Mektubat - page 234

kurtarmak için yaptım.” Bazı rivayette onu öldürtmemiş,
bazı tarikte öldürtmüş. ehl-i tahkik demiş ki: kendi öldürt-
memiş; fakat Bişr’in veresesine verilmiş, onlar öldürmüş-
ler.
(1)
Şu vak’a-i acibedeki vech-i i’cazı gösterecek iki üç nok-
tayı dinle:
Birincisi
: Bir rivayette var ki, o keçinin kavli haber ver-
diği vakit, bazı sahabeler de işittiler.
(2)
İkincisi
: Hem bir rivayette vardır ki, resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm haber verdikten sonra dedi:
(3)
$G p
º````````°r
ùp
H
deyiniz, ondan sonra yiyiniz; zehir daha
tesir etmeyecektir.”
Şu rivayeti, çendan İbni Hacer-i Askalanî kabul etme-
miş; fakat başkaları kabul etmişler.
(4)
Üçüncüsü
: Hem dessas Yahudiler, resul-i ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâma ve mukarrebîn-i sahabeye bir-
den darbe vurmak istedikleri hâlde, birden gayptan ha-
ber verilmiş gibi hâdisenin inkişafı ve desiselerinin akim
kalması ve o ihbarın ifade ettiği vakıa doğru çıkması; ve
hiçbir vakit sahabeleri nazarında mütehalif bir haberi gö-
rülmeyen zat-ı Ahmediyenin “Şu keçinin kavli bana söy-
lüyor” demesi, herkesin kulağıyla o keçiden o sözü işit-
mesi kadar kanaat-i kat’iyeleri olmuş.
(5)
ÜçüncüMisal
: Hazret-i Mûsa Aleyhisselâmın
“yed-i beyza” ve “asa” mu’cizesine nazire olarak, üç hâ-
disede bir mu’cize-i Ahmediye:
akim:
sonuçsuz, başarısız.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
aleyhisselâm:
selâm onun üzeri-
ne olsun.
asa:
değnek, sopa, baston.
bismillâh:
Allah namına, Allah’ın
adıyla.
çendan:
gerçi.
desise:
hile, aldatma, entrika.
dessas:
aldatıcı, hileci, hilekâr.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıranlar,
hakikatleri delilleriyle bilen âlim-
ler.
gaip:
görünmeyen âlem.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil veya Hz. Peygamberin
onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hâdise:
olay, meydana çıkan hâl.
ihbar:
haber verme, bildirme.
inkişaf:
ortaya çıkma, açığa çık-
ma.
kanaat-ı kat’iye:
kesin kanaat.
kavil:
söz.
misal:
örnek, numune.
mu’cize:
peygamberler tarafından
ortaya konmuş olağanüstü hâl ve
hareketlerden her biri.
mu’cize-i ahmediye:
Hz. Muham-
med’in mu’cizesi.
mukarrebîn-i Sahabe:
Sahabeler-
den peygamberimize yakın olan-
lar.
mütehalif:
aykırı, zıt.
nazarında:
bakışında; yanında.
nazire:
benzer.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rim ve Allah’ın insanlara bir elçisi
olan Hz. Muhammed.
rivayet:
bir haber, söz veya olayı
nakletme, aktarma.
Sahabe:
Peygamberimizin yüzü-
nü görmekle şereflenen ve onun
sohbetlerine katılan mü’min kim-
se.
tarik:
yol; hadisin geliş kanalı.
tesir etmek:
etkilemek.
vak’a-i acibe:
şaşırtıcı, garip
olay.
vakıa:
olay.
vakit:
zaman.
vech-i i’caz:
mu’cizelik yönü.
verese:
vârisler, mirasçılar.
yed-i beyza:
beyaz el, Hz. Mû-
sa’nın Firavuna karşı mu’cize
olarak parlak görünen eli.
Zat-ı ahmediye:
Peygambe-
rimiz Hz. Muhammed’in zatı,
kendisi.
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
| 234 | Mektubat
1.
İkinci misaldeki bu hadisin bazı kaynakları: Buharî, 2:121, 3:114; Darimî, Mukaddime, 1:35;
Kadı İyaz, Şifa, 1:316; İbnü'l-Kayyım el-Cevzî, Zâdü’l-Meâd, 3:336; Beyhakî, 6:256, 264.
2.
Tebrizî, Mişkâtül-Mesabih, h.no: 5931; EbuDavud, Diyat: 6; Darimî, Mukaddime: 11.
3.
Allah’ın adıyla.
4.
Kadı İyaz, Şifa, 1:317-319; Aliyyü'l-Karî, Şerhü'ş-Şifa, 1:645.
5.
EbuDavud, Diyat: 6; Darimî, Mukaddime: 11; Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 8:295-296; Beyha-
kî, Delâilü'n-Nübüvve, 4:262.
1...,224,225,226,227,228,229,230,231,232,233 235,236,237,238,239,240,241,242,243,244,...1086
Powered by FlippingBook