Bakınız, üstad, Mektubat ünvanını taşıyan şaheserin
        
        
          İkinci Mektubunda, bu mühim noktayı altı vecihle ne ka-
        
        
          dar asil bir iman ve irfan şuuru ile izah eder:
        
        
          “
        
        
          Birincisi:
        
        
          ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer et-
        
        
          mekle itham ediyorlar. ‘İlmi ve dini kendilerine medar-ı
        
        
          maişet yapıyorlar’ deyip, insafsızcasına onlara hücum
        
        
          ediyorlar. Binaenaleyh, bunları fiilen tekzip lâzımdır.
        
        
          “
        
        
          İkincisi:
        
        
          neşr-i hak için enbiyaya ittiba etmekle mü-
        
        
          kellefiz. kur’ân-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ $G n
        
        
          ¤n
        
        
          Y s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ip
        
        
          ôr
        
        
          Ln
        
        
          G r
        
        
          ¿p
        
        
          G @ $G n
        
        
          ¤n
        
        
          Y s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ip
        
        
          ôr
        
        
          Ln
        
        
          G r
        
        
          ¿p
        
        
          G
        
        
          diyerek, insanlardan istiğna göstermişlerdir.”
        
        
          İşte, risale-i nur külliyatının mazhar olduğu İlâhî fütu-
        
        
          hat, hep bu enbiya mesleğinde sebat kahramanlığının
        
        
          şaheser misali ve harikulâde neticesidir. Ve bu sayede
        
        
          üstad, izzet-i ilmiyesini cihan-kıymet bir elmas gibi mu-
        
        
          hafaza eylemiştir.
        
        
          Artık herkesin, uğrunda esir olduğu maaş, rütbe, ser-
        
        
          vet ve daha nice bin şahsî ve maddî menfaatlerle asla
        
        
          alâkası olmayan bir insan, nasıl olur da gönüller fatihi ol-
        
        
          maz? İmânlı gönüller, nasıl onun feyiz ve nuruyla dol-
        
        
          maz?
        
        
          
            İ
          
        
        
          
            KTİsATÇıLığı
          
        
        
          İktisat, bundan evvel bahsettiğimiz istiğnanın tefsir ve
        
        
          izahından başka bir şey değildir. zaten iktisat sarayına
        
        
          girebilmek için, evvelâ istiğna denilen kapıdan girmek
        
        
          
            alâka:
          
        
        
          ilgi, ilişki. Bağ.
        
        
          
            asil:
          
        
        
          yüksek duygularla yapılan
        
        
          davranış.
        
        
          
            asla:
          
        
        
          hiç bir vakit, olması imkânsız.
        
        
          
            Binaenaleyh:
          
        
        
          bunun üzerine,
        
        
          bundan dolayı, ondan dolayı.
        
        
          
            cihan:
          
        
        
          dünya, kâinat, âlem.
        
        
          
            Ehl-i dalâlet:
          
        
        
          dalâlet ehli; yoldan
        
        
          çıkanlar, azgın ve sapkın kimseler.
        
        
          
            elmas:
          
        
        
          çok kıymetli bir mücevher.
        
        
          
            enbiya:
          
        
        
          nebiler, peygamberler.
        
        
          
            esir:
          
        
        
          düşkün, vurgun.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce, ilk.
        
        
          
            evvelâ:
          
        
        
          birinci olarak, ilk once.
        
        
          
            fatih:
          
        
        
          fetheden, açan.
        
        
          
            feyiz:
          
        
        
          bolluk, bereket, verimlilik.
        
        
          
            fiilen:
          
        
        
          fiille, davranış ve hareketle.
        
        
          
            fütuhat:
          
        
        
          zaferler, fetihler, galibi-
        
        
          yetler.
        
        
          
            hak:
          
        
        
          bir kimseye ait olan şey, ala-
        
        
          cak; iş, emek, zahmet karşılığı,
        
        
          pay.
        
        
          
            harikulâde:
          
        
        
          fevkalâde, eşi ve ben-
        
        
          zeri olmayan, görülmedik derece-
        
        
          de, olağanüstü.
        
        
          
            hücum:
          
        
        
          saldırma.
        
        
          
            iktisat:
          
        
        
          tutum, tasarruf, uygun ha-
        
        
          reket, orta yolda olma.
        
