p
        
        
          §r
        
        
          °ùp
        
        
          ?r
        
        
          dÉp
        
        
          H Ék
        
        
          ªp
        
        
          FBÉ`n
        
        
          b p
        
        
          ºr
        
        
          ?p
        
        
          ©r
        
        
          dG Gƒo
        
        
          dho
        
        
          Gn
        
        
          h o
        
        
          án
        
        
          µp
        
        
          Ä'
        
        
          ` = ?n
        
        
          ªr
        
        
          dGn
        
        
          h n
        
        
          ƒo
        
        
          g s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          d p
        
        
          G =
        
        
          '
        
        
          ’ o
        
        
          ¬s
        
        
          fn
        
        
          G *G n
        
        
          óp
        
        
          ¡n
        
        
          °T
        
        
          
            (1)
          
        
        
          o
        
        
          º«/
        
        
          µ
        
        
          n
        
        
          ër
        
        
          dG o
        
        
          õj/
        
        
          õn
        
        
          ©r
        
        
          dG n
        
        
          ƒo
        
        
          g s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          ¬'
        
        
          d p
        
        
          G =
        
        
          '
        
        
          ’
        
        
          ayetini okurken, hiç düşünmediğim, akıl ve kalbimde bir
        
        
          şey, taharriye bir sebep yokken, birden bire ruhun pen-
        
        
          ceresine şu azîm ayet-i kerimenin
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a ve mü-
        
        
          ellifine bir münasebet-i maneviye ile işareti gösterildi.
        
        
          namazdan sonra düşündüm; hakikaten kuvvetli bir mü-
        
        
          nasebet-i maneviyesi var. Şöyle ki:
        
        
          Bu kâinatta, vahdaniyet-i İlâhiyeyi cin ve ins ve ruha-
        
        
          niyata karşı kat’î bir surette gösterip ispat eden, birinci
        
        
          kur’ân-ı Azîmüşşan olduğu gibi; bu asırda ikinci, üçüncü
        
        
          derecede kemal-i adaletle ve sadık ve musaddak hüccet-
        
        
          lerle vahdaniyeti vazıh ve bâhir bir surette kâinat safa-
        
        
          hatında ins ve cinnin enzarına arz edip ispat eden
        
        
          Risa-
        
        
          le-i Nur
        
        
          , bütün tabakat-ı beşere hem medrese, hem mek-
        
        
          tep, hem kışla, hem hakîm, hem hâkim olarak en âmî
        
        
          avamdan en ehass-ı havassa kadar ders verip talim ve
        
        
          terbiye etmesi bizce meşhut olmasıyla, bu ayet-i kerîme-
        
        
          nin bir mevzuu, bir mâsadakı da
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          olmasına,
        
        
          şüphesiz bir kanaat veriliyor.
        
        
          İkinci kelime-i tevhidden sonra
        
        
          
            (2)
          
        
        
          o
        
        
          º«/
        
        
          µ
        
        
          `n
        
        
          ër
        
        
          dG o
        
        
          õj/
        
        
          õn
        
        
          ©r
        
        
          dn
        
        
          G
        
        
          isimleriyle, Cenab-ı Hak (celle celâlühü), zatını tavsif bu-
        
        
          yurup, ikinci derecede aynı isimlerin mazharı olan
        
        
          Risaletü’n-Nur
        
        
          şahs-ı manevîsine işaret etmesi, kur’ân-ı
        
        
          Azîmüşşan’ın şe’nine yakışır bir keyfiyettir. Çünkü, belki
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 83 |
          
        
        
          ve her bir şeyi hükmü altında tu-
        
        
          tan.
        
        
          
            hekîm:
          
        
        
          hekim, doktor.
        
        
          
            hüccet:
          
        
        
          delil.
        
        
          
            ins:
          
        
        
          insan, beşer, Âdemoğlu.
        
        
          
            ispat:
          
        
        
          doğruyu delillerle göster-
        
        
          me.
        
        
          
            kanaat:
          
        
        
          inanma, görüş, fikir.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin, şüpheye ve tereddü-
        
        
          de mahal bırakmayan.
        
        
          
            Kelime-i tevhid:
          
        
        
          tevhid-i İlâhîyi
        
        
          ifade eden lâilahe illallah Muham-
        
        
          medün Resulullah cümlesi.
        
        
          
            kemal-i adalet:
          
        
        
          adaletin en mü-
        
        
          kemmeli, eksiksiz ve noksansız
        
        
          bir adalet.
        
        
          
            keyfiyet:
          
        
        
          bir şeyin nasıl olduğu,
        
        
          hal, durum, iç yüz.
        
        
          
            kışla:
          
        
        
          ask. askerlerin topluca ba-
        
        
          rındığı büyük yapı; askerî birlikle-
        
        
          re ait bina.
        
        
          
            Kur’ân-ı azîmüşşan:
          
        
        
          şan ve şere-
        
        
          fi yüce olan Kur’ân.
        
        
          
            mâsadak:
          
        
        
          mananın fertleri, an-
        
        
          lamlardan biri.
        
        
          
            mazhar:
          
        
        
          İlahî tecellilerin görün-
        
        
          düğü yer.
        
        
          
            medrese:
          
        
        
          ders okutulan yer.
        
        
          
            mektep:
          
        
        
          öğrenim yeri.
        
        
          
            meşhur:
          
        
        
          şöhretli, ünlü, herkesin
        
        
          bildiği.
        
        
          
            mevzu:
          
        
        
          konu.
        
        
          
            musaddak:
          
        
        
          tasdik edilmiş, doğru-
        
        
          lanmış, doğruluğu kabul edilmiş.
        
        
          
            müellif:
          
        
        
          eser telif eden, yazan.
        
        
          
            münasebet-i manevîye:
          
        
        
          manevî
        
        
          münasebet, yakınlık, irtibat.
        
        
          
            ruh:
          
        
        
          dirilik kaynağı, hayatın te-
        
        
          meli ve sebebi olan manevî var-
        
        
          lık.
        
        
          
            ruhaniyat:
          
        
        
          madde âleminden
        
        
          başka bir âlemde, ruhlar âlemin-
        
        
          de yaşayan varlıklar, cinler ve
        
        
          melekler.
        
        
          
            sadık:
          
        
        
          doğru, gerçek, hakikî olan.
        
        
          
            safahat:
          
        
        
          safhalar, devreler.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            şahs-ı manevî:
          
        
        
          manevî şahıs,
        
        
          belli bir kişi olmayıp bir cemaat-
        
        
          teb meydana gelen manevî şahıs.
        
        
          
            şe’n:
          
        
        
          iş, durum, özellik, yapı.
        
        
          
            tabakat-ı beşer:
          
        
        
          insan tabakaları,
        
        
          insanların oluşturduğu sosyal sı-
        
        
          nıflar.
        
        
          
            taharri:
          
        
        
          arama, araştırma.
        
        
          
            talim:
          
        
        
          ders verme, öğretme.
        
        
          
            tavsif:
          
        
        
          vasıflandırma, mahiyetini
        
        
          ortaya koyma, niteleme.
        
        
          
            terbiye:
          
        
        
          besleyip büyütme, yetiş-
        
        
          tirme, eğitme.
        
        
          
            vahdaniyet:
          
        
        
          Allah’ın birliği ve
        
        
          varlığı, Allah’ın bir oluşu.
        
        
          
            vahdaniyet-i ilâhiye:
          
        
        
          İlâhî birlik,
        
        
          Allah’ın bir, tek olması.
        
        
          
            vazıh:
          
        
        
          açık, âşikar; kolay anlaşılır.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kendi.
        
        
          
            âmî:
          
        
        
          bilgisiz, cahil.
        
        
          
            arz:
          
        
        
          sunma.
        
        
          
            avam:
          
        
        
          kültürlü, yüksek taba-
        
        
          kadan olmayan; cahil halk ta-
        
        
          bakası.
        
        
          
            ayet:
          
        
        
          Kur’ân’ın her bir cümle-
        
        
          si.
        
        
          
            ayet-i kerîme:
          
        
        
          Kur’ân’ın aye-
        
        
          ti; azamet ve şerefi olan ayet.
        
        
          
            azîm:
          
        
        
          büyük.
        
        
          
            bâhir:
          
        
        
          apaçık, aşikar.
        
        
          
            Celle Celâlühü:
          
        
        
          şanı yüce ol-
        
        
          sun.
        
        
          
            cin:
          
        
        
          gözle görünmez, lâtif ci-
        
        
          simlerden ibaret bir yaratık.
        
        
          
            ehass-ı havas:
          
        
        
          seçkinlerin en
        
        
          seçkini, ileri gelenlerin en ba-
        
        
          şındaki.
        
        
          
            enzar:
          
        
        
          bakışlar, bakmalar, na-
        
        
          zar etmeler.
        
        
          
            hakikaten:
          
        
        
          hakikat olarak,
        
        
          doğrusu, gerçekten.
        
        
          
            hâkim:
          
        
        
          herşeye hükmeden
        
        
          
            1.
          
        
        
          Bütün kâinatı adaletle tedbir ve idare etmekte olan Allah ki, Ondan başka ibadete lâyık
        
        
          hiçbir ilâh bulunmadığını apaçık delillerle bildirdi. Buna melekler ve ilim sahipleri de şahit-
        
        
          lik ettiler. Ondan başka ilâh yoktur, Onun kudreti her şeye galiptir ve Onun her işi hikmet-
        
        
          ledir. (Âl-i İmran Suresi: 18.)
        
        
          
            2.
          
        
        
          O kudreti her şeye galip gelen Aziz ve her işi hikmetle yapan Hakîmdir. (Âl-i İmran Suresi:
        
        
          18.)