Sözler - page 323

ve münasebettar olur. E¤er as›l ismiyle temas etmek,
ona o ünvan ile görüflmek istese, onbafl›l›ktan tâ seras-
ker mertebe-i külliyesine ç›kmak lâz›m gelir. Demek, pa-
diflah, o nefere ismiyle, hükmüyle, kanunuyla ve ilmiyle,
telefonuyla ve tedbiriyle ve e¤er o padiflah, evliya-i abda-
liyeden nuranî olsa, bizzat huzuruyla gayet yak›nd›r; hiç-
bir fley mâni olup, hail olamaz. Hâlbuki, o nefer, gayet
uzakt›r; binler mertebeler hail, binler hicaplar fâs›ld›r. Fa-
kat bazen merhamet eder, hilâf-› âdet, bir neferi huzuru-
na al›r, lütfuna mazhar eder.
Öyle de, emr-i
1
o
¿ƒo
µ n
«n
a r
øo
c
’e malik, günefller ve y›ld›z-
lar emirber nefer hükmünde olan Zat-› Zülcelâl, her fle-
ye her fleyden daha ziyade yak›n oldu¤u hâlde, her fley
Ondan nihayetsiz uzakt›r. Onun huzur-u kibriyas›na per-
desiz girmek istenilse, zulmanî ve nuranî, yani maddî ve
ekvanî ve esmaî ve s›fatî yetmifl binler hicaptan geçmek,
her ismin binler hususî ve küllî derecat-› tecellisinden ç›k-
mak, gayet yüksek tabakat-› s›fât›nda mürur edip, tâ
‹sm-i Azam›na mazhar olan Arfl-› Azam›na uruç etmek,
e¤er cezp ve lütfu olmazsa, binler seneler çal›flmak ve
sülûk etmek lâz›m gelir.
Meselâ, sen Ona
Hâl›k
ismiyle yanaflmak istersen, se-
nin hâl›k›n hususiyetiyle, sonra bütün insanlar›n hâl›k› ci-
hetiyle, sonra bütün zîhayatlar›n hâl›k› ünvan›yla, sonra
bütün mevcudat›n hâl›k› ismiyle münasebettarl›k lâz›m
gelir. Yoksa, z›llde kal›rs›n, yaln›z cüz’î bir cilveyi bulur-
sun.
SÖZLER | 323
O
N
A
LTINCI
S
ÖZ
lara ait.
emirber nefer:
emir alt›ndaki,
emre haz›r bekleyen asker.
esmaî:
Allah’›n isimlerine ait.
evliya-i abdaliye:
bir anda pek
çok yerde ifl görebilen evliyalar.
fas›l:
bölen, ay›ran, bölüm, mev-
sim.
gayet:
son derece.
hail:
perde, engel.
Hâl›k :
yarat›c›, her fleyi yaratan
Allah.
hicap:
perde, örtü.
hilâf-› âdet:
âdete ayk›r› flekilde.
hususî:
özel, bir fleye has olan.
hususiyet:
özellik.
huzur-u kibriya:
Allah’›n yüce
huzuru, makam›.
‹sm-i Azam:
Allah’›n en büyük en
yüce ismi.
küllî:
kapsaml›, her fleyi içine
alan.
lütuf:
yard›mda bulunma, iyilik,
ikram, ihsan.
malik:
sahip.
mâni:
engel.
mazhar:
bir fleyin göründü¤ü yer;
kavuflma.
mertebe-i külliye:
her fleyin üs-
tünde bulunan makam.
mertebe:
derece, makam.
mevcudat:
yarat›lm›fl fleylerin ta-
mam›.
münasebettar:
ilgili, alâkal›.
mürur:
geçip gitmek.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nihayetsiz:
sonsuz.
nuranî:
nurlu, maneviyata ve yü-
ce fleylere ait, nurlanm›fl.
serasker:
ordu komutan›.
s›fatî:
Allah’›n s›fatlar›na ait.
sülûk etmek:
yol almak, makam
ve mertebelerden geçerek ma-
nen ve ruhen yükselmek.
tabaka-i s›fât:
Allah’›n s›fatlar›n›n
tecelli tabakalar›.
tedbir:
sevk ve idare etme.
uruç:
yükselmek, yüce makama
ç›kmak.
ünvan:
isim, nam, ün.
Zat-› Zülcelâl:
Celâl sahibi yüce
zat, Allah.
z›ll:
gölge.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›.
ziyade:
çok fazla.
zulmanî:
karanl›kl›, dünyaya ve
maddeye ait.
Arfl-› Azam:
en büyük arfl, Al-
lah’›n kudret ve saltanat›n›n
en büyük dairesi.
bizzat:
zat›yla, flahs›yla.
cezp:
kendine çekme, cezp
etme.
cihetiyle:
yönüyle, bak›m›n-
dan.
cilve:
yans›ma, görüntü.
cüz’î:
küçük, az.
daire-i külliye:
büyük ve ge-
nifl daire.
derecat-› tecelli:
tecelli mer-
tebeleri.
ekvanî:
varl›klara, yarat›lm›fl-
1.
“Ol” der; oluverir. (Yâsin Suresi: 82.)
1...,313,314,315,316,317,318,319,320,321,322 324,325,326,327,328,329,330,331,332,333,...1482
Powered by FlippingBook