Mektubat - page 600

lüzumsuzdur. Belki onların bana dua ile, manevî yardım
ile, hatta himmetle muavenet etmeleri lâzımdır. Ve ben
onlardan istimdat etmem ve medet istemem benim hak-
kımdır. onlar, nurlardan aldıkları feyze kanaat etmek,
onların üstünde haktır.
(1)
o
º«
p
µ n
?r
G o
º«
p
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
? s
f p
G =É n
æ n
à r
ªs
?n
Y É n
e s
’ p
G B É '
æn
d n
ºr
? p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ño
°S
k
A B Gn
On
G
p
¬u
?n
ëp
dn
h k
ABÉ°n
Vp
Q n
?n
d o
¿ƒo
µn
J k
In
Ón
°U m
ós
ªn
ëo
e Én
fp
óp
q
«°n
S '
¤n
Y p
q
?n
°U-n
G
(2)
r
ºu
?n
°Sn
h
p
¬p
Ñr
ën
°Un
h
p
¬p
d'
G '
=
¤n
Yn
h
lp
YİRMİ SekİZİNCİ MektubuN ÜÇÜNCÜ
MeSeLeSİNİN tetİMMeSİ OLabİLİR kÜÇÜk Ve
HuSuSî bİR MektuPtuR
AhiretkardeşlerimveçalışkantalebelerimHüsrev
EfendiveRe’fetBey,
sözler namındaki envar-ı kur’âniyede üç keramet-i
kur’âniyeyi hissediyorduk. sizler dahi, gayret ve şevki-
nizle bir dördüncüsünü ilâve ettirdiniz. Bildiğimiz üç ise:
Birincisi
: telifinde fevkalâde sühulet ve sür’attir. Hat-
ta beş parça olan on dokuzuncu Mektup, iki üç günde
ve her günde üç dört saat zarfında –mecmuu on iki saat
eder– kitapsız, dağda, bağda telif edildi. otuzuncu söz,
hastalıklı bir zamanda, beş altı saatte telif edildi. Yirmi
sekizinci söz olan cennet bahsi bir veya iki saatte,
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
Âl ve ashabı:
ev halkı ve arka-
daşları.
bağ:
bahçe, gezinti yeri.
envar-ı kur’âniye:
Kur’ân nurları,
Kur’ân’ın saçtığı parıltılar, ışıklar.
fevkalâde:
olağanüstü, alışılmış-
tan farklı, normalin üstünde.
feyiz:
ilim, irfan, manevî gıda.
gayret:
çalışma, çabalama, faali-
yet.
hikmet:
belirli gayelere yönelik
olma, faydalılık.
himmet:
yardım.
hususî:
özel.
istimdat:
yardım isteme; medet
umma.
kanaat:
kısmete razı olma, elin-
dekiyle yetinme.
keramet-i kur’âniye:
Kur’ân’ın
kerameti.
lâzım:
gerek, gerekli.
lüzumsuz:
gereksiz.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mecmuu:
tamamı, hepsi, bütünü.
medet:
inayet, yardım.
mesele:
konu
muavenet:
yardım, yardımcılık.
muhakkak:
şüphesiz, mutlak.
nam:
isim, ad.
noksan:
eksik, kusur.
nur:
aydınlık, ışık, ilim.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, esirgeme, bağışlama,
şefkat gösterme.
rıza:
hoşnutluk, memnunluk.
salât:
Hz. Peygambere dua;
Hz. Muhammed’e, ashabına,
ailesine Allah’ın rahmet ve
mağfiretini, meleklerin istiğ-
farını ve mü’minlerin duaları-
nı dileme, Allahümme salli
alâ seyyidinâ Muhammedin
ve alâ âli seyyidinâ Muham-
med deme.
sühulet:
kolaylık.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
talebe:
öğrenci.
telif:
kitap yazma.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık ol-
mayan şeylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma.
tetimme:
ek.
vesile:
vasıta, aracı.
zarfında:
içinde.
1.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yok-
tur. Muhakkak ki Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
2.
Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e ve onun Âl ve Ashabına Senin rızana ve onun hakkının
ödenmesine vesile olacak bir rahmetle salât ve selâm eyle.
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
| 600 | Mektubat
1...,590,591,592,593,594,595,596,597,598,599 601,602,603,604,605,606,607,608,609,610,...1086
Powered by FlippingBook