Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Halit Refiğ: Türk Sineması diye birşey yok

Yönetmen Halit Refiğ, “Türkiye’de var olan sinema olaylarını, gösterilen filmleri bütün bir Türk sineması başlığı altına toplamıyorum. Ortak özelliği yok, ortak bir sistem içinde meydana getirilen filmler değil” diyerek, sinemanın Türkiye’de bir sektör olmadığını, bireysel girişimlerden oluştuğunu vurguladı.

Yönetmen Halit Refiğ, Türk sineması denildiğinde, ortak değerler üstüne kurulu bir sistemin kastedildiğini ifade ederek, “Türkiye’de sinema var, yapılan filmler var. Ama ben şahsen, bugün Türkiye’de var olan sinema olaylarını, gösterilen filmleri bütün bir Türk sineması başlığı altına toplamıyorum. Ortak özelliği yok, ortak bir sistem içinde meydana getirilen filmler değil. Her birisi bireysel bir teşebbüs. Bir endüstri yok”dedi.

Halit Refiğ, 1990’lı yıllarda özel televizyonculuğun başlamasıyla klasik Türk sinemasının ortadan kalktığını belirterek, “1990 yılında özel televizyon yayını başladığında sinema salonu sayısı 3 binin üzerindeyken, 1995 yılına gelindiğinde Türk filmi gösteren sinema salonu sayısı 300’ün altına düşmüştü.

Dolayısıyla Türkiye’de 1950’lerde kurulan 1960-70’lerde en parlak dönemini yaşayan sinema sistemi 1990’lı yılların ilk yarısında ortadan kalktı. Buna karşılık özel televizyon yayıncılığı Türkiyede klâsik sinema düzenini ortadan kaldırdı ama zaman içinde kendi içinde sinema çıkışları ortaya çıkardı” dedi.

Refiğ, ancak yeni Türk filmlerinin, “Türk sineması” denilebilecek genel bir özellikler taşımadığını dile getirerek, bugün sinemanın Türkiye’de bir sektör olmadığını, bireysel girişimlerden oluştuğunu vurguladı.

Halit Refiğ, “Türk sineması dediğimiz zaman bir ortak değerler üstüne kurulu bir sistem. Türkiye’de sinema var, yapılan filmler var. Ama ben şahsen, bugün Türkiye’de var olan sinema olaylarını, gösterilen filmleri bütün bir Türk sineması başlığı altına toplamıyorum. Ortak özelliği yok, ortak bir sistem içinde meydana getirilen filmler değil. Her birisi bireysel bir teşebbüs. Bir endüstri yok” diye konuştu.

“KURTLAR VADİSİ: IRAK” BİR İSTİSNA

Türkiye’de yapılan filmlerde bugün, “15-25 yaş grubuna hoşça vakit geçirtme amacı taşıyan Amerikanvari bir sistemin yerleştiğini” dile getiren Refiğ, buna istisna olarak “Kurtlar Vadisi: Irak” filmini örnek gösterdi.

Refiğ, bu filmin de Amerikan filmlerinin aksiyonu, dövüş ve patlama sahneleri bol yapısına sahip olduğunu, ancak bir farkının bulunduğunu anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ama filmin arka planında başka bir mesele var. Çok çarpıcı, çok önemli ve tarihî bir mesele. Filmin ele aldığı Amerikan karakterleri. Özellikle orada çizilen Marshall tipi, Türk askerlerin başına çuval geçiren grubun başkanı olarak... Ve onun vesilesiyle Irak’taki Amerikan varlığı, o Amerikan askeri gücünü, Irak’ın yerli halkına karşı davranışları. Irak gerçeğini görüntülemesi anlamında müthiş bir olay. Şimdi, ‘Kurtlar Vadisi: Irak, üstünde çok önemle, çok dikkatle durulması gereken bir film. Bir boyutuyla bir Amerikan filmi. O tarafı bana oldukça rahatsız edici geliyor. Ben o kadar infilak, kan olan filmleri seyredemiyorum.

Ama bir başka boyutu var. Amerikalıların kendi yaptıkları filmler bir tarafa, böylesine dehşet verici, tiksindirici Amerikan tiplerine Amerikan sinemasının dışında rastlayamazsınız. Soğuk savaş döneminde meselâ, ABD ile Rusya’nın ilişkilerinin en gergin olduğu zamanlarda, Rusya’dan bir tane bu tip Amerikan karakterleri olan film çıkmamıştır. Ne Çin’den, ne de İran’dan...”

BÜYÜK YAPIMLAR “KURTLAR SOFRASI”

Halit Refiğ, uzun süredir sinemadan uzak kalmasının sebebini de “kendisine büyük projeler gelmesi” olduğunu belirterek, büyük yapımların “Kurtlar Sofrası” olduğunu dile getirdi.

Refiğ, sözlerine şöyle devam etti:

“Bana gelen teklifler genellikle, ‘Mevlânâ’, ‘Çanakkale’, ‘Yavuz Zırhlısı’ gibi büyük kapsamlı film teklifleri. Bunun ben acı bir örneğini yaşadım. Meslek hayatımda bana en sıkıntılı zamanlar yaşatan olaylardan birisi ‘Devlet Ana’ meselesiydi. Zamanın Başbakanı Bülent Ecevit, Ankara’ya dâvet ederek bana bizzat bu görevi verdi. Fakat iki yıllık bir teşebbüs içinde her temas ettiğim kişi ve kuruluş öylesine işin parası üstünde durdu ki, ben neticede boşa giden çabalar sürecinden sonra Başbakanlığa gidip, iki yıl içinde hiçbir adım atılamadığını, herkesin sadece ‘bundan ne kadar para götürürüm’ hesabında olduğunu, bu şartlarda bu işin altından kalkamayacağımı ifade ederek, meslek hayatımdaki en büyük utançlardan biri olarak görevi iade ettim. Tam bir kurtlar sofrası. Bu gibi büyük kapsamlı projelerin kurtları çok. Çünkü orada büyük para var. Büyük para olduğu için dişi daha keskin olan kurt kimse, parçayı o götürüyor. Ve ben bu kurtlar sofrasında kendimden bir parça kopartmak niyetinde değilim.”

26.02.2007


 

İslâm sanatında matematik dehası

ABD'de, çini desenlerinde yer alan Ortaçağ İslâm sanatı üzerine bir araştırma yapıldı. Kullanılan geometrik motiflerin, yüzyıllar sonra modern matematikte temelleri atılan geometrik kavramlara dayandığı ortaya çıktı.

ABD’de çalışan araştırmacılar 15’inci yüzyıldan kalma desen örneklerinin kuazikristalin geometrinin matematik formüllerini kullandığını söylüyor.

Belki sanatçılar desenlerin dışa vurduğu matematik teorilerinin bilincinde değildi fakat sezgileriyle çok karmaşık geometri formüllerine ulaştıkları anlaşılıyor. Science dergisinde yayımlanan araştırmaya göre İslâm dünyası 12’inci yüzyılda sanat ve matematikte bir dönüm noktasından geçiyor.

Harvard Üniversitesi’nden Peter Lu, ‘’Hayret verici’’ diyor. ‘’Çinilerdeki desenler öylesine karmaşık matematik formülleri üzerine kurulu ki bunları ancak 20-30 yıl önce keşfettik’’.

İslâm desenleri ve kuazikristalin geometri arasındaki bu yakınlık her ikisinin de sonsuza dek tekrarlanabilir bir düzeneğe yayılan çok köşeli simetrik şekiller içermesi.

Peter Lu, “Giderek karmaşıklaşan bir geometrinin gelişimini desenlerde izleyebiliryorsunuz; önce çok basit motiflerle işe koyulmuşlar ve giderek daha karmaşık bir hal almış’’ diyor.

Harvard’lı araştırmacının İslâm san’atına ilgisi Özbekistan’ı gezerken gördüğü 16’ncı yüzyıldan kalma çinilerdeki on köşeli motifleri daha yakından incelemesiyle başlıyor.

Uluslararası Uzay İstasyonu için fizik deneyleri tasarlayan Peter Lu, Türkmenistan’da bir uzay tesisini ziyareti sırasında bölgeyi gezme fırsatının olduğunu söylüyor.

26.02.2007


 

Mevlânâ kitaplarına yoğun ilgi

Birçok yayın evi, 2007 Mevlânâ Yılı’na yönelik çalışmalarını hızlandırırken, ‘’Mevlânâ’dan Altın Öğütler’’, ‘’Mevlânâ Dergâhı’ndan Öğretiler’’ gibi çok sayıda eser satış rekoru hedefliyor.

UNESCO’nun 2007 yılını Mevlânâ Yılı ilân etmesinin ardından Konya başta olmak üzere ülke genelindeki birçok yayın evi, Mevlânâ ve Mesnevî’ye dayanan kitaplarını piyasaya sunuyor.

Yayın evlerinin önemli bölümü Mevlânâ yılına yönelik yeni kitaplar konusunda çalışmalarını hızlandırırken, bazıları da çıkardıkları kitaplarda bugünden onbinlerce satış rakamına ulaştı.

Mevlânâ ve Mesnevî hakkındaki kitaplar, Türkiye ve ABD başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde yoğun talep görüyor.

Neden Yayın Evi’nin sahibi Necati Güç, dilinin ağır olması sebebiyle Türkçeye çevrilmiş olsa da Mesnevî’nin herkes tarafından anlaşılamadığını söyledi. Bu yüzden Mesnevî’den özdeyiş ve hikâyelerden seçmelerle Mevlânâ’dan Altın Öğütler ve Mevlânâ Dergâhı’ndan Öğretiler adlı kitapları çıkardıklarını vurgulayan Güç, özellikle Mevlânâ’dan Altın Öğütler adlı 3 kitaplık setin ilköğretim çağındaki çocuklar tarafından bile kolay anlaşılır sade bir dille yazıldığını bildirdi.

/ KONYA

26.02.2007


 

Kilim motifleri giysilere taşındı

Yüzyıllardır Türk kültürünün sembolleri arasında yer alan, her biri ayrı bir öykü barındıran kilim motifleri giysi ve takılara da taşındı. Adana Olgunlaşma Enstitüsü, geleneksel Karaisalı ve Karatepe kilimlerinin desenleriyle hazırlanan elbise, etek, yelek ve takıları koleksiyonuna dahil etti.

Enstitü Müdürü İkbal Kalın, geleneksel Türk El Sanatlarının, Anadolu’nun binlerce yıllık tarihinden gelen çeşitli uygarlıkların kültür mirasıyla, kendi öz değerlerini birleştirerek zengin bir mozaik oluşturduğunu belirtti.

Kalın, kilimciliğin de Türk kültürü ve Türk el sanatlarının sembolü olduğunu belirterek, asırlardır değişmeyen bir gelenek olan kök boya ile yapılan, her bir motifinde ayrı bir öyküyü barındıran kilimleri, geleneksel yer sergisi olarak bırakmak istemediklerini söyledi. Kalın, ünü yurt dışına da taşan Karatepe ve Karaisalı’ya özgü kilim motiflerini elbise, yelek ve takılara da yansıtarak, bu güzellikleri yer sergisiyle sınırlı bırakmadıklarını, bu çalışmalarının düzenledikleri sergilerde en fazla ilgi görenleri oluşturduğunu bildirdi.

Türk el san’atlarının korunduğu sürece yaşayabileceğini ve gelecek kuşaklara aktırılacağını vurgulayan Kalın, ‘’Dokumacılık Anadolu’da çok eskiden beri yapılagelen, çoğu yörede geçim kaynağı olmuş ve olmaya devam eden bir el san’atıdır. Bu sanat, tıpkı yer sergilerinde olduğu gibi takılarda ve giysilerde de anlam buldu’’ dedi.

/ ADANA

26.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004