Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

Hayatın ‘anlamına’ dair



Hayat sizce ne anlam ifade ediyor?

‘Sizce, hayatın anlamı nedir?’ diye sorduğum gençler doğrusu beni şaşırttılar. ‘Anlam’ deyince herkesin kafasının içinde bu kadar farklı şeyler canlandıracağını pek düşünmemiştim.

Her yaşın ‘anlam’ anlayışının farklı olduğu hemen fark ediliyor.

12 yaşındaki çocuğun anlam anlayışı, 10 yaşındaki gibi değil. Hele hele 16 yaşındaki bir genç ile 20’li yaşlardaki bir gencin ‘anlam’a yükledikleri anlam, tahmini mümkün olamayacak şekilde farklılık arz ediyor.

İşin içine biraz daha girdiğinizde ise, aynı yaş gurubunda olmasına rağmen, yine her gencin ‘anlam’ değerlendirmesinin oldukça farklı olduğu dikkati çekiyor.

Tipik bir örnek olması açısından, 18 yaşındaki iki gencin ‘anlama’ yükledikleri anlam dikkat çekici.

18 yaşındaki, ailesi dağılmış, bir yakınının yanında kalan bir genç kardeşim, ‘Sizce hayatın anlamı nedir?’ sorusuna, birkaç kez yutkunduktan sonra, ağzından ancak bir cümle dökülebildi: ‘Bu sorunuza cevap vermesem daha iyi olacak.’ dedi.

Genç, cümle ağzından dökülürken, çoktan derin düşüncelere dalmıştı bile, ama hayatın anlamına dair henüz bir cevabının olmadığı yüz hatlarından anlaşılıyordu.

Bu güzel insan henüz çok erken yaşlarda, hayat diye ağır bir yük sırtlamıştı. Ama ona zor şartları olan imtihanı kazanmanın çok daha kazançlı olacağını anlattık. Pek çok peygamberlerin hayatlarından örnekler sunduk. Yalnız olmadığını anlayınca rahatladı.

Diğer 18 yaşındaki gencimiz ise, hayatın anlamı olarak, ‘Allah’ın varlığını’ anlatıyor. “Anne, baba, kardeş, dost hepsi O’ndan” diyor ve devam ediyor, “Ömrün, malın, mülkün, imkânın varlığı yokluğu, azlığı çokluğu hepsi O’ndan.” diyor. Bu cümleler kurulurken de, gencin teslimiyetçi tavrı cümlelerin doğruluğunun en büyük destekçisi idi.

Kim bilir, dünyadaki bütün 18 yaşlarındaki genç kız/erkeklerin, hayatın anlamına dair söyleyecekleri ne çok ve ne farklı cümleleri vardır.

Her insanda tezahürü farklı hayatın

Bu konuda, mesleği farklı, inancı farklı, yaşayışı farklı, geliri gideri farklı pek çok insana aynı soruyu sordum. Öyle renkli bir tablo çıktı ki, “işte hayat denen şey de zaten budur” dedim kendi kendime.

Kulakları duymayan bir insana onun dilinden anlayan birisi aracılığıyla sordum soruyu. Aracının kurduğu cümle şaşırttı beni; “Görüyorum ya… Nefes alıyorum ya… Yiyor içiyorum ya… Daha ne! Şükür.” dediğini bize tercüme etti.

Anladım ki, genç için farklı şeyler çağrıştıran hayat; yaşlılar için daha farklı bir görüntü taşıyor.

Borçlular için hayat, ödenecek borçtan ibaret görülürken; alacaklı için gelecek para olarak ‘anlam’ kazanıyor.

Hasta için ayrı, sağlıklı için ayrı ‘anlam’da hayat; açlar için ayrı, toklar için ayrı.

Yazanlar için ayrı, okuyanlar için ayrı; hayata yeni başlayanlar için ayrı, hayatı bitirenler için ayrı; babalar için ayrı, oğullar için ayrı; âlim için ayrı, cahil için ayrı; seven için ayrı, sevilen için ayrı; gören için ayrı, görmeyen için ayrıdır hayatın anlamı.

Hem gören, hem işiten, hem konuşan, hem yürüyen… için ayrı; hem görmeyen, hem yürümeyen, hem işitmeyen, hem konuşmayan… için apayrıdır hayatın renkleri.

İmanlı insanın hayata yüklediği anlam ile, imansız insanın hayata yüklediği anlam oldukça farklılıklar içermektedir.

Sonuçta herkese göre ayrı bir ‘anlamı’ var hayatın. Çünkü her bir insan pek çok farklılığı bulunan bileşenlerle yaşıyor hayatı.

İnsan, içinde olduğu halet-i ruhiyenin etkisiyle değerlendiriyor yaşananları.

Yaşananlardan ziyade,

yaşananlara bakış açımız belirleyici

Başına gelenlere ne gözle bakıyorsa insan, başına gelenler ona göre anlam kazanıyor. Onun için ağır musibet olarak görülen nice imtihan halleri, başına gelen insanı, aileyi, milleti olgunlaştıran bir ‘sonuç’ verebilmektedir.

O zaman, hayatı ‘anlamlı’ kılmak için, ‘anlamı’ doğru okumak gereklidir.

En önemlisi de, şu yaşıyor olduğumuz dünyada, hayat halimiz ne olursa olsun, dünya ve içindeki her şeyin ‘fani’lik yüzünü değerlendirerek, bize uygun görülen her bir halin birer imtihan vesilesi olduğunu unutmamaktır.

Verilen nimetlere karşı şükrü; karşılaştığımız musibetlere karşı ise sabrı, hayatımıza katmak durumundayız.

Kulluk hali, haddini bilme halidir.

31.03.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (24.03.2007) - Herkes sürüsünün çobanı olursa...

  (17.03.2007) - Gençler! Babayla bir yemeğe var mısınız?

  (10.03.2007) - Namazsız gün, güneşsiz gün gibidir

  (03.03.2007) - Sıkıntılar arttıkça, sığınmalar artar

  (24.02.2007) - “Namaz” gündemli konuşmalar

  (17.02.2007) - Gündemi yaşamak

  (10.02.2007) - Evet, kızım okumalıydı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004