Mektubat - page 239

o gitti, öyle yaptı, geldi. gözü açılmış, güzel görüyor-
muş; gördük.
(1)
DördüncüMisal
: Büyük bir imam olan İbni Veheb
haber veriyor ki:
gazve-i Bedrin on dört şehidinden birisi olan Muavviz
ibni Afrâ, ebu Cehil ile dövüşürken, ebu Cehl-i lâin, o
kahramanın bir elini kesmiş. o da, öteki eliyle elini tutup,
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanına gelmiş.
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, onun elini yine ye-
rine yapıştırdı, tükürüğünü ona sürdü. Birden şifa buldu,
yine harbe gitti, şehit oluncaya kadar harp etti.”
(2)
Hem yine İmam-ı Celil ibni Veheb haber veriyor ki: o
gazvede Hubeyb ibni Yesaf’ın omuz başına bir kılıç vu-
rulmuş ki, bir şakkı ayrılmış gibi dehşetli bir yara açılmış.
resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onun kolunu om-
zuna eliyle yapıştırmış, nefes etmiş; şifa bulmuş.
(3)
İşte şu iki vakıa, çendan âhadîdir ve haber-i vahittir; fa-
kat, İbni Veheb gibi bir imam tashih etse, gazve-i Bedir
gibi bir menba-ı mu’cizat olan bir gazvede olsa, hem bu
iki vakıayı andıracak çok misaller bulunsa, elbette şu iki
vakıa kat’î ve vakidir denilebilir.
İşte, ehadis-i sahiha ile sübut bulan belki bin misal var
ki, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın mübarek eli
ona şifa olmuş.
* * *
Mektubat | 239 |
o
n
d
okuzuncu
m
ekTup
kerim ve Allah’ın insanlara bir el-
çisi olan Hz. Muhammed.
sübut bulma:
sabit olma, gerçek-
leşme, meydana gelme.
şak:
yarık, yarılma; parça, kısım.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin adı-
nı yüceltme uğrunda canını feda
ederek savaşta vurulup ölen Müs-
lüman.
şifa:
iyileşme, sağlığına kavuşma.
tashih etmek:
düzeltmek, yanlış-
lardan arındırmak.
vakıa:
olay.
vaki:
olmuş, gerçekleşmiş olan.
âhadî:
tek koldan nakledilen
hadis.
aleyhissalâtü vesselâm:
sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
ebu Cehil-i Lâin:
lânetlenmiş
Ebu Cehil.
ehadis-i sahiha:
sahih, doğru
hadisler.
gazve:
savaş.
Gazve-i bedir:
Bedir Savaşı.
haber-i vahit:
bir tek kişinin
haber vermesi; bir kişi kana-
lıyla gelen haber veya hadis.
harp:
savaş.
imam:
bir ilimde sözü delil
kabul edilebilecek derecede
derin ve geniş bilgi sahibi olan
âlim.
kat’î:
kesin, şüphesiz.
menba-ı mu’cizat:
mu’cizeler
kaynağı.
misal:
örnek, numune.
mübarek:
bereketli, hayırlı,
uğurlu.
Resul-i ekrem:
çok cömert,
1.
Üçüncü misaldeki hadisin diğer bazı kaynakları: Kadı İyaz, Şifa, 322, Tirmizî, 5:569, hadis no:
3578.
2.
Kadı İyaz, Şifa, 1:324.
3.
Kadı İyaz, Şifa, 1:324, Beyhakî, 6:178, 3:97.
1...,229,230,231,232,233,234,235,236,237,238 240,241,242,243,244,245,246,247,248,249,...1086
Powered by FlippingBook