AsA-yı MûsA | 455 |
          
        
        
          
            ş
          
        
        
          
            aHıs
          
        
        
          
            B
          
        
        
          
            ilGileRi
          
        
        
          
            İMAM-ı RABBANî:
          
        
        
          Hindistanlı büyük bir âlim olup, Hicrî ikinci bin yılının başında gelen (müceddid-i
        
        
          elf-i sani) ünvanına sahiptir. İnanç ve fikir açısından büyük karışıklıkların olduğu bir dönemde Hicrî
        
        
          971’de (1563) Hindistan’ın Serhend kasabasında doğmuştur. Asıl adı Ahmet olan İmam-ı Rabbanî
        
        
          Hazretlerinin soyu Hz. Ömer’e (
        
        
          RA
        
        
          ) dayandığından Farukî, memleketinden dolayı Sirhindî lâkaplarıyla
        
        
          tanınmaktadır. İlk eğitimini din âlimi olan babası Abdülehad’den almıştır. Daha sonra Silyaküt şehrine
        
        
          giderek kadı Badehşani’den fıkıh, kelâm ve tefsir dersleri alarak eğitimini tamamlamış ve icazet almıştır.
        
        
          İmam-ı Rabbanî döneminde zararlı düşünce ve fikirler tarikat yoluyla verildiğinden onun mücadelesi
        
        
          de bu yolla olmuştur. Hayatı boyunca tekke ve medrese ehlini birleştirmek için büyük gayret sarf
        
        
          etmiştir. Tarikatleri ve özellikle de Nakşî tarikatını, iman hakikatlerinin anlaşılmasına vasıta yapmak
        
        
          suretiyle gerçek kimliğine büründürmüştür. İmam-ı Rabbanî döneminin hastalıklarını üç sebebe
        
        
          bağlamaktadır. Bunlar; idarecilerin dinden uzaklaşmaları, âlimlerin menfaat ve korku sebebiyle Kur’ân
        
        
          ve sünnetten ayrılmaları ve tasavvuf ehlinin tarikatı şeriattan uzaklaştırmaları olarak sıralanmıştır.
        
        
          İmam Rabbanî 1624 yılında 63 yaşında iken memleketi Serhend’de vefat etmiştir.
        
        
          
            İsRAFİL (
          
        
        
          AS
        
        
          
            ):
          
        
        
          Melâike-i Kiram olarak adlandırılan dört büyük melekten bir tanesidir. Kıyamet günü
        
        
          Sur’u üfürmekle vazifelidir. Hz. İsrafil suru iki kez üfleyecektir. İlk üflemesiyle kıyamet kopacak ikinci
        
        
          üflemesinden sonra ise kıyamette ölenler diriltilecek ve haşir meydanına çağrılacaktır.
        
        
          
            – K –
          
        
        
          
            KÜÇÜK ALİ:
          
        
        
          Isparta’nın Atabey ilçesinin bağlı Kuleönü köyünden olan Küçük Ali 1907 yılında doğdu,
        
        
          1974’da Kuleönü’nde vefat etti. Nur Talebelerinden Sarıbıçak Mustafa’nın kardeşidir. Risale-i Nurların
        
        
          elle yazıldığı zamanlarda risaleleri yazarak çoğaltan kahramanlardandır. Bediüzzaman Hazretleri
        
        
          risalelerde kendisinden ‘büyük ruhlu küçük ali’ şeklinde bahsetmektedir. Barla Lâhikası’nda
        
        
          Bediüzzaman Hazretlerine yazdığı bir mektubu bulunmaktadır.
        
        
          
            – L –
          
        
        
          
            LAMARTİNE (1790-1869):
          
        
        
          Fransız asıllı şair ve siyaset adamıdır. Değişik dönemlerde diplomat ve
        
        
          siyaset adamı olarak görev yapmıştır. İki kez doğuya seyahat ederek İslâmiyeti yerinde öğrenme ve
        
        
          Müslümanları yakından tanıma fırsatını yakalamıştır. Bu seyahatleri esnasında, başta İstanbul olmak
        
        
          üzere, çok sayıda İslâm beldesini ve kutsal yerleri görme imkânını elde etmiştir. İkinci seyahati sırasında
        
        
          Osmanlı Sultanı Abdülmecid tarafından kabul edilerek, kendisiyle görüşmüştür. İslâm dini ve
        
        
          peygamberi hakkındaki görüşlerini eserlerinde dile getirerek övgüyle söz etmiştir. Risale-i Nur’da ismi
        
        
          zikredilerek kendisinden, “büyük ve munsif [insaflı] Fransız şairi Lamartin” (Tarihçei Hayat, s. 16) şeklinde
        
        
          söz edilmektedir. Lamartine, İslâm tarihini okuyup inceledikten sonra, Hazreti Muhammed’in yalancı
        
        
          bir peygamber olduğunun düşünülemeyeceğini belirtti. Yalancılığın aynı zamanda iki yüzlülük
        
        
          olduğunu, yalanda doğrunun kudretinin bulunmadığını ve iki yüzlülüğünde inandırma kuvvetinden
        
        
          yoksun olduğunu belirtti. Mekanikten örnek vererek, bir cismin atılırken varabileceği yerin fırlatma
        
        
          gücü ile orantılı olduğunu hatırlattı. Buna göre manevî ilhamın gücünün de meydana getirebildiği
        
        
          eserlerle orantılı olduğunu yazdı. Buradan hareketle, çok sayıda eser vücuda getiren, çok uzak bölgelere
        
        
          kadar yayılan, uzun zamandan beri aynı kudretini muhafaza eden İslâmiyetin yalan olamayacağını
        
        
          belirtti. Bu kadar faaliyet ve gelişmenin vücuda gelebilmesi için söz konusu manevî gücün samimi ve
        
        
          çok inandırıcı olması gerektiğini ilâve etti.
        
        
          
            LEBİD:
          
        
        
          İslâmiyet öncesi, cahiliye devrinde “Muallâka Şairleri”nden meşhur bir şair olan Lebid, genç
        
        
          yaşta kabilesi içinde ehemmiyetli bir konum elde etti. Muallâkat-ı Seb’a’da (Yedi Askı) yayınlanan
        
        
          kasidesi ile ün kazandı ve meşhur Arap şairlerinden birisi olarak tarihe geçti. Hicretten sonra Müslüman