Sözler - page 492

raptedecek, ferfli arfla ba¤layacak bir vüs’at ve ulviyet
içinde, bütün kuvvetiyle ve ayat›n›n bütün kat’iyetiyle
mükerreren
1
n
ƒo
g s
’ p
G n
¬
'
d p
G n
B’
der, bütün kâinat› iflhat eder; ve
flahadet ettirir. Evet,
2
r
ºn
dÉn
Y rónfnõ«pe rônHGnôn
H nƒo
g s
’p
G
n¬'
dp
G
n
.
Evet, o Kur’ân’a selim bir kalp gözüyle baksan göre-
ceksin ki; cihat-› sittesi öyle parl›yor, öyle fleffaft›r ki, hiç-
bir zulmet, hiçbir dalâlet, hiçbir flüphe ve rayb, hiçbir hi-
le, içine girmeye ve daire-i ismetine duhule fürce bula-
maz. Çünkü, üstünde sikke-i i’caz, alt›nda bürhan ve de-
lil, arkas›nda nokta-i istinad› mahz-› vahy-i Rabbanî,
önünde saadet-i dâreyn, sa¤›nda akl› istintak edip tasdi-
kini temin, solunda vicdan› istiflhat ederek teslimini tes-
pit, içi bilbedahe safî hidayet-i Rahmaniye, üstü bilmüfla-
hede halis envar-› imaniye, meyveleri biaynelyakîn ke-
malât-› insaniye ile müzeyyen asfiya ve muhakkikîn-i ev-
liya ve s›dd›kîn olan o lisan-› gayb›n sinesine kula¤›n› ya-
p›flt›r›p dinlesen, derinden derine gayet munis ve mukni,
nihayet ciddî ve ulvî ve bürhan ile mücehhez bir seda-i
semavî ifliteceksin ki; öyle bir kat’iyetle
n
ƒo
g s
’ p
G n
¬
'
d p
G n
B’
der ve
tekrar eder ki, hakkalyakîn derecesinde söyledi¤ini, ay-
nelyakîn gibi bir ilm-i yakîni sana ifade ve ifaza ediyor.
E l hâ s › l
: Her birisi birer günefl olan Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâm ile Furkan-› Ahkem ki, biri
âlem-i flahadetin lisan› olarak bin mu’cizat içinde bütün
enbiya ve asfiyan›n taht-› tasdiklerinde ‹slâmiyet ve risa-
let parmaklar›yla iflaret ederek bütün kuvvetiyle gösterdi-
¤i bir hakikati, di¤eri âlem-i gayb›n lisan› hükmünde, k›rk
âlem:
bütün yarat›lm›fllar.
âlem-i gayp:
varl›¤› kesin olan
görülmeyen âlem.
âlem-i flahadet:
gözle gördü¤ü-
müz âlem, kâinat.
asfiya:
Hz. Peygamberin vârisi
hükmünde, onun meslek ve ga-
yelerini hayata geçirmeye ve tat-
bike çal›flan âlim zatlar.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
aynelyakîn:
gözle görür derece-
de inanma.
biaynelyakîn:
görür gibi bilme.
bilbedahe:
apaç›k bir flekilde.
bilmüflahede:
görerek, bizzat fla-
hit olarak.
cihat-› sitte:
alt› cihet, alt› taraf.
daire-i ismet:
kusursuzluk daire-
si; masumluk dairesi.
dalâlet:
iman ve ‹slâmiyetten ay-
r›lmak.
derece:
mertebe, kademe.
duhul:
içeri girme.
elhâs›l:
sonuç olarak.
enbiya:
peygamberler.
envar-› imaniye:
iman nurlar›.
ferfl:
yeryüzü.
Furkan-› Ahkem:
do¤ruyu yan-
l›fltan, hakk› bat›ldan ay›rarak
hükmeden Kur’ân-› Kerîm.
fürce:
boflluk, aç›kl›k.
hakkalyakîn:
yaflayarak bilme.
hidayet-i Rahmaniye:
Rahman
olan Allah’›n hidayeti.
ifaza:
feyizlendirme.
ilâh:
kendisine ibadet edilen var-
l›k.
ilm-i yakîn:
ilmî delillere daya-
nan kesin bilgi.
istintak:
konuflturma.
istiflhat:
delil olarak ileri sürme.
iflhat:
flahit gösterme.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
kemalât-› insaniye:
insana ait ol-
gunluklar, mükemmellikler.
Lâilâhe illâ Hû:
ondan baflka ilâh
yoktur.
lisan-› gayp:
görünmeyen âlemin
dili.
mahz-› vahy-i Rabbanî:
Allah’›n
vahyinin tâ kendisi.
mu’cizat:
mu’cizeler.
muhakkikîn-i evliya:
evliyalar›n
gerçekleri araflt›ran k›sm›.
mukni:
ikna edici.
munis:
cana yak›n, dost.
mücehhez:
donat›lm›fl, do-
nanm›fl.
mükerrer:
tekrarlanm›fl.
müzeyyen:
süslenmifl.
nokta-i istinat:
dayanak
noktas›.
rapt:
ba¤lama.
rayb:
flüphe.
risalet:
peygamberlik.
saadet-i dâreyn:
dünya ve
ahiret mutlulu¤u.
seda-i semavî:
semavî ses.
selim:
sa¤lam, temiz.
sikke-i i’caz:
mu’cizelik iflare-
ti.
s›dd›kîn:
do¤ru sözlü olanlar.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
fleffaf:
saydam, içinden ›fl›k
geçen.
taht-› tasdik:
onay alt›nda.
tasdik:
do¤rulama.
teslimini tespit:
do¤rulu¤unu
ispat ettirmek.
ulviyet:
yücelik.
vicdan:
insan›n iyiyi kötüden
ay›rabilmesini sa¤layan bir
duygu.
vüs’at:
genifllik.
zulmet:
karanl›k.
1.
Ondan baflka ilâh yoktur. (Bakara Suresi 163; Âl-i ‹mran Suresi: 2; ...)
2.
Âlem hep beraber “Lâ ilâhe illâ Hû” diyor.
492 | SÖZLER
Y
‹RM‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,482,483,484,485,486,487,488,489,490,491 493,494,495,496,497,498,499,500,501,502,...1482
Powered by FlippingBook