Mektubat - page 858

f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 858 | Mektubat
Üçüncü Nükte:
surelerin başlarındaki birer şif-
re-i İlâhiye olan huruf-i mukattaaya dairdir.
Dördüncü Nükte:
kur’ân-ı Hakîm’in hakikî ter-
cümesi kabil olmadığından ve manevî i’cazındaki ul-
viyet-i üslûp tercümeye gelmediğinden, mühim bir
beyanla, üslûb-i kur’âniyedeki bir lem’a-i i’caziyeyi
gösterir.
Beşinci Nükte:
“elhamdülillâh” cümlesinin ifade
ettiği mananın en kısası bir satır kadar olduğunu ve
hakikî tercümesinin kabil olmadığını gösterir.
altıncı Nükte:
(1)
o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?s
jp
Gn
h o
óo
Ñ`r
©n
f n
?És
jp
G
’deki
“nun-i mütekellim-i maalgayr”a dair mühim bir sır-
rını, nurlu bir hâl ve hakikatli bir hayal içinde beyan
ediyor.
Yedinci Nükte:
(2)
r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj
p
ò s
dG n
•Gn
ô°p
U
@
n
º«/
?n
à°r
ùo
Ÿr
G n
•Gn
ô°u
üdG Én
fp
ór
gp
G
’in mühim ve nuranî sırrının beyanı içinde, bid’ala-
rın icadı ne kadar çirkin ve zarar olduğunu gösterir.
sekizinci Nükte:
Şeair-i İslâmiye, hukuk-i umu-
miye hükmünde olduğuna dair mühim bir sırrını be-
yan ediyor.
Dokuzuncu Nükte:
Mesail-i şeriatın “taabbüdî”
ve “makulülmana” olarak iki kısım olduğunu; ve ta-
abbüdî kısmı hikmet ve maslahatların tebeddülü ile
tagayyür edemediğinin sırrını beyan eder. Ve ezanın
faydası, yalnız bir köy ahalisini namaza davet değil,
ahali:
halk.
beyan:
açıklama, bildirme; anlat-
ma, izah.
bid’a:
dinin aslına uymayan âdet
ve uygulamalar.
dair:
ilgili, ait.
davet:
çağırma, çağrı.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, hamd Allah’a aittir.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikî:
gerçek.
hikmet:
sebep, gaye, fayda, mas-
lahat.
hukuk-i umumiye:
umumun
hak ve hukuku, toplumun bütün
fertlerinin sahip olduğu haklar.
huruf-i mukattaa:
sure başların-
da bulunan ve birer İlâhî şifre ma-
hiyetini taşıyan harfler.(Yâsin. Elif
lâm mim. Hâ mim. vd.)
icat:
yoktan var etme.
i’caz:
acze düşürme, âciz hale ge-
tirme.
ifade:
anlatma, anlatım, anlatış.
kabil:
kabul edici; olabilir, müm-
kün.
kur’ân-ı Hakim:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lem’a-i i’caziye:
mu’cize derece-
sinde ki, manevî parıltı.
makulülmana:
makul, uygun
mana.
mana:
anlam.
maslahat:
fayda, maksat, önemli
iş.
mesail-i şeriat:
şeriatın mesele-
1.
Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)
2.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. (Fatiha Suresi: 6-7.)
leri, kaideleri.
mühim:
önemli.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
nun
-i mütekellim-i maal-
gayr:
konuşan kimseyi de içi-
ne alan ve söz söyleyenin
başkaları adına da konuştu-
ğuna işarettir.
nur:
aydınlık, ışık.
nuranî:
nurlu.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
sır:
gizli iş veya söz, yetenek
ve tecrübe ile anlaşılabilen en
zor ve ince yanı, insanın aklı-
nın erişemediği İlâhî hikmet.
şeair-i İslâmiye:
İslâma sem-
bol olmuş iş ve ibadetler.
şifre-i İlâhiye:
İlâhî şifre.
taabbüdî:
ibadetle ilgili, kul-
lukla alâkalı.
tebeddül:
değişme.
tagayyür:
değişme, başkalaş-
ma.
tercüme:
bir sözü bir dilden
başka bir dile çevirme.
ulviyet-i üslûp:
üslûptaki gü-
zellik, yücelik.
üslûb-i kur’âniye:
Kur’ân’ın
üslûbu, yüceliği.
1...,848,849,850,851,852,853,854,855,856,857 859,860,861,862,863,864,865,866,867,868,...1086
Powered by FlippingBook