ticaretine ciddî teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o
        
        
          havayı safîleştiriyor, güzelleştiriyor, müthiş arızalara ve
        
        
          fırtınalara mukabele ediyor. Herkes o sayede ve sayesin-
        
        
          de derecesine göre istifade eder. Fakat, o şuhur-i müba-
        
        
          reke gittikten sonra, âdeta, o ahiret ticaretinin meşheri
        
        
          ve pazarı değiştiği gibi, dünya sergisi açılmaya başlıyor.
        
        
          ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Havayı
        
        
          tesmim eden buharat-ı müzahrefe o manevî havayı bo-
        
        
          zar. Herkes derecesine göre ondan zedelenir.
        
        
          Bu havanın zararından kurtulmak çaresi,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’-
        
        
          un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkülât ziyadeleşse,
        
        
          kudsî vazife itibarıyla daha ziyade ciddiyet ve şevkle ha-
        
        
          reket etmektir. Çünkü, başkaların füturu ve çekilmesi,
        
        
          ehl-i himmetin şevkini, gayretini ziyadeleştirmeye sebep-
        
        
          tir. zira, gidenlerin vazifelerini de bir derece yapmaya
        
        
          kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.
        
        
          ì@í
        
        
          ‡
        
        
          34
        
        
          ·
        
        
          
            (2)
          
        
        
          /
        
        
          ?p
        
        
          ór
        
        
          ªn
        
        
          ëp
        
        
          H o
        
        
          íu
        
        
          Ñn
        
        
          °ùo
        
        
          j s
        
        
          ’p
        
        
          G m
        
        
          Ar
        
        
          Àn
        
        
          T r
        
        
          øp
        
        
          e r
        
        
          ¿p
        
        
          Gn
        
        
          h
        
        
          
            (1)
          
        
        
          @ /
        
        
          ¬p
        
        
          ªr
        
        
          °SÉp
        
        
          H
        
        
          p
        
        
          äÉn
        
        
          ªp
        
        
          ?n
        
        
          µr
        
        
          dG p
        
        
          äÉn
        
        
          ?o
        
        
          aGn
        
        
          ƒn
        
        
          J p
        
        
          On
        
        
          ón
        
        
          ©p
        
        
          H o
        
        
          ¬o
        
        
          JÉn
        
        
          c n
        
        
          ôn
        
        
          Hn
        
        
          h $G o
        
        
          án
        
        
          ª r
        
        
          Mn
        
        
          Qn
        
        
          h r
        
        
          ºo
        
        
          µ` r
        
        
          «n
        
        
          ?n
        
        
          Y o
        
        
          ?n
        
        
          Ó° s
        
        
          ùdn
        
        
          G
        
        
          
            (3)
          
        
        
          p
        
        
          äÉn
        
        
          æp
        
        
          FBÉn
        
        
          µ`r
        
        
          dG p
        
        
          ÜÉn
        
        
          à`p
        
        
          c /
        
        
          ‘
        
        
          Én
        
        
          ¡p
        
        
          JÉn
        
        
          a p
        
        
          ±ho
        
        
          ôo
        
        
          Mn
        
        
          h
        
        
          Aziz, Sıddık,ÂlicenapKardeşlerim!
        
        
          nur ve gül Fabrikalarının vaziyetlerinden bu acip
        
        
          zamanda ne tarzda olduğunu haber vermiyorsunuz.
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            âdeta:
          
        
        
          sanki.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından sonra
        
        
          başlayıp ebediyen devam edecek
        
        
          olan ikinci hayat.
        
        
          
            âlicenap:
          
        
        
          cömert, iyilik sahibi,
        
        
          yüksek ahlaklı.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, saygın.
        
        
          
            buharat-ı müzahrefe:
          
        
        
          pis, zararlı
        
        
          buharlar.
        
        
          
            ciddî:
          
        
        
          gerçek olarak, hakikaten.
        
        
          
            ciddiyet:
          
        
        
          ciddîlik.
        
        
          
            ehl-i himmet:
          
        
        
          himmet ve gayret
        
        
          sahipleri.
        
        
          
            ekser:
          
        
        
          pek çok.
        
        
          
            fütur:
          
        
        
          zayıflık, gevşeklik, usanç.
        
        
          
            himmet:
          
        
        
          manevî yardım, ihsan,
        
        
          lütuf.
        
        
          
            istifade:
          
        
        
          faydalanma, yararlan-
        
        
          ma.
        
        
          
            kudsî:
          
        
        
          mukaddes, yüce.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            meşher:
          
        
        
          teşhir yeri, sergi, göster-
        
        
          me yeri.
        
        
          
            mukabele:
          
        
        
          karşı gelme, karşı
        
        
          koyma.
        
        
          
            müşkülât:
          
        
        
          müşkiller, güçlük-
        
        
          ler, zorluklar.
        
        
          
            müthiş:
          
        
        
          dehşet veren, ürkü-
        
        
          ten, dehşetli, korkunç.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            safî:
          
        
        
          saf olan, katışıksız, duru.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst,
        
        
          hakkı ve hakikati tereddütsüz
        
        
          kabullenen.
        
        
          
            şevk:
          
        
        
          şiddetli arzu, aşırı istek
        
        
          ve heves.
        
        
          
            şuhur-i mübareke:
          
        
        
          mübarek
        
        
          aylar.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tenvir:
          
        
        
          nurlandırma, aydınlat-
        
        
          ma, ışıklandırma.
        
        
          
            tesmim:
          
        
        
          zehirleme.
        
        
          
            teveccüh:
          
        
        
          yönelme, sevgi, il-
        
        
          gi.
        
        
          
            vazife:
          
        
        
          görev.
        
        
          
            vaziyet:
          
        
        
          durum.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok, fazla.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Allah’ın adıyla.
        
        
          
            2.
          
        
        
          Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
        
        
          
            3.
          
        
        
          Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı, kâinat kitabının harf ve kelimelerinin tevafukları ade-
        
        
          dince üzerinize olsun.
        
        
          
            | 78 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası