Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Nisan 2007
Mehmet Fırıncı ve Mehmet Kutlular ; Mehmet Emin Birinci'yi anlattı...indirmek ve dinlemek için tıklayınız

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

TBMM Üstün Hizmet Ödülleri

İlk defa 2006 yılında verilmeye başlanan TBMM Üstün Hizmet Ödülleri’nin 5 Nisan 2007’de ikincisi verildi. Ülkemize ve milletimize büyük onur kazandıran kişi ve kurumlara yine milletimiz adına, teşekkür anlamında Meclisimizin “TBMM Üstün Hizmet Ödülü” vermesi önemli ve anlamlı yaklaşımdır. Meclis, millî iradenin tecelli ettiği yer ve milletin şahs-ı manevîsinin temsil edildiği makam olduğuna göre, onunu adına teşekkür etmeye en lâyık makam da hiç kuşkusuz TBMM’dir. Böyle bir ödülün alınması maddî değerinin çok ötesinde lâyık görülen kişi için derin mânâlar ifade edecektir.

Geçen yıl, yanılmıyorsam, 26 kurum ve kişi bu ödüle lâyık görülürken, bu yıl sayı 47’ye çıktı. Ödüllerin tamamında eğitim, sağlık ve insanî yardım konularında yapılan desteklerin dikkate alındığı fark ediliyor. Bu aynı zamanda Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın konuşmasında da vurguladığı bir nokta oldu. Allah cümlesinin hayırlarını kabul etsin ve ahir dünyalarında karşılarına getirsin.

Edindiğimiz bilgiye göre, yaklaşık 150 müracaattan 47’si karşılanmış. Başkanlık Divanına gelen tekliflerin üçte birine ödül verilmiş. Meclis Başkanı güzel konuşmasının sonunda her halde başbakanın yetişeceği başka bir program olduğundan ve 47 kişiye ödül vermenin, her birine 1 dakika ayırsa, 47 dakika süreceğini fark etmiş olduğundan, “Sayın Başbakan ve Bakanların programları bulunduğundan” ibaresini kullanmak durumunda hissetti.

Ödül sayısı bir önceki yıla göre iki katına çıkartılmasının yönetmeliğe aykırı bir yönü olmamakla birlikte, sayının biraz abartılmış olduğunun kendisi de farkına varmış oldu. Bundan dolayı “2008 yılında Arınç’ın tekrar başkan olmayı düşünmediğinden mümkün mertebe herkesin gönlünü almayı düşünmüş” yorumları yapıldı. Aynı hızla ödül sayısı artırılırsa, 2008’de 100’e yakın ödül verilmesi gerekecektir. Bu, ödülü herkesin aldığı sıradan bir teşekkür belgesi haline getirebilir. Ve milletin teşekkürünün zihinlerdeki yüce değeri konusunda tereddütlere sebep olabilir.

Bu anlamda, ödül sayısı sınırlandırılmalı ve açıklanmasa bile net kriterler koyulmalıdır. Meselâ her üçü de ödüle değer, birbirinden değerli sosyal yardım kurumları olan Deniz Feneri, İHH ve Kızılay’a aynı yıl ödül verilmesi nasıl izah edilebilir? “Bunlara verdik, şunu küstürmeyelim” gibi bir mantık işlemiş gibi görünüyor. Yanlış anlaşılmasın, ben bu kurumlar başarısız demiyorum. Üçünü de başarılı buluyorum. Bunlardan en başarılı bulduğunuza bu yıl ödül verirsiniz, diğerini daha özenli olmaya teşvik edersiniz. Zira, bunlar kadar büyük çapta ve uluslar arası düzeyde yardım kampanyası yapan, iftihar edeceğiniz kaç tane STK’nız var? Hem verilen ödülün manevî ağırlığı da muhafaza edilir. Diğer yandan, bir okul veya huzurevi yaptıranlara teşekkür, kurumların açılışları Bakan ve Başbakanın katılmasıyla yapılamaz mı?

Manevî ağırlık demişken, ünlü mücadele adamı Mandale, Atatürk Barış Ödülü’nün kendisinden önce bir darbeciye verildiğini öğrenip reddettikten sonra, hariciyemiz ne yapacağını şaşırmıştı. Bu sene TBMM Onur Ödülü İhsan Doğramacı’ya verildi. Geçen yıl Prof. Dr. Gazi Yaşargil’e verilmişti ve hiçbir tartışma çıkmamıştı. Hiç kimsenin bir çocuk doktoru olarak Doğramacı’ya meslekî anlamda yetersizlik veya birçok nişan sahibi birine verilecek ödülü sorgulayacağını sanmıyorum.

2007 yılında Prof. Dr. İhsan Doğramacı’yı TBMM Onur Ödülüne öneren Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül’ün aklından ne geçti acaba? Zira YÖK Kurucusu Doğramacı’ya tepki var. Böyle ödüller verilirken, Gazi Yaşargil’de olduğu gibi, ödüle lâyık görülenlerin toplum vicdanında tasdik görmesi ile TBMM Onur Ödülü’nün değer ve itibarı korunmuş olur. Zira, TBMM millet adına bu ödülü verirken, demokrasiye yer bırakmayan YÖK sistemini kuran bir kişiyi bir nev'î ibra etmiş olması sebebi ile ödüldeki tercihi açısından hep eleştirilecektir.

Emin Talha KARAMUSA

09.04.2007


STK ve gösteri

Son günlerde cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla bazı açık hava toplantıları (miting) düzenleneceğini ve bunlara katılmak için bir üniversitede sınavların dahi iptal edildiğini-rektörlükçe başka gerekçe belirtilse de-basından izliyoruz.

Öncelikle belirtelim ki, böylesi toplantılar, demokrasisini geliştirmiş bir ülkede, sivil toplum kuruluşlarının önemli uygulama alanlarından birisidir. Bu tür gösteriler, özellikle toplumun ya da bir bölge halkının büyük bir kesimini ilgilendiren konularda topluma danışmadan, merkezî iktidarca alınan kararlara karşı düzenlenir. Çoğu zaman da hukuk, demokrasi, çevre, v.b. konularda merkezî kararların bunları ihlâl ettiği gerekçesiyle ve demokratik hassasiyetle yapılır.

Güç ve kaba kuvvet olmaksızın yapılan bu gösteriler, alınan kararlara karşı toplumun itiraz ve sesini, karar vericilere duyurmak açısından etkili demokratik araçlardır. Düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında da değerlendirilebilen bu toplantılarda izin alma zorunluluğu bulunmayıp, mahallin idarî makamına önceden bildirimde bulunmak yeterli olmaktadır. AB süreciyle birlikte ülkemizde de genel olarak işleyiş bu şekildedir.

Peki, ama basından öğrendiğimiz kadarıyla söz konusu toplantılar hem toplumda ve hem de karar vericilerde niçin aşırı tedirginliklere yol açabilmektedir?

Bu sorunun cevabını sanırım bu toplantıların yapılış gayesinde ve düzenleyicilerin kimliğinde aramak gerekir. Her ne kadar kendilerine STK sıfatını lâyık görseler de, STK olmanın temel şartı ‘toplum yararına gönüllü örgüt’ olmaktan geçer. Yoksa her örgüte, meselâ darbeciler yararına kurdurulan ve kullanılan, eline silâh alarak yemin ettiren ve kendini devletin yerine koyarak vatan kurtarmaya soyunan örgütlere STK denilebilir mi? Onların yaptığı toplantılar demokratik bir hassasiyetten kaynaklanabilir mi?

İşte, yakın geçmişte de örneklerini gördüğümüz gibi, antidemokratik maksatlarla yapılan toplantıların darbecilere gerekçe sağlamak gibi sabıkaları olduğunun bilinmesi, haklı olarak insanlarda tedirginliğe yol açabilmektedir. Çünkü, söz konusu toplantıları düzenleyenlerin demokratik bir hassasiyetle itiraz sesi yükselttiklerine ve antidemokratik uygulamalara karşı bir gösteri düzenleyerek tavır aldıklarına şimdiye kadar şahit olunmadı.

STK, toplantı ve gösteri gibi meşrû ve demokratik araçların antidemokratik amaçlar için nasıl kötüye kullanılabileceği konusunda toplum olarak oldukça tecrübeli sayılırız. Artık toplumu bu şekilde tedirgin etmek mümkünse de, aldatmak mümkün olmuyor.

Sivil toplum kuruluşlarına ve bilim yuvalarına düşen görev olumlu bir aracı olumlu maksatlarda kullanmak olmalıdır.

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

09.04.2007


Soruşturma, darbe planı yerine; dergiye

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Nokta” dergisinde yayımlanan “2004’te iki darbe atlatmışız!” başlıklı haber sebebiyle başlattığı soruşturmayla ilgili bir açıklama yapan derginin Yayın Yönetmeni Alper Görmüş, soruşturmanın darbe iddialarına değil, dergideki habere açıldığını açıkladı.

İşlemin Başbakan Erdoğan’ın “savcılar araştırmalı” şeklindeki çağrısıyla ilgisi bulunmadığını belirten Görmüş, soruşturmanın dergi yetkilileri hakkında “Halkı askerlikten soğutma” ve “Askerleri itaatsizliğe teşvik” iddiasıyla yürütüldüğünü bildirdi. Görmüş konuyla ilgili, bugün Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ifade vereceğini açıkladı.

Dergi avukatının 5 Nisan’da savcılıkla yaptığı görüşme sonucunda, soruşturmanın, emekli Oramiral Özden Örnek’in talebi doğrultusunda başlatılan incelemenin yeni bir aşaması olduğu öğrenildi.

Örnek’in, habere yer veren dergi yetkililerinin başka yasa maddelerinin yanı sıra Ceza Yasası’nın (TCK) “Halkı askerlikten soğutma”ya dair 318 ve “Askerleri itaatsizliğe teşvik”le ilgili 319. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarını talep ediyor.

Görmüş, darbe iddialarının araştırılması yönünde bir soruşturma yürütülmesi gerektiğini savunarak, “Bu yapılmadığı takdirde bazı suç girişimlerinin soruşturmadan azâde olduğu gibi bir kanının kamuoyunda yerleşmesi kaçınılmazdır” dedi.

09.04.2007


‘14 Nisan mitingi’ni desteklemiyoruz

Bizler ve bizim gibi düşünenler; Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşması üzerine statükocu kesimlerin bilinçli olarak tırmandırdığı gerginliğin farkındayız. Yıllardır, hakim olan anlayış sonucu Türkiye, hâlâ askerlerin yaptığı bir anayasa ile yönetilmektedir.

Askerlerin dayattığı anayasanın ön gördüğü şekilde bile sivillerin cumhurbaşkanı seçmesini hazmedemeyen kesimler, son günlerde “Cumhuriyete Sahip Çıkma” gibi iddialarla mevcut statükonun devamını sağlayacak çeşitli eylem ve söylemlerde bulunmaktadırlar.

Bu sebeple bizler, adına sivil toplum örgütü denen ancak, her türlü sivilleşme çabasına karşı çıkmayı kendilerine yegâne görev edinen ve çoğunlukla emekli askerlerin yönetiminde bulunduğu kuruluşların düzenlediği 14 Nisan mitingini mevcut statükocuların demokratikleşme ve sivilleşmeye karşı bir direnişi olarak nitelendiriyor ve desteklemiyoruz.

Demokratikleşmeye ve sivilleşmeye taraf olan her bireyi söz konusu mitinge katılmayarak açık bir şekilde tavır göstermeye dâvet ediyoruz.

(Avukat Eren Keskin- Hürriyet Şener- Şaban Dayanan-Veysi Altay)

09.04.2007


İnternet Haftası

Türkiye İnterneti 12 Nisan’da 14. yılını doldurmuş olacak. İnternet Haftası toplumda internet bilincini oluşturmak, interneti tanıtmak, büyütmek, yeni projeler başlatmak, sorunları ve çözüm yollarını tartışmak, kısaca interneti Türkiye gündemine yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Türkiye internetinin gündemindeki sorunları tartışmak, özellikle yönetişim, yasal düzenlemeler, serbestleşme, internet ve Telekom sektörünün gelişimi, bireysel güvenlik, güvenli internet ve bilgi toplumu kavramlarıyla bütün toplumu tanıştırmak, bu İnternet Haftası için seçtiğimiz önemli bir hedeftir. Şu konuların altını çizmek istiyoruz:

* Kendi okulunu internete bütünleştir!

Özellikle devlet okullarını kurumsal kimliği ile internete bağlamaya çok önem veriyoruz. Okulun kendi webi ve e-posta sunucusunun olması, öğretmen ve öğrencilerin e-posta adresleri olması, kişisel weblerinin olmasına çok önemsiyoruz. İnternetin, eğitim sistemin organik bir parçası olmasını hedeflemeliyiz. Artık, internet bağlı olmayan okul kalmasın. İnternet bağlantısının genişbant olması tercih edilir. ADSL ile internete bağlı okullarda bu hizmetlerin hayata geçmesi çok önemlidir.

* Bir halk kütüphanesini internete bağla.

* Belediyeler bünyesinde halka açık internet evlerinin açılması. Burada ucuz internet erişiminin yanında, belediyenin hizmetlerini internet üzerinden sunması, kendini tanıtması, interneti bir hesap verme, saydamlık ve geri besleme mekanizması olarak kullanması önemlidir.

* Organize sanayi bölgesinde internet evi açılması.

* Kültürel mirası internete taşı!: Kurumlar ve sivil örgütler olarak, kültürel mirasımızı, çok kültürlü, çok sesli yapımızı İnternete aktaralım.

* Bir e-devlet hizmetini başlat. Küçük de olsa yeni bir hizmet başlat.

(www.internethaftasi.org.tr)

09.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004