        
          
            İlâhî:
          
        
        
          Allah’la ilgili, Cenab-ı Hakka
        
        
          dair.
        
        
          
            İmân:
          
        
        
          inanma, itikat.
        
        
          
            insaf:
          
        
        
          hakkı kabul edip söyleme.
        
        
          
            irfan:
          
        
        
          bilme, biliş, anlayış, vukuf.
        
        
          
            istiğna:
          
        
        
          var olanla yetinme, aza
        
        
          kanaat etme, tokgözlülük.
        
        
          
            itham:
          
        
        
          töhmetlendirme, suçlu
        
        
          görme.
        
        
          
            ittiba:
          
        
        
          tabi olma, uyma, itaat et-
        
        
          me.
        
        
          
            izah:
          
        
        
          açıkça ortaya koyma, bir ko-
        
        
          nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz anlat-
        
        
          ma.
        
        
          
            Kur’ân-ı Hakîm:
          
        
        
          her ayet ve sure-
        
        
          sinde sayısız hikmet ve faydalar
        
        
          bulunan Kur’ân.
        
        
          
            külliyat:
          
        
        
          bir yazarın basılmış eser-
        
        
          lerinin tamamı.
        
        
          
            maddî:
          
        
        
          madde ile alakalı, cismanî.
        
        
          
            mazhar:
          
        
        
          nail olma, şereflenme.
        
        
          
            medar-ı maişet:
          
        
        
          geçim kaynağı,
        
        
          geçim sebebi, geçim vasıtası.
        
        
          
            Mektubat:
          
        
        
          Risale-i Nur Külliyatının
        
        
          dört büyük kitabından birinin adı.
        
        
          
            menfaat:
          
        
        
          fayda.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sistem.
        
        
          
            misal:
          
        
        
          benzer, örnek.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            mühim:
          
        
        
          önemli, ehemmiyetli.
        
        
          
            mükellef:
          
        
        
          vazifeli, görevli, sorum-
        
        
          lu.
        
        
          
            neşretme:
          
        
        
          dağıtma, yayma, saç-
        
        
          ma.
        
        
          
            Neşr-i hak:
          
        
        
          hakkın neşri, haki-
        
        
          kat, doğruyu yayma, neşret-
        
        
          me.
        
        
          
            netice:
          
        
        
          sonuç.
        
        
          
            nokta:
          
        
        
          yön, cihet.
        
        
          
            Risale-i Nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin eser-
        
        
          lerinin adı.
        
        
          
            rütbe:
          
        
        
          sıra, derece, mertebe,
        
        
          paye.
        
        
          
            saray:
          
        
        
          büyük konak, kasır.
        
        
          
            sebat:
          
        
        
          sabit durma.
        
        
          
            servet:
          
        
        
          zenginlik, varlık, mal,
        
        
          mülk.
        
        
          
            şaheser:
          
        
        
          değeri üstün olan,
        
        
          üstün vasıflı.
        
        
          
            şahsî:
          
        
        
          şahsa, kişiye ait, hususî.
        
        
          
            şuur:
          
        
        
          bir şeyin inceliklerini iyi-
        
        
          ce idrak etme, anlayış.
        
        
          
            tefsir:
          
        
        
          Kur’ân’ın mana bakı-
        
        
          mından izahı, Kur’ân’ın şerhi.
        
        
          
            tekzip:
          
        
        
          yalanlama, yalan oldu-
        
        
          ğunu söyleme.
        
        
          
            ünvan:
          
        
        
          şöhret, ad, isim.
        
        
          
            üstat:
          
        
        
          bir ilim ve sanatta üstün
        
        
          olan kimse, öğretmen.
        
        
          
            vasıta-i cer:
          
        
        
          cer vasıtası, bir
        
        
          şeyi herhangi bir menfaate va-
        
        
          sıta yapma, alet etme.
        
        
          
            vecih:
          
        
        
          cihet, yön.
        
        
          
            t
          
        
        
          
            aRiHçe
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            aYat
          
        
        
          
            ö
          
        
        
          
            n
          
        
        
          
            s
          
        
        
          
            özü
          
        
        
          
            | 432 | AsA-yı MûsA
          
        
        
          
            1.
          
        
        
          Benim mükafatımı ancak Allah verir. • Benim mükafatımı ancak Allah verir. (Yunus Suresi:
        
        
          72; Hud Suresi: 29, v.d.)