"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cezaevleri neden bir ıslahhane değil?

Hüsnü ŞAHİT
02 Nisan 2016, Cumartesi
Cezaevlerinde 160-170 bin hükümlüye 50 bin personelle hizmet verilmekte. Yani 3,5 hükümlüye bir personel. Bu rakam bile ne kadar yetersiz olduğunu ve bir şeylerin sadece göstermelik yapıldığını ortaya koymaya yeterlidir. 3-4 hükümlüye 1 personelle güvenliğine mi hizmet edeceksiniz, yoksa o insanı geri kazanmaya mı çalışacaksınız?

Sistemin sistemsizlik üzerine kurulmuş olması, cezaevlerinin içerisindeki düzenin  tamamen günü kurtarma politikası üzerine yürütülmesi, ıslah çalışmaları yapacak personel sayısının göstermelik seviyede olması, cezaevlerinde güvenliğin en önemli unsur olarak öne çıkması, infaz sisteminin eğitim ve ıslah temelleri üstüne kurulmaması cezaevlerinin birer ıslahhane olmasının önünde ki en önemli engeller olarak gözükmektedir. 

Devletimizin öncelikle şuna karar vermesi lâzım: Ben suç işleyen vatandaşımı topluma geri kazandırmak istiyor muyum? Bu soruya illa ki herkes “Evet” cevabı vermek ister, fakat görünen köy de kılavuz istemez. Cezaevlerinde 160-170 bin hükümlüye 50 bin personelle hizmet verilmekte. Yani 3,5 hükümlüye bir personel.   Bu rakam bile ne kadar yetersiz olduğunu ve bir şeylerin sadece göstermelik yapıldığını ortaya koymaya yeterlidir. 3-4 hükümlüye 1 personelle güvenliğine mi hizmet edeceksiniz yoksa o insanı geri kazanmaya mı çalışacaksınız?  

Eğitim ve iyileştirme çalışmaları uzun süreli ve her daim desteklenmesi gereken çalışmalardır. Bu çalışmaları yapanların moral motivasyon yönünden desteklenmesi, elinde yeterli otorite ve yetki olması gerekir ki, hedef davranışa ve amaca ulaşılsın.  Fakat cezaevlerinde uzun süredir eğitim ve iyileştirme çalışmaları 46-1 nolu genelgeyle yürütülmeye çalışılmaktadır. 46-1 nolu genelgenin her tarafı eksik ve gediklerle dolu olup, cezaevi öğretmenlerinin yaptığı eğitim çalışmalarında ayak bağı olmaktan öteye gidememekte. Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü bir türlü 46-2 genelgesini bürokratik engellerle veya genel müdürlükteki bazı çalışanların kaprisleri yüzünden çıkarmamaktadır. Cezaevlerinde yapılan eğitim çalışmalarının hepsi öğretmenlerin kişisel gayret ve çabasıyla yürütülmekte, öğretmenlere yeterli destek maalesef verilmemektedir. Eğitim ve iyileştirme işleri kurum müdürünün iki dudağının arasında sıkışmasından, Genel Müdürlüğün olan bitenden habersiz olması, haberi olsa da yeterli tedbiri almaması, tribünden dürbünle maç yöneten teknik direktör misâli olaylara hakim olamayışları, detayları fark edemeyişleri, Ankara’da dikilen elbiseyi Türkiye’nin her yerindeki cezaevlerine giydirme gayreti ve zorlaması neden ıslah çalışmalarında yeterli verimin olmadığını da gösteriyor. 

Genel Müdürlüğün duyarsızlığının en büyük sebebi yetkili ve etkili makamların hepsinde hâkim ve savcı kökenli insanların oturması. Adalet Bakanlığı’nda personeller ikiye ayrılır; hâkim-savcılar ve diğerleri. Zira hiç cezaevi görmeden çalışmadan, orada ki problemleri birebir yaşamadan tepeden inme bir şekilde veya birilerinin torpilleriyle, referanslarıyla yönetimde yer alan insanların problemleri kavramaları da haliyle zor oluyor. Meselâ Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünde eğitim işlerine bakan dairenin en başında bir eğitimci, bir öğretmen, eğitim işlerinde uzman ve yıllarca cezaevlerinde öğretmenlik yapmış biri değil bir hâkim oturuyor. 

Ayrıca torpilin ve adam kayırmanın, ismi adâlet olan bir bakanlıkta had safhaya ulaşması, personelinin mobinge maruz kalıp kalmadığı hakkında anket bile yaptıramaması, torpilsiz hiçbir tayinin yapılamaması, torpili olanların hiçbir kural ve kaideye tabi olmadan işlerini halletmeleri, dayısı olmayan memurların ise uzun süreler istedikleri yerlere atanamamaları, işin hak ve adâlet boyutunda hükümetlerin ve yeni gelecek yöneticilerin yine umursamayacakları bir husus olacağına eminim. En basit örnek olarak Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, yaptığı atama ve tayinlerde açık ve net listeler yayınlayamaması bunun en basit kanıtıdır. Zira listeleri yayınlarsa kime ne torpili yapıldığı âşikar olacakta ondan.

Personeline karşı bile şeffaf olamayan, tayinini yaptığı veya yapmadığı personeline karşı açıklama yapamayacak kadar kapalı ve gizli bir sistemle işleri yürüten bir bakanlık ve genel müdürlüğün cezaevlerinde neden ıslah çalışması yapamadığını, günü kurtarır bir politika izlediğini anlamak zor olmayacak. 

