"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gözü, gözün Sani-i Basîr’ine satmak

ÖMER DİNLER
05 Eylül 2011, Pazartesi
Biri vardı, dâvâsı olan biri, her türlü zorluğa, sıkıntıya göğüs gerebilen biri. Her daim dâvâm, hizmetim diyen biri. Cenâb-ı Hakk’ın kendisinden aldıklarından değil yakınmak, durmadan şükreden biri. Görmüyordu gözleri ya da biz öyle sanıyorduk... Gökyüzünde şafak yıldızı gibi parıldayan bu gözler nasıl görmezdi? Görüyordu işte, parlıyordu pırıl pırıl, karşısındaki herkese güven ve şevk vererek...


Ben hâlimden şikâyetçi değilim ki, neden benim için üzülüyorsunuz, asıl kendiniz için üzülün. Ben göreceğimi fazlasıyla gördüm zaten. Rabbim razı gelmedi belki de dışarıdaki sefaleti, günahları daha fazla görmeme, şahit olmamı istemedi belki de. Bu gözleri bunlar için vermedim ki sana ey kulum! Zaten dünyada numunesini tatmış olduğun cismanî birtakım lezzetleri sana Cennette oraya lâyık bir tarzda göstereceğim, tadacaksın da... Niçin acele edersin? O gözlerinle yapmış olduğun şükürler ve hususî yapmış olduğun ibadetlerin mükâfatlarını sana daha lezzetli bir şekilde geri vereceğim.
İnsan en ziyade alışkanlık hâline getirdiği ve dünyada nümunesini tatmış olduğu dünyevî lezzetleri Cennet’e lâyık bir tarzda görecek, tadacak. Ve lisan, göz, kulak gibi azaların ettikleri halis şükürler ve hususî ibadetlerin mükâfatları, o uzuvlara mahsus cismanî lezzetler ile verilecektir. 1
İnsan bu hakikatler karşısında gerçekten de görmeyen gözler için değil de, gören gözler için endişe ediyor. Gerçekten de kendimiz için endişelenmeli, tedirgin olmalıyız. Ben gözlerimle nelere baktım, bakıyorum ve de bakacağım? Ben de dünyevî lezzetleri Cennete lâyık bir tarzda görebilecek miyim acaba? Yoksa beni Cennet nimetlerinden mahrum edecek gözlerim mi olacak? Nelere bakıyoruz gerçekten de bu gözlerle, nelere baktım, daha da bakacağım?
Biraz kendimizi kıyas edelim, hakikatte biz kimiz, geçen zaman içinde kimler olmuşuz? Hâlen o temiz saf çocuk muyuz ya da Üstad gibi, Zübeyir Ağabey ve diğer ağabeyler gibi günahtan ve haramdan dehşetle kaçabiliyor muyuz? Yoksa bizler de mi zamana ve çevreye ayak uydurmuş ‘herkes’ gibiyiz? Bizi ayıran, farklı kılan kaidelerimize, bizi biz yapan, Nur Talebesi dedirten esaslara, köklere ne kadar bağlıyız? Biz kimiz gerçekten, aynada her gün baktığımız yüz kime ait? Gerçekten sandığımız kişiye mi, olmayı istediğimiz ya da olduğunu sandığımız kişiye mi?
Ehl-i Sünnet gibi Kur’ân ve Nur hakikatlerine müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edebilenlerden miyiz? Ya da ne kadar olmaya çalışıyoruz?
Cenâb-ı Hakk’ın bizlere bahşetmiş olduğu nimetlerin ne kadar farkındayız? Kaybetmek mi gerekiyor acaba anlamak için? Aklımızı, gözümüzü, kulağımızı, dilimizi Cenâb-ı Hakk’a satabiliyor muyuz yoksa aklın ve diğer azaların iz’ac ve tacizinden kurtulmak için, galiben ya sarhoşluğa veya eğlenceye mi kaçıyoruz?
Göz bize bahşedilen hasselerin içerisinde belki de en kıymetlisi... Ruh bu âlemi o pencere ile seyrediyor.
Gözü ve diğer azaları gerçek sahibine satabilmek, gerçekten hak ettiği değeri ve fiyatı verebilecek birine satmak... Eğer Cenâb-ı Hakk’a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan; geçici, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni’-i Basîr’ine satsan ve O'nun hesabına ve izni dairesinde çalıştırsan; o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu âlemdeki mu’cizat-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi ve şu Küre-i Arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.2
Ve daha bunlar gibi başka âletler ve azalar kıyas edilse anlaşılıyor ki, hakikaten insan Cennet’e lâyık ve oraya göre yaratılmıştır. Mü'min imanıyla Cenâb-ı Hakk’ın emanetini, O’nun namına ve izni dairesinde kullanmalıdır.
Bütün bunların ışığında ey akıl, dikkat et! Bedbaht bir âlet nerede, kâinat anahtarı nerede? Ey gözüm, güzel bak! Âdi bir kavvad nerede, kütüphane-i İlâhînin mütefennin bir nâzırı nerede? Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede, hazine-i hâssa-i Rahmet nâzırı nerede? 3
***
Yakınca bir zamana kadar aramızda olan, gözlerini çok erken Sani-i Basîr’ine satan biri tarafından çok büyük bir hakikatin farkına vardık.
Yanıldık, hem de çok... Görmek için iki çift göze ihtiyaç var sanırdık hep. Yanıldık, görmek için kalp yetermiş ondan öğrendik. Gerçekten görmeyi ve asıl gözün kalpte olduğunu, kardeşlerinin gözleriyle görebilmeyi ondan öğrendik.
Bizler de görebiliyor muyuz onun gibi kalpten, kardeşlerinin gözlerinden? Bizlere verilen bu nimetle, nelere bakıyoruz acaba; meselâ güneşin her sabah doğduğunu biliyor muyuz bizler için ve seyrediyor muyuz merak edip de? En son ne zaman izledik güneşi, yıldızları, gökyüzünü? Ne zaman seyrettiniz ağaçları, toprağı, gökyüzünde uçan kuşları, ne zaman kaldırdınız başınızı ve seyrettiniz kendinizi aynada uzun uzun? Gözleriniz, ne güzel yaratılmışlar değil mi? Yüzümüze konulmuş harikulâde eşsiz iki elmas gibi parıldıyorlar. Fark ettiniz mi, az da olsa ne kadar değerli olduklarını ve olmadıkları takdirde nasıl olacağınızı? Biraz kızarıklar galiba, çevresi de morarmış gibi, kırışıklıklar da artmış, ne zaman oldu bunlar hiç fark etmemişim... Bundan sonra bilgisayarın karşısında daha az duracağım, gecede erkenden yatmak lâzım, baksana gözlerim morarmış uykusuzluktan. Gerçekten de ne güzel yaratılmış gözlerim varmış meğer, kahverengi, masmavi ve yemyeşil... Göz kırpıyorlar bana, seninleyiz hâlâ diyorlar, gitmedik bir yere, buradayız. Şimdilik...
Gözlerini Sani-i Basîr’ine satabilen Seyfettin Ağabeyime binler rahmet...

Dipnotlar:
1- Asa-yı Musa (46), 2- Sözler (27 - 28), 3- Sözler (28).

Okunma Sayısı: 2223
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı