San’atında fani olma, san’atından başka bir şeyi düşünmeme manasına gelen fenâ fis-san’at kelimesi ne kadar mühim ne kadar manidar bir kelimedir.
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bunun üzerine şöyle söylemiş: “Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate büyük bir itaatsizliktir. Zira şanı odur ki, istidadı, san’atta intişar ve tedahül; ve san’atın mekayisine ihtiram ve muhabbet; ve nevamisine temessül ve imtisal, elhasıl, fena fi’s-sa’nat olmaktır. Vazife-i hilkat bu iken, bu yolsuzlukla san’atın suret-i lâyıkasını tağyir eder. Ve nevamisini incitir. Ve asıl müstaid olduğu san’ata olan meyliyle, teşebbüs ettiği gayr-ı tabiî san’atın suretini çirkin eder. Zira, bilkuvve olan meyil ve bilfiil olan san’atın imtizaçsızlığı için bir keşmekeş olur.” 1
Bunun üzerine düşünüldüğünde ortaya o kadar garip örnekler çıkıyor ki. Meselâ: Bir fırıncının san’atı nedir? Ekmek pişirmektir. Ekmeğin bütün türlerini yani beyaz unlu ekmekler, tahıl unlu ekmekler, tatlı ekmekler, porsiyon ekmekler, ek malzemeli ekmekler gibi bütün türler ve kendi içinde çeşitleri yani kepeklisi, buğdaylısı, haşhaşlısı vs... Bu gibi çeşitler üzerinde çalışıp san’atını, bunları geliştirmek, daha iyi hale getirme noktasında kullanması lâzımken, dondurma san’atına soyunup hiç istidadı değilken dondurma yapmaya, ya da fırında sadece ekmek türlerini satması gerekirken dondurma da satmaya teşebbüs ederse ne san’atın ne de mesleğin şeraitine uygun olmayan bir davranışta bulunmuş olur.
Bunlarla beraber ‘vakıflık’ dahi san’atlı bir meslektir. Öyleyse vakıflık san’atını icra edenlerde kendi san’atları içerisinde “Fena Fis-san’at” olmaları lâzımdır. Vakıflık san’atının tarifi manası bellidir.
San’atkâr bir vakıfın vakıflık san’atını icra edebilmesi için öncelikle Kur’ân’dan süzülen temel hakikatimiz olan Risale-i Nura vukufiyeti olmalı, Risale-i Nurdaki her meseleyi enine boyuna ayırt edebilmeli ve her meselenin hakkını verebilmelidir. Sonra o vâkıf olduğu her meseleyi bulunduğu ortamda ilgili olduğu kardeşlerine, gerekirse abilerine usûlüne uygun bir tarzda aktarmalı, ögretmelidir. Talebe hizmetlerini, Risale-i Nur derslerini, takip etmeli, sosyal faaliyetlerin içerisinde olmalı, yakınındaki kardeşlerini teşvik etmelidir. Neşriyatına sahip çıkmalıdır. İşte o zaman ‘vakıf’lık san’atını fenâ fis-san’at kavramına uygun hale getirmiş olur.
Aksi halde fırıncının, dondurma san’atına da teşebbüs edip kaliteyi keşmekeş hale getirdiği gibi, hizmetler de keşmekeş hale gelir.
Öyle bir ihtimalden Allah muhafaza etsin İnşallah.
Dipnot: 1) Muhakemat Yeni Asya Neşriyat syf, 56 (Eski Baskı)