Basın önünde yine öğretmenlerin gayretleriyle yaptıkları işleri göğsünü gere gere açıklamak, “biz şöyle yapıyoruz böyle yapıyoruz” demek sadece tribünlere oynamaktan başka bir şey değildir. Bu durumda hiç cezaevini bilmeyen masum halkı kandırabilirsiniz, ama cezaevinin önünden bir sefer bile geçmiş olan insanlar sizin neler söylediğinizi çok açık ve anlayacaktır. Eğer eğitim ve iyileştirme çalışmalarından verim alınması isteniyorsa kesinlikle eğitim ve iyileştirme işlerinin cezaevi idaresinden bağımsız olması, hatta öğretmenlerin Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir şekilde cezaevi idaresinden bağımsız bir şekilde, cezaevlerinde cezaevi okulu adı altında hizmet vermeleri, (Hastane okulları gibi) cezaevindeki eğitim işlerini cezaevlerini kontrole gelen ve eğitim ile hiç alâkası olmayan kontrolörler değil, Millî Eğitim Müfettişlerinin yapması ve cezaevlerinde bir iki öğretmenle göstermelik bir eğitim organizasyonu yerine, yeterince öğretmenin görevlendirilmesi, üniversitelerde cezaevi öğretmenliği ile ilgili yeterli bilgi ve donanımın verilmesi veya görevlendirilecek öğretmenlerin bu noktada yeterli donanımı elde ettikten sonra cezaevlerine gönderilmesi, günün 8-9 saatini kapalı bir ortamda geçirerek güneş yüzü görmeyen meslekler grubuna dahil olan öğretmenlerin, maddî anlamda da tatmin edilmesi, öğretmenlerle birlikte cezaevlerinde çalışan bütün personele yıpranma paylarının verilmesi gerekir.

Mahkûmların infaz rejiminin de Eğitim ve İyileştirme çalışmaları temeline dayandırılması gerekir. Nasıl mı? Şöyle örnek verelim: Cezaevine giren bir mahkûmun açık ceza infaz kurumuna ayrılması için belli bir kitap okuması, eğitim seviyesini belli bir oranda yukarı çekmesi, iyi halliliğini kazanmak için kurumda yapılan eğitim ve iyileştirme çalışmalarına, kurslara, konferanslara belli oranda mutlaka katılması gerekir. Meselâ cezaevinde açılan 3 tane meslek kursunu bitirmeyen, 20 tane dinî ve kültürel konferansa katılmayan mahkûm, açık cezaevine ayrılamaz veya okuma yazma bilmeyen mahkûmlar için 1. ve 2. kademe kursunu başarıyla bitirmeyen, açık cezaevine çıkamaz, veya açık liseyi bitirmeyen denetimli serbestlikten faydalanamaz, Kur’ân Kurslarına katılanların veya ayda 5 kitap okuyan mahkûmun infazından 3 gün düşülür, veya cezaevine girdiğindeki eğitim durumunu bir üst seviyeye taşıyan mahkûmun cezasından 1 ay düşülür gibi küçük değişiklikler, hükümlülerin dünyasında çok olumlu etki yapacaktır. Hırsız olarak içeri giren bir mahkûm en azından cezaevinde kaldığı süreyi olumlu bir şekilde geçirecek, hem vaktini boşa harcamamış olacak, hem de meslek öğrenmenin yanında eğitim seviyesini de yükseltmiş olacak. Aynı zamanda en pragmatik şekilde eğitim ve iyileştirme çalışmalarına katılmasının meyvesini infaz süresinin kısalması suretiyle görecektir.

Bunlar basit, küçük ama insanların hayatlarında çok büyük değişiklik yapacak stratejik hamlelerdir. Yeter ki biz birilerini kazanmak isteyelim. Deniz yıldızı hikâyesi gibi (aşağıda değineceğiz) yeter ki bir insanı dahi kurtarmak üzerine planımız olsun.

Hayatında hiç kitap okumamış bir hırsıza cezaevinde kaldığı süre zarfında 100 tane kitap okutup mu toplumun içine salmak daha faydalı olacaktır, yoksa hiç umursamadan “ye, iç, yat sonra tekrar toplumun arasına hırsız olarak geri dön” dercesine başı boş bırakmak mı daha iyi. Toplum nazarında problemli olan insanlar hazır devletin eline düşmüşken, çaresizken ve sen ne dersen yapacakken devlet bu insanları neden toplum faydalı olacak alanlara kanalize etmez ve sistemi bu yönde kurmaz anlamak mümkün değil. Ya da; bu düzen böyle gelmiş, böyle gidiyor, sistemi değiştirip ne yapacaksınız, 160-170 bin insanımızı kaybetmişiz ne olacak?” diyerek etliye sütlüye karışmamak mı daha iyi olacak?

Ceza İnfaz Sistemi 1 milyon insanı direkt veya dolaylı bir şekilde ilgilendiren bir kurumun (Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün) bu kadar yalnız bırakılması, Adalet Bakanlığı’na bağlı değil bağımlı olması, hiçbir siyasetçinin seçimlerde cezaevlerini bile gündeme getirmemesi, seçim vaatlerinin içinde bile yer almaması, hiç kimsenin infaz rejimi ile ilgili alternatifler sunmaması, cezaevlerinin topluma sadece istedikleri şirin kısmının gösterilmeye çalışılması, sistemin şimdi böyle olması ve bundan sonrada böyle olacağı, değişmeye ve değişime açık olmaması, ülkemizde daha uzun yıllar cezaevlerinin birer ıslahhane olmayacağı gerçeğini maalesef ki bizlere gösteriyor. Ne kadar acı değil mi ?

Okunma Sayısı: 2687
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • okuyan ahmet

    20.4.2016 14:37:35

    cezaevi ancak bu kadar güzel anlatılır aynen dediklerinize harfiyen katılıyorum Islah etme amacımız olmalı

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı