Bu soruyu geçenlerde Cevher İlhan köşesinde OHAL Komisyonuna sormuştu.
O zamandan bu zamana hala komisyon neyi beklediğine, ne iş yaptığına dair bir hareket, fiil, eylem de bulun(a)madı. Acaba komisyon çıkmaz ayın son çarşambasını, bekliyor olabilir mi?
Hareketlilik bir varlığın canlı ve işlevsel olduğunun en büyük ıspatıdır. Eğer hareket varsa canlıdır. Canlı ise işe yarardır, işlevseldir. Eğer işlevsel değilse daha doğmadan ölmüştür.
23.01.2017 tarih ve 685 sayılı KHK ile kurulmasına karar verilen komisyona 5 ay boyunca üye aradılar, aradıkları üyeleri sonunda bulunca koca Ankara’da birkaç ay da bina arayalım dediler. Binayı da bulunca 14 Eylül’e kadar başvuru yapmanız gerekir dediler. Sonra da ha karar verdik, ha karar vereceğiz, Ekim geçsin, Kasım gelsin, Kasımın son haftası kararlar çıkacak, Aralık’ın başında çıkacak diye diye bu güne kadar geldiler. Birileri söylesin şu komisyona, sizi umutla bekleyen kaç çift göz var biliyor musunuz?
Komisyon şimdilik 101.243 kişinin başvurusunu 2 yıl içinde neticeye bağlayacak, red kararı alanlara idare mahkemesi yolu açılacak.
Komisyon hangi somut kriterlere göre inceleme yapacağına dair hiçbir açıklamada bulunmadı. Normalde aklın yolu birdir. Net kriterlerini duyurursun, herkes kendini bilir abdesti sağlam olan umutla bekler, abdesti olmayanda zaten umutlanmaz. Ama normal değil de OHAL’de olduğumuza göre aklın yolu da yok, yordamı da. Acaba açık ve net bir şekilde ortaya kriter koysalar , irtibat ve iltisak şudur diyerek tanımlama yapsalar bu sefer de ihraç edenler mi zor durumda kalır? Zira ihraç ederken hata payımız yüzde bir bile değil diyecek kadar iddialılardı.
İhraç edilirken boy boy isimler yayınlanırken iade edilenlere bizzat tebligat gidecek ve kimse kimin iade edildiğinden haberdar olmayacak.
Darbe sonrası ilk refleksle yapılan ihraçlardan bu yana 17 ay geçti. Bu süre adaletin tecelli etmesi için, normale dönülmesi içini sapla samanın, at izi ile it izinin ayırt edilmesi için, darbeye karışanla karışmayanın tespiti için hayli yeterli bir süre olmasına rağmen, hangi iz hangi izden ayrıldı, ateşin içinde yanan kaç tane masum kurtarıldı? Peki hâlâ yanan yaşlar, masumlar, kimsesizlerin babaları milletvekili olmadığı için mi adalet tecelli etmeyecek?
Bu ülkede adâletin tecelli etmesi için umutla bekletilenlerin sayısı ailelerini de hesaba katınca milyonu buluyor. Sizce çok mu kolay adaleti umutla beklemek. Ve bunun ahiretteki hesabı çok kolay mı verilir ki bu kadar rahat ve yavaştan alıyorsunuz, feryatlara kulaklarınızı tıkıyorsunuz, geceleri rahat uyuyabiliyor musunuz? Yoksa amaç üzüm yemek değil de adaleti mümkün olduğu kadar geç getirmek mi? Geç gelen adaletin kime ne faydası olacak ki!