01 Aralık 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

‘Nurlu’ mevlid...

Geçtiğimiz Pazar günü, “Denizli Yeni Asya Temsilciliği” tarafından Denizli Ulucamii’nde düzenlenen, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ile Denizli’de medfun bulunan talebelerinden Hafız Ali Ergül ve Hasan Feyzi Yüreğil Ağabeylerin ruhlarına ithafen okunan mevlid-i şerife, bizler de “Bursa Yeni Asya Okuyucuları” olarak bir otobüs hâlinde iştirak ettik.

Hafız Ali ve Hasan Feyzi Ağabeyler, Üstad Hazretlerinin yerine vefat ederek şehit olmuş çok müstesnâ insanlardır. Hafız Ali Ağabey için, Üstad Hazretleri Risâlelerde “Risâle-i Nur’un mühim bir rüknüdür” ifadesini kullanmaktadır. Hafız Ali Ağabey, Üstad’a ne kadar bağlı olduğunu bir mektupta kendisi şöyle ifade ediyor; “Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı, pervane-i misâl, bir emrinin infazına ateşte yakmaya her an hazır olduğum kıymetli Üstadım...”

Evet, Hafız Ali Ağabey hayatını Üstadı uğruna feda etmeyi göze almış, istisna insanlardan biri olarak; mevkuf olduğu Denizli hapsinde Üstadın yerine şehit olmuştur. Vefat etmeden önce hastalanması üzerine, Üstad Hazretlerinin ona “Belki sen, bana yardım etmek için eski zamanda birinin bedeline hasta olması ve ölmesi gibi, harika fedakârlık gösteren zatlar gibi benim bir parça rahatsızlığımı aldın” demesi, hastalanmasının ve ölümünün Üstadın yerine olduğunu göstermektedir.

Hasan Feyzi Ağabey de, Hafız Ali Ağabey gibi Üstada canını feda edecek derecede bağlı ve yine Üstadı yerine vefat ederek şehit olmuştur. O da, Üstadı yerine hayatını vermeyi şu sözleriyle ifade etmektedir: “Bab-ı feyzinden ırak olmayı asla çekemem / Dahi nezrim bu ki, canım sana kurban olacak...”

Üstad Hazretleri ise Hazan Feyzi Ağabeyin bu sâfî ve halisâne sözleriyle kendisi yerine vefat edip şehit olmasını şöyle ifade etmektedir; “...ikinci bir ruhum hükmünde Hasan Feyzi, benim bedelime ölmüş ve ölüyor. Hatta onun vefat mektubu, bütün bütün âdetime muhalif, bir buçuk saat elimde iken açamıyordum.”

Bu mübarek şehit ağabeylerimizin ruhları için okunan mevlid-i şerife katılmadan önce, kabirlerini de ziyaret ettik. Son şahitlerden Selehaddin Çelebi Ağabeyin aktardığı “...Denizli hapsinden beraat edip tahliyemizde, Üstadımızın ilk işi, Denizli’nin yeşilliklerle kaplı kabristanına gitmek oldu. Hafız Ali’nin kabri başında Kur’ân okundu. Üstad hazin bir duâ yaptı. Elini semaya kaldırdı, ‘Bu şehit bir yıldızdır’ dedi. O sırada gayr-ı ihtiyârî başımızı kaldırdığımızda, semada ışıl ışıl bir yıldız parlıyordu.” (Son Şahitler, c. 2, s. 106) bu müstesna anları, bir nebze de olsa bizler de yaşamaya çalıştık.

Kabristandan ayrıldıktan sonra, öğle namazının ardından katıldığımız mevlid-i şerifin bitmesiyle, Ulu Cami avlusunda uzun zamandır göremediğimiz ağabeylerimizle ve arkadaşlarımızla görüşüp hasret giderme imkânı da bulduk. Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi muhterem ağabeyim Mehmet Kutlular’ın da katıldığı bu muhteşem mevlid programının ardından, ikindi namazını kılıp Denizli’den ayrıldık.

Bu mübarek mevlid-i şerif programını organize eden “Denizli Yeni Asya Temsilciliği” başta olmak üzere emeği geçen, bizleri hizmet binasında ağarlayan, bir çok yerden mevlide iştirak eden ağabeyleri ve arkadaşları tebrik ve teşekkür ediyorum. İnşaallah bu “Nurlu” yolda, daha nice hizmetlere birlikte erişmek dileğiyle...

Not: Bizi bu yolculuğumuzda yalnız bırakmayan, Üstad Hazretlerini de görmüş olan muhterem ağabeyim Erdoğan Utangaç’a, koordinasyonumuzu sağlayıp, “Bursa Yeni Asya Okuyucuları” olarak programa katılmamıza vesile olan İhsan Paşalıoğlu Ağabeyime, program boyunca video ve resim çekimi yapan RTM AJANS’a ayrıca teşekkürlerimi sunarım... (Çekimleri sentezhaber.com’dan izleyebilirsiniz.)

M. YASİN AYDIN

[email protected]

01.12.2010


Sayın Bakan Nimet Çubukçu Hanımefendi

Önceki gün ilköğretim 4. sınıfına devam eden kız torunumun sınıf öğretmenince dağıtılan kitabı elime aldım.

Bakanlığınızca “İlköğretim Öğrencileri İçin 100 Temel Eser” listesinde yer aldığı ifade edilen Anton ÇEHOV’un HİKÂYELER II kitabındaki ismi MUTSUZLUK olan ilk hikâyeyi okuduğumda dehşet içerisinde kaldım.

Çocuk kitapları yönetmeliğine uygun olarak hazırlandığı öne sürülen kitaptaki hikâye, bizim çok mukaddes gördüğümüz ve gözümüz gibi koruduğumuz aile hayatımızı yıkmaya yönelik. Hikâyenin ana teması, dinî ve örfî kültürümüze taban tabana zıt. Bizim içerisinde bulunmakla iftihar ettiğimiz toplumumuzda hiçbir gerekçe ile (maddî olsun, manevî olsun) kadın kocasını aldatmaz. Hikâye de ise buna zemin hazırlayan duygusallık enine boyuna anlatılmakta. Hikâye sonunda müphem bırakılan oluşa “mecburiyet-masumiyet” kılıfı giydirilmekte.

Değerlerimize önem verdiğini yakînen müşahede ettiğimiz bakanımızın bu konuyu araştırarak gerekli müdahaleyi yapacağını umarım.

Hürmetlerimle.

ALAEDDİN TEMUR / Emekli öğretmen

[email protected]

01.12.2010


“Kuşa bak, kuşa!”

Çocukluğumdan bugüne kadar dedemin anlattığı kıssalardan büyük dersler çıkardım, kimi zaman hikâye kadar uzun değil, tek cümle ile ifade ederdi arka plandaki resmi.. Hâlen de ağzından çıkacak cümleleri hafızama kazımaya gayret ederim, tecrübelerinden istifade edip, yolumdaki taşları fark edebilmek ve kolay temizleyebilmek adına.

Hatta, muhtemel tehlikelere karşı tedbir almak için de “kaynak kitap” olarak değerlendiririm dedemin anlattıklarını...

Hatırladığım kadarıyla bir “masal” paylaşmak istiyorum sizinle:

“Eski zamanlarda bazı adamlar, insanları aldatmak, onların dikkatini bir yere toplayıp cüzdanlarını almak, vs. gibi niyetlerle çok güzel yaratılmış kuşlara meydanlarda gösteri yaptırırlarmış. Dillerinden de düşmeyen cümle ‘Kuşa bak, kuşa!’ olurmuş.

İyi niyetli, temiz kalpli insanlarımız da kuşun başına üşüşürler, dikkatlice kuşu izlerlermiş. Tabiî bu sırada kuşun sahibi ve diğer arkadaşları, yapmak istediklerini rahatça yaparlarmış. Cüzdan çalmalar, bakkal soymalar, vs.”

“Yaa yavrum, işte böyle! Her ‘Kuşa bak, kuşa!’ diyene aldanıp, ‘cüzdanını çaldırma’ der” dedem. “Cüzdan çaldırmak” kavramını, deyim olarak kullanıyor elbette. Dikkatleri bir yere toplayıp, gündemi meşgul ederken, arka planda neler yürütülüyor, unutmamak, fark etmek gerek.

Günümüzde bu “Kuşa bak, kuşa!” oyunları, medya araçları sayesinde çok kolaylaştı. Sanki bir tuşa basılmış gibi bir anda gündem değişiyor, bütün gözler gündemi takip ederken, arka planda istenilen şeyler yapılıyor. Arka planda oynanan oyunu fark edenler ise, istedikleri kadar feryat etsinler, kırılmış güç ile oyunlara “Dur!” diyemiyorlar.

Hatta, günümüz kuşları artık çok daha etkili ve inandırıcı. 9 doğru söylerken 1 yalanı o kadar güzel bir kılıfla sunuyorlar ki, 9 doğrudan daha çok inandırıyorlar kendilerine.

Bilinçaltına yüklenmek istenen mesajlar itina ile hazırlanıyor, sunuluyor, bizler de âfiyetle yiyoruz. Kullanılmayan malzeme yok neredeyse. Mağdur edebiyatı, din, siyaset, ırk, ... diye devam ediyor.

Birkaç günün önemli gündem maddeleri:

Haydarpaşa yanıyor...

Derbi ateşi yaktı...

Wikileaks belgeleri fırtına estiriyor...

“Çaresi nedir?” diye soracak olursanız, size hakperest bir gözlük tavsiye edebilirim.

Uyanık olalım! Herhangi bir olayın gündemimizi büsbütün meşgul etmesine izin vermeyelim. Paranoyak olalım da demiyorum; lâkin her şeye de hüsn-ü zan ile yaklaşmayalım. Medyada yer alan “belgeler” bize ne anlatmak istiyor, iyi anlayalım. Şucu ya da bucu olarak değil de “Hak neyse odur” nazarıyla değerlendirelim.

Bir de en önemlisi, “Bu dünyaya niçin geldik ve nereye gidiyoruz? Bu dünyada neciyiz?” sorularının cevaplarını arayalım, “meşgul edilmeye çalışılan gündemimizin” yanı sıra...

Mustafa ALKAN

01.12.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.