evet, Hazret-i üstadı bu müthiş cihad meydanlarına
        
        
          sevk eden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur.
        
        
          Ve bunu bizzat kendisinden dinleyelim:
        
        
          “Bana, ‘sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Far-
        
        
          kında değilim. karşımda müthiş bir yangın var; alevleri
        
        
          göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tu-
        
        
          tuşmuş yanıyor. o yangını söndürmeye, imanımı kurtar-
        
        
          maya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş
        
        
          de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? o müthiş
        
        
          yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder
        
        
          mi? dar düşünceler, dar görüşler!..”
        
        
          
            İ
          
        
        
          
            sTİğNAsı
          
        
        
          üstadın, hayatı boyunca cemiyetimizin her tabakasına
        
        
          vermekte olduğu binlerle istiğna örnekleri, dillere destan
        
        
          olmuş bir ulviyeti haizdir.
        
        
          Masivadan tam manasıyla istiğna ederek, uzvî ve ruhî
        
        
          bütün varlığı ile rabbülâlemîn’in bitmez ve tükenmez ha-
        
        
          zinesine dayanmayı müddet-i hayatında bir itiyat değil,
        
        
          âdeta bir mezhep, meşrep ve meslek olarak kabul etmiş-
        
        
          tir. Ve bunda da, ne pahasına olursa olsun, sebat eyle-
        
        
          mekte hâlâ devam etmektedir.
        
        
          İşin orijinal tarafı, bu meslek, kendi şahsına münhasır
        
        
          kalmamış, talebelerine de kudsî bir mefkûre hâlinde inti-
        
        
          kal etmiştir. nur deryasında yıkanmak şerefine mazhar
        
        
          olan bir nur talebesinin istiğnasına hayran olmamak ka-
        
        
          bil değildir.
        
        
          
            AsA-yı MûsA | 431 |
          
        
        
          
            t
          
        
        
          
            aRiHçe
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            aYat
          
        
        
          
            ö
          
        
        
          
            n
          
        
        
          
            s
          
        
        
          
            özü
          
        
        
          deti, yaşam süresi, bir kimsenin
        
        
          ömrü.
        
        
          
            münhasır:
          
        
        
          sınırlanmış, sınırlı.
        
        
          
            müthiş:
          
        
        
          dehşet veren, ürküten,
        
        
          dehşetli, korkunç.
        
        
          
            Nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            orijinal:
          
        
        
          özgün, yalnız kendine has
        
        
          bir vasıf, nitelik taşıyan.
        
        
          
            Rabbülâlemîn:
          
        
        
          âlemlerin Rabbi,
        
        
          bütün âlemleri idare ve terbiye
        
        
          eden Allah.
        
        
          
            ruhî:
          
        
        
          ruha ait, ruhla ilgili.
        
        
          
            sebat:
          
        
        
          sabit durma.
        
        
          
            sevk:
          
        
        
          önüne katıp sürme, yönelt-
        
        
          me.
        
        
          
            şefkat:
          
        
        
          acıyarak ve esirgeyerek
        
        
          sevme, içten ve karşılıksız merha-
        
        
          met.
        
        
          
            şeref:
          
        
        
          onur, haysiyet.
        
        
          
            talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            Talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            ulviyet:
          
        
        
          ulvîlik, yücelik, yükseklik,
        
        
          ululuk.
        
        
          
            uzvî:
          
        
        
          uzva ait, uzuvla ilgili.
        
        
          
            âdeta:
          
        
        
          sanki.
        
        
          
            bizzat:
          
        
        
          kendisi, şahsen.
        
        
          
            cemiyet:
          
        
        
          manevî birlik teşkil
        
        
          eden cemaat.
        
        
          
            cihad:
          
        
        
          savaş, harp.
        
        
          
            derya:
          
        
        
          deniz, bahr.
        
        
          
            destan:
          
        
        
          kahramanlık olaylarını
        
        
          anlatan edebi tür.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          pek öneli olma,
        
        
          değerlilik.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            haiz:
          
        
        
          bir şeye sahip olma, sa-
        
        
          hip, malik.
        
        
          
            hayran:
          
        
        
          şaşakalmış, şaşkın,
        
        
          şaşıran, hayrette kalan.
        
        
          
            ifade:
          
        
        
          anlatım, deyiş.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanma, itikat.
        
        
          
            intikal:
          
        
        
          bir yerden başka bir
        
        
          yere geçme, yer değiştirme,
        
        
          göçme.
        
        
          
            istiğna:
          
        
        
          var olanla yetinme,
        
        
          aza kanaat etme, tokgözlülük.
        
        
          
            kabil:
          
        
        
          mümkün, ihtimal daire-
        
        
          sinde.
        
        
          
            kıymet:
          
        
        
          değer.
        
        
          
            kudsî:
          
        
        
          mukaddes, yüce.
        
        
          
            Masiva:
          
        
        
          Allah’tan başka bütün
        
        
          varlıklar.
        
        
          
            mazhar:
          
        
        
          nail olma, şereflen-
        
        
          me.
        
        
          
            mefkûre:
          
        
        
          ülkü, gaye, gaye
        
        
          olan şey, gaye-i hayal, ideal.
        
        
          
            merhamet:
          
        
        
          acımak, şefkat
        
        
          göstermek, korumak, esirge-
        
        
          mek.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sis-
        
        
          tem.
        
        
          
            meşrep:
          
        
        
          gidiş, hareket tarzı,
        
        
          tavır, tutum, meslek.
        
        
          
            mezhep:
          
        
        
          gidilen, tutulan, takip
        
        
          edilen yol.
        
        
          
            müddet-i hayat:
          
        
        
          ömür müd-