntısı yaşamadıklarını anlatan Karadeniz, buna rağmen pek çok insanın böğürtlenin ‘’bir şifa kaynağı’’ olduğunu bilmediğini vurguladı. Böğürtlende ‘’ellagic asit’’ bulunduğunu, yapılan araştırmaların bu asidin kanser ve tümör hücrelerinin büyümesini engellediğini ortaya koyduğunu anlatan Prof. Dr. Karadeniz, ‘’Laboratuvar ortamlarında yapılan çalışmalarda, kanserin başlangıcını ellagic asidin engellediği görülmüştür. İçeriğinde bol miktarda ellagic asid bulunan böğürtlen, bu nedenle kansere karşı bire bir yararlıdır. Kanser ve tümör hücrelerinin büyümesini engellediği araştırmalarla ortaya konulan böğürtlenin, kansere karşı tüketilmesi faydalı olacaktır’’ dedi.Karadeniz, böğürtlenin kanser ve tümörlerin yanı sıra vücudun çeşitli yerlerinde meydana gelen şişliklere, ağrılara, yüksek tansiyona, şekere, göğüs ve solunum yolu hastalıklarına da iyi geldiğine işaret etti.

02.08.2010


Filizlenmiş patatese ve deli bala dikkat

Bazi gıdaların bileşiminde bulunan ve oluşan kimyasalların ölümlere varan ciddî zehirlenmelere yol açabildiği bildirildi. Yeşillenmiş, filizlenmiş patatesler, arıların bazı yabani bitki çiçeklerinin nektarlarından ürettikleri balın ciddî sonuçlar doğurabilecek zehirlenmelere yol açabileceği belirtildi.

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tayar, gıdaların doğada genellikle temiz olarak bulunduğunu belirtti. Ürünlerin tarlada üretiminde, nakliye, muhafaza, pazarlanması ve tüketilmesi aşamasında çeşitli etkenlere bağlı olarak zararlı hale gelebildiğini ifade eden Tayar, gıda zehirlenmelerinin dünyada önemli sorun olarak dikkati çektiğini söyledi. Gıda zehirlenmelerinin birçok sebebe bağlı olarak gerçekleştiğini anlatan Tayar, bakteri, virüs, küflerin bulaşması, bazı kimyasal maddelerin yoğunluğu gibi etkenlerin zehirlenmelere yol açabildiğini bildirdi.

Tayar, bazı gıdaların bileşiminde bulunan kimyasalların öldürücü etkiye sahip olabildiğini belirterek, şöyle konuştu: ‘’Bazı bal ve mantar türleri, baklanın taneleri ve çiçekleri ile yeşillenmiş ve filizlenmiş patatesler zehirlenmelere yol açabiliyor. Karadeniz bölgesinde rastlanan zehirli bal, arıların bazı yabani bitki çiçeklerinin nektarından ürettikleri üründür. Bu tip ballar halk arasında acı bal ya da deli bal olarak da biliniyor. Bu balın 50-100 gram kadarı yetişkin insanları zehirlemek için yeterli olmaktadır. Zehirlenmede karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal, baş dönmesi, göz kararması, ağız ve deride yanma, fazla terleme ve düzensiz kalp atışı, ağız çevresinde ve kollarda duyarsızlık gibi belirtiler görülür. Nadir de olsa ölüm görülebilir. Dünyada en fazla bal zehirlenmelerinin Türkiye’de olduğu bilinir.’’ Tayar, bazı mantar türlerinin de ciddî zehirlenmelere yol açabildiğini ifade ederek, mantarların yol açtığı zehirlenmelerin erken görülen şeklinin 15 dakika, geç olanının ise 6-15 saat içinde ortaya çıktığını söyledi. Erken görülen şeklinde aşırı tükürük salgılanması, terleme, gözyaşı artışı, sulu ishal gibi belirtilerin görülebileceğini dile getiren Tayar, solunum felci sonucunda ölümlerin de yaşanabileceğini kaydetti.

02.08.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.