Şu defter-i kebir-i kainatın her bir sayfası (Canlı varlıklar; insan, hayvan, nebat ve cansız varlıklar) tüm yaşanmışlar ve yaşanacaklar kader ve kaza muhaceresinde bir büyük imtihandır.
Öyle tecrübeler yaşıyoruz ki, meftun olduğumuz, ebedi zannettiğimiz, fani dünyanın muvakkat olduğunu bazen acı bir şekilde fark ediyoruz. Sonra tüm acıları unutup yine dalıyoruz derinlemesine dünyaya. Başka bir açıdan bakınca, Yüce Yaradan’ın insana verdiği unutkanlık belki de en büyük bir nimet. Yoksa en yakınlarımızdan ayrılırken firakın verdiği elemler hayatı bize zehir ederdi. Lakin bu musibetlerin, belaların bizzat ya da netice itibariyle hayır olduğunu sonradan idrak ediyoruz.
Tüm musibetlere, hastalıklara, belalara, afetlere, ya netice olarak ya da bizzat, hayır olması gözüyle, Allah’dan geldiği bilinci ile bakabilmeli. Bugün ise dalga dalga gelen küllüleşmiş dalalete, zulümlere sabretmek, kendini muhafaza etmek kolay değildir. Unutmayınız, “Cennet ucuz değil...” O sabırla nice büyük makamlara ulaşmak er kişinin işidir. O dava uğruna serden, yârdan, evlatdan ayrılmak her yiğidin kârı değildir.
Bu sabır imtihanı karşısında tanıdık ya da tanımadığımız kişilerin kalbimizi incitmesi durumunda, kul hakkına girmek yerine Allah’a havale etmek, sabrın mükafatını düşünmek gerekir.
Bilinmelidir ki beden hareket etmez, dil konuşmaz olduğunda, amel defteri katibi melekler konuşacak, mahkeme-i kübrada haklıya hakkı verilecektir. Bu bilinç dahi insana sonsuz huzur vermektedir.
O halde her an ve her zaman imtihan üzere olduğumuzu unutmadan, yaşadıklarımıza dünya gözüyle değil uhrevi gözle bakalım. Acı ve elim olaylara sabır gösterelim. Kararan ufuklara güneşin, karanlık gecelere sabahın, hastalıklara şifanın, musibet ve belalara nihayetin, firaklara kavuşmanın neticesinde daha güzel nimetlere gark olacağımızı unutmayalım.