AsA-yı MûsA | 451 |
          
        
        
          
            ş
          
        
        
          
            aHıs
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            ilGileRi
          
        
        
          
            – F –
          
        
        
          
            FARABî (870-950):
          
        
        
          İslâm felsefesini metot, terminoloji ve problemleri açısından temellendiren, ses
        
        
          olayını ilk defa fizikî yönden açıklayan ünlü Türk filozofudur. Felsefedeki şöhreti Aristo’ya yakın olan
        
        
          Farabî’nin asıl adı Ebu Nasr Muhammed b. Muhammed bin Tarhan bin Uzluğ’dur. Türkistan’ın Farab
        
        
          şehrinde dünyaya gelen Farabî ilk öğrenimini burada yaptıktan sonra İran’da Farsça, Bağdat’ta Arapça
        
        
          öğrendi. Latin ve Yunan dillerini kavradı. Uzun zaman Bağdat’ta kalan ve burada felsefe, mantık, tıp
        
        
          hakkında eserler yazan Farabî, daha sonra Mısır ve Halep’e gitti. 950’de Dımaşk’ta vefat eden Farabî,
        
        
          Aristo’dan sonra “muallim-i sani” adıyla anılmıştır. İlimleri dil, mantık, matematik, fizik-metafizik ve
        
        
          medenî ilimler şeklinde tasnif eden Farabî 100’den fazla eser bırakmıştır. Eserlerinden bazıları:
        
        
          el-Medinetü’l-Fazıla, es-Siyasetü’l-Medeniye, İhsâü’l-Ulûm, v.d.
        
        
          
            FİRAVUN:
          
        
        
          Eski Mısır’da krallara verilen ünvandır. Fakat bu ünvan İslâmî kaynaklarda Hz. Mûsa ile
        
        
          mücadele eden Mısır kralı için kullanılmaktadır. Eski Mısır’da mülkü ve yönetimi elinde bulunduran
        
        
          firavunlar aynı zamanda ilâhların yeryüzündeki temsilcileri sayılıyor ve ibadetler onlar adına yapılıyordu.
        
        
          Hazret-i Mûsa ile mücadele eden Firavun da aynı şekilde ilâhlık iddia eden, zalim, kibirli, ve inatçı bir
        
        
          kişiydi. Kendi halkını eziyor özellikle İsrailoğullarına büyük zulümler yapıyordu. Cenab-ı Hak ilâhlık
        
        
          davasından ve yaptığı zulümlerden vazgeçmesi ve İsrailoğullarını serbest bırakması için ona Hz. Mûsa’yı
        
        
          ve kardeşi Hz. Harun’u gönderdi. Kendisinden istenilenleri kabul etmeyen Firavun, kendi zulmünden
        
        
          kurtulmak için Mısır’dan çıkan Hz. Mûsa ve İsrailoğullarını kovalarken ordusu ve taraftarlarıyla birlikte
        
        
          Kızıldeniz’de boğuldu.
        
        
          
            FUAD (BEDİÜZZAMAN’ıN yEğENİ):
          
        
        
          Üstadın kardeşi Abbülmecid Efendinin oğludur. 1944 yılında tahsil
        
        
          görürken vefat eden Fuad’ın vefat haberini alan babası çok üzülmüştür. Abdülmecid Efendi, Fuad’ın
        
        
          vefatı üzerine Fuadiye ismini verdiği eserini yazmıştır.
        
        
          
            – G –
          
        
        
          
            GAVs-ı AZAM ( ABDÜLKADİR-İ GEyLÂNî) (ö. 561/1165-66):
          
        
        
          Kadiriye tarikatinin kurucusu. 470’te
        
        
          (1077) Gilân eyalet merkezine bağlı Neyf köyünde doğan Geylânî’nin babası, Ebu Salih Mûsa’nın dindar
        
        
          bir kimse olduğu bilinmekle birlikte, devrin tanınmış sûfîlerinden Ebu Abdullah Savmai’nin kızı olan
        
        
          annesi Ümmü’l-Hayır Emetü’l-Cebbar Fatıma’nın da kadın velîlerden olduğu kabul edilir. Küçük yaşta
        
        
          annesini kaybeden Abdülkadir, dedesi Savmaî’nin himayesinde büyür ve tahsiline devrin ilim ve kültür
        
        
          merkezi olan Bağdat’ta devam eder. Orada, Ebu Galip bin Bakıllânî, Cafer es-Serrac, Ebu Talip bin Yusuf
        
        
          gibi âlimlerden hadis; Ebu Said Muharrimî, Ebu Hattab gibi hukukçulardan fıkıh; Zekeriya-i Tebrizî gibi
        
        
          dilcilerden de dil ve edebiyat öğrenimi görür. Kısa zamanda usul ve füru ve mezhepler konusunda
        
        
          geniş bilgi sahibi olur ve Ebu’l-Hayır Muhammed bin Müslim Debbas vasıtasıyla tasavvufa intisap eder.
        
        
          Bağdat’a gittiği zaman mensup olduğu Şafiî mezhebini bırakarak mizacına daha uygun gelen Hanbelî
        
        
          mezhebine giren Abdülkadir-i Geylânî, hayatının sonuna kadar her iki mezhebe göre fetva vermiş,
        
        
          ancak yaşadığı dönemde Hanbelîlerin imamı olmuş ve bundan dolayı kendisine “Muhyiddin” (dini ihya
        
        
          eden) ünvanı verilmiştir.
        
        
          
            – H –
          
        
        
          
            HAFıZ ALİ:
          
        
        
          1898’de İslâmköy’de dünyaya geldi 17 Mart 1944’de Denizli’de vefat etti. Tam ismi Hafız
        
        
          Ali Ergün’dür. Hafız Ali hayatını vakfettiği Risale-i Nur’ları el yazısıyla yazarak çoğaltan ve bu konuda
        
        
          büyük gayretler gösteren kahramanlardan biridir. Bediüzzaman Hazretleri Nurların en çok yazılıp
        
        
          çoğaltıldığı yerlerden bir tanesi olan İslâmköy’ü Nur Fabrikası olarak vasıflandırmış, Hafız Ali’nin de ihlâs
        
        
          ve hizmetlerinden dolayı o fabrikanın sahibi olduğunu belirtmiştir. Bediüzzaman Hazretlerinin “Benim
        
        
          bedelime şehit oldu” dediği Hafız Ali’nin vefatı ise şu şekildedir. 1943’de Bediüzzaman Hazretlerinin