lâzımdır. Bu sebeple iktisatla istiğna, lâzımla melzum ka-
        
        
          bîlindendir.
        
        
          üstad gibi, istiğna hususunda peygamberleri kendine
        
        
          örnek kabul eden bir mücahidin iktisatçılığı, kendiliğin-
        
        
          den husule gelecek kadar tabiî bir haslet hâlini alır ve ar-
        
        
          tık ona günde bir tas çorba, bir bardak su ve bir parça
        
        
          ekmek kâfi gelebilir. zîrâ bu büyük insan, büyük ve mun-
        
        
          sif Fransız şairi lâ Martin’in dediği gibi, “Yemek için ya-
        
        
          şamıyor, belki yaşamak için yiyor.”
        
        
          üstadın meşrep ve mesleğini tamamen anladıktan
        
        
          sonra, artık onun yüksek iktisatçılığını böyle yemek iç-
        
        
          mek gibi basit şeylerle mukayese etmeyi çok görüyorum.
        
        
          zira, bu büyük insanın yüksek iktisatçılığını manevî saha-
        
        
          larda tatbik etmek ve maddî olmayan ölçülerle ölçmek
        
        
          lâzım gelir.
        
        
          Meselâ, üstad, bu yüksek iktisatçılık kudretini sırf ye-
        
        
          mek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil, bilakis fikir,
        
        
          zihin, istidat, kabiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes gibi
        
        
          manevî ve mücerret kıymetlerin israf ve heder edilme-
        
        
          mesi ile ölçen bir dâhîdir. Ve bütün ömrü boyunca bir
        
        
          karakter hâlinde takip ettiği bu titiz muhasebe ve mura-
        
        
          kabe usulünü, bütün talebelerine de telkin etmiştir. Bina-
        
        
          enaleyh, bir nur talebesine olur olmaz eseri okutturmak
        
        
          ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. zira,
        
        
          onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu “dik-
        
        
          kat!” kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmekte-
        
        
          dir.
        
        
          
            AsA-yı MûsA | 433 |
          
        
        
          
            t
          
        
        
          
            aRiHçe
          
        
        
          
            -
          
        
        
          
            i
          
        
        
          
            H
          
        
        
          
            aYat
          
        
        
          
            ö
          
        
        
          
            n
          
        
        
          
            s
          
        
        
          
            özü
          
        
        
          
            munsif:
          
        
        
          insaf eden, insaflı.
        
        
          
            murakabe:
          
        
        
          kendi iç âlemine bak-
        
        
          ma, nefsini kontrol altına alma, Al-
        
        
          lah tarafından sürekli denetlendi-
        
        
          ğine inanma.
        
        
          
            mücahit:
          
        
        
          mücahede eden, nefsine
        
        
          karşı savaşan.
        
        
          
            mücerret:
          
        
        
          tecrit edilmiş, yalnız,
        
        
          tek.
        
        
          
            mülzem:
          
        
        
          lüzumlu görülmüş, ge-
        
        
          rektirilmiş.
        
        
          
            nefis:
          
        
        
          insandaki bedenî canlılık;
        
        
          yeme, içme, şehvet gibi biyolojik
        
        
          ihtiyaçlara duyulan tabiî istek.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            sırf:
          
        
        
          sadece.
        
        
          
            tabiî:
          
        
        
          yapmacıksız, samimî.
        
        
          
            takip:
          
        
        
          bir yol tutup gitme.
        
        
          
            Talebe:
          
        
        
          öğrenci.
        
        
          
            tas:
          
        
        
          içine sıvı maddeler konulan
        
        
          yuvarlak ve derince kap.
        
        
          
            tatbik:
          
        
        
          yerine getirme, uygulama.
        
        
          
            telkin:
          
        
        
          aşılama, öğüt verme.
        
        
          
            üstat:
          
        
        
          bir ilim ve sanatta üstün
        
        
          olan kimse, öğretmen.
        
        
          
            vakit:
          
        
        
          zaman.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            zihin:
          
        
        
          anlama, bilme, kavrama gü-
        
        
          cü, anlayış, kavrayış ahlâk:.
        
        
          
            bilakis:
          
        
        
          aksine.
        
        
          
            binaenaleyh:
          
        
        
          bunun üzerine,
        
        
          bundan dolayı, ondan dolayı.
        
        
          
            fikir:
          
        
        
          düşünme, düşünce.
        
        
          
            haslet:
          
        
        
          insanın yaratılıştan ge-
        
        
          len huy ve karakter.
        
        
          
            hassas:
          
        
        
          çok çabuk hisseden,
        
        
          hissi galip olan.
        
        
          
            heder:
          
        
        
          boşa gitme, ziyan ol-
        
        
          ma, karşılıksız kalma.
        
        
          
            iktisat:
          
        
        
          tutum, tasarruf, uygun
        
        
          hareket, orta yolda olma.
        
        
          
            israf:
          
        
        
          ihtiyaçtan fazlasını har-
        
        
          cama, savurganlık.
        
        
          
            istidat:
          
        
        
          kabiliyet, yetenek.
        
        
          
            istiğna:
          
        
        
          var olanla yetinme,
        
        
          aza kanaat etme, tokgözlülük.
        
        
          
            kabiliyet:
          
        
        
          istidat, yetenek.
        
        
          
            kâfi:
          
        
        
          yeten, kâfi gelen, deruh-
        
        
          te eden, ihtiyacı karşılayan.
        
        
          
            kontrol:
          
        
        
          bir işin düzenli, usulü-
        
        
          ne uygun ve doğru yapılması-
        
        
          nı sağlamak için yapılan ince-
        
        
          leme ve denetleme, denetim,
        
        
          teftiş, murakabe.
        
        
          
            kudret:
          
        
        
          güç, kuvvet, iktidar.
        
        
          
            lâzım:
          
        
        
          gerek, gerekli, lüzumlu.
        
        
          
            maddî:
          
        
        
          madde ile alakalı, cis-
        
        
          manî.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.
        
        
          
            melzum:
          
        
        
          lüzumlu kılınmış, bir
        
        
          şeyden.
        
        
          
            meselâ:
          
        
        
          örneğin.
        
        
          
            meşrep:
          
        
        
          gidiş, hareket tarzı,
        
        
          tavır, tutum, meslek.
        
        
          
            mihrak:
          
        
        
          merkez nokta.
        
        
          
            muhasebe:
          
        
        
          hesapların bütü-
        
        
          nü.
        
        
          
            mukayese:
          
        
        
          benzeterek veya
        
        
          karşılaştırarak değerlendirme,
        
        
          kıyas etme, kıyaslama.