tarafımdan deyiniz ki: “tahirî gibi kahraman bir şakirdi
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a yetiştiren ve o vasıta ile defter-i a’malleri-
        
        
          ne daima hasenat yazdıran bir şakirdi bize kardeş veren
        
        
          o mübarek zatlar, inşaallah bu saadeti daima idame etti-
        
        
          recekler. dünya cam parçalarını, o elmaslara tercih et-
        
        
          meyecekler. onlar, hususî duamızda dahildirler.”
        
        
          Hamisen: Mücahitlerin üstadı ve efelerin hakikî bir na-
        
        
          sihi ve
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un halis muhlis bir şakirdi olan Ha-
        
        
          san Atıf kardeşim, senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli
        
        
          mektubun içindeki edibâne, gayet ince hissiyatın ve sa-
        
        
          na mahsus lâtif tabiratın hoşuma gitti.
        
        
          kardeşim, müptedilerin ve hodfüruşların ve mülhidle-
        
        
          rin ilişmelerinden teessüratın, beni senin hesabına müte-
        
        
          essir etti. evvelce size yazdığım mektup, inşaallah o te-
        
        
          essüratı izale eder.
        
        
          Risale-i Nur’un mesleği ise, vazifesini yapar, Cenab-ı
        
        
          Hakkın vazifesine karışmaz. Vazifesi, tebliğdir; kabul et-
        
        
          tirmek Cenab-ı Hakkın vazifesidir.
        
        
          Hem, kemiyete ehemmiyet verilmez.
        
        
          sen, o havalide
        
        
          birtek Atıf’ı bulsan, yüzü bulmuş gibidir. Merak etme.
        
        
          Hem, mümkün olduğu kadar hariçten gelen küçük iliş-
        
        
          melere ehemmiyet verme. Fakat ihtiyatla, bu atâlet mev-
        
        
          simi ve gaflet zamanı ve derd-i maişet iptilâsı zamanın-
        
        
          da, cüz’î bir iştigal de ehemmiyetlidir. tevakkuf değil,
        
        
          muvaffakıyetsiz mağlûbiyet yok,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un her ta-
        
        
          rafta galibâne fütuhatı var.
        
        
          
            atalet:
          
        
        
          tembellik.
        
        
          
            cüz’î:
          
        
        
          küçük, az.
        
        
          
            dahil:
          
        
        
          girme, içinde olma.
        
        
          
            defter-i a’mal:
          
        
        
          insanların işlediği
        
        
          ve yaptığı şeylerin kaydedildiği
        
        
          defter; amellerin defteri.
        
        
          
            derd-i maişet:
          
        
        
          geçim derdi ve
        
        
          zorluğu, geçim sıkıntısı.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            edibâne:
          
        
        
          edibe yakışır şekilde,
        
        
          edebiyatçı gibi.
        
        
          
            efe:
          
        
        
          yiğit, kahraman.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, değer, kıy-
        
        
          met.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            elmas:
          
        
        
          çok kıymetli bir mücev-
        
        
          her.
        
        
          
            evvelce:
          
        
        
          daha önce.
        
        
          
            fütuhat:
          
        
        
          zaferler, fetihler, galibi-
        
        
          yetler.
        
        
          
            gaflet:
          
        
        
          dikkatsizlik, endişesizlik,
        
        
          Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
        
        
          rına dalmak.
        
        
          
            galibâne:
          
        
        
          galibe yakışır tarzda.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            halis:
          
        
        
          samimî, her amelini yalnız
        
        
          Allah rızası için işleyen.
        
        
          
            hamisen:
          
        
        
          beşinci olarak, beşinci-
        
        
          si, beşinci derece.
        
        
          
            hariç:
          
        
        
          dışarı.
        
        
          
            hasenat:
          
        
        
          iyi ameller, iyi işler, ha-
        
        
          yırlar.
        
        
          
            havali:
          
        
        
          bölge, etraf, çevre, civar.
        
        
          
            hissiyat:
          
        
        
          hisler, duygular.
        
        
          
            hodfüruş:
          
        
        
          kendini beğendirmeye
        
        
          çalışan, övünen.
        
        
          
            hususî:
          
        
        
          özel.
        
        
          
            ibtila:
          
        
        
          iyi veya kötü bir şeye olan
        
        
          aşırı düşkünlük, tiryakilik.
        
        
          
            idame:
          
        
        
          devam ettirme, sürdür-
        
        
          me.
        
        
          
            ihtiyat:
          
        
        
          uzak görüşlü olma, gele-
        
        
          ceği düşünerek tedbirli hareket
        
        
          etme.
        
        
          
            inşaallah:
          
        
        
          ‘Allah izin verirse’ ma-
        
        
          nasında kullanılan bir dua.
        
        
          
            iştigal:
          
        
        
          bir işle uğraşma, meşgul
        
        
          olma.
        
        
          
            izale:
          
        
        
          giderme, ortadan kaldırma.
        
        
          
            kemiyet:
          
        
        
          bir şeyin adet, mik-
        
        
          tar ve sayı olarak ifade edile-
        
        
          bilen durumu, nicelik.
        
        
          
            latîf:
          
        
        
          güzel, hoş.
        
        
          
            mağlûbiyet:
          
        
        
          yenilgi, yenilme.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sis-
        
        
          tem.
        
        
          
            muhlis:
          
        
        
          ihlaslı, samimî; bir işi
        
        
          hiç bir karşılık beklemeden
        
        
          sırf Allah rızası için yapan.
        
        
          
            muvaffakıyet:
          
        
        
          başarma, ba-
        
        
          şarılı olma.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            mücahit:
          
        
        
          cihat eden, sava-
        
        
          şan.
        
        
          
            mülhit:
          
        
        
          İslam dininden ayrı-
        
        
          lan, Allah’ı inkar eden, dinsiz,
        
        
          imansız.
        
        
          
            müptedi:
          
        
        
          itikatta ehl-i sünnet
        
        
          yolundan ayrılan bid’at yolu-
        
        
          nu tutan kimse.
        
        
          
            müteessir:
          
        
        
          teessüre kapılan,
        
        
          hüzünlü, kederli, mahzun.
        
        
          
            nasih:
          
        
        
          nasihat eden, öğüt ve-
        
        
          ren.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            saadet:
          
        
        
          mutluluk.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            tabirat:
          
        
        
          tabirler, ifadeler, te-
        
        
          rimler, deyimler.
        
        
          
            tebliğ:
          
        
        
          dinî bir emrin kullara
        
        
          bildirilmesi.
        
        
          
            teessürat:
          
        
        
          teessürler, keder-
        
        
          ler, elemler, acılar.
        
        
          
            tevakkuf:
          
        
        
          duraklama, durma.
        
        
          
            üstad:
          
        
        
          öğretici, öğretmen.
        
        
          
            vasıta:
          
        
        
          aracı.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            | 376 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası