"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Malatya’da Asr-ı Saadet’ten kalma üç gün...

ÖMER DİNLER
30 Mayıs 2013, Perşembe
Bütün insanlığın mutluluğuna ve hidayetine vesile olduğu için, Ashabı’nın eşsiz bir şekilde dünya imtihanının nasıl verileceğini insanlığa gösterdiği için ve daha birçok hakikati, güzelliği içinde barındırdığından o çağa Asr-ı Saadet denilmiş. Asr-ı Saadet ve o saadetin gülleri Sahabeler…
Rabbim ne büyük şeref ve mutluluktur Peygamber Efendimizin (asm) tedris ve terbiyesinden geçmek, onun (asm) iltifatına mazhar olmak. Kur’ân’da isminin geçmesi ve yaşarken Cennet ile müjdelenmek! Bunlardan daha büyük mutluluk ve şeref olabilir mi?
Şüphesiz bu asrı en doğru idrak edebilen ve Ashab’ın saadetini bir nebze de olsa yaşayabilen Risale-i Nur Talebeleri ve hizmetkârlarıdır. Çünkü Ashab’ın bunca fazilete mazhar olması; imanlarının, ahlâklarının, fedakârlıklarının, sadakatlerinin, ilk olup önde gitmelerinin sebebi dünyanın—fani cihetiyle—umurlarında dahi olmamasıdır. Risâle-i Nur’un mesleğinin Sahabe mesleği olması kuvvetle bu düstur ve hakikatlere işaret ediyor. Çünkü Nur Talebeleri ve hizmetkârları için Asr-ı Saadet sadece övünme vesilesi değil, örnek alınan ve öyle olunmaya çalışılan bir vecibe olmuştur her zaman. Peygamber Efendimizin (asm) dediği gibi “İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenler, sonra da onları takip edenlerdir.” Nurun hizmetkârları da Asr-ı Saadet’teki Sahabelerin mesleğini devam ettiriyor, onların izinden gidiyor.
İşte bizler bu hafta insanlığın en hayırlıları olan Sahabelerin mesleğini devam ettiren, Türkiye’nin dört bir yanındaki vakıf ağabeylerimizin 6 ayda bir yaptıkları buluşmanın bu aykini Malatya da gerçekleştirdik. Dünyalıkların umurlarında dahi olmadığı, tek gayeleri iman ve Kur’ân hizmeti olan bu ağabeylerimiz ile birlikte Ashabın Saadetini tattık Malatya’da. Tabiî bizde daha aylar öncesinde bu buluşmanın heyecan ve sevinci başlamış, hummalı bir hazırlığa girişilmişti. Çünkü ilk defa bu kadar değerli misafirleri olacaktı Malatya’nın. Elhamdülillah o gün geldi, dört bir yandan da misafirlerimiz gelmeye başladı. Yol yorgunluğu denilmeden hasbihal edildi, kahvaltıdan sonra program Risale-i Nur Talebelerinin olmazsa olmaz iki adımı olan istişare etmek ve okumak ile başladı. Zübeyir Ağabeyin “Okumazsam yanlış yaparım kardeşim” sözünü düstur ederek bizler de hata yapmamak için okumayla başladık programa. Mahalli hizmetlerin, yaz faaliyetlerinin, neşriyatımızın ve daha birçok hizmeti meselesinin konuşulup istişare edildiği programımızı müzakereli dersler ile taçlandırdık. Akşamları yapılan sunumlar ve sohbet halkaları ile de kendimizi geliştirmek ve sorunlarımızın çözümleri için fikir alış verişinde bulunduk. Tabiî bu esnada bizlerin her türlü ihtiyacını gidermek için yanı başımızdan ayrılmayan, içten Yusufi, dıştan İbrahimi olan Malatyalı liseli kardeşlerimizin de hakkını unutmamak gerek. Cenâb-ı Hak hepsinden ebeden razı olsun.
Malatya’da Risale-i Nur hizmetlerinin başlamasına büyük katkıları olmuş, Üstad Hazretlerinin bütün talebelerini evinde ağırlamış, Bekir Berk Ağabeyin iki kez idamdan kurtulmasına vesile olduğu, Nurun ihlâslı kahramanı Celâl Yalçın Ağabeyimizden de Cenâb-ı Hak ebeden razı olsun. İlerlemiş yaşına rağmen biz gençleri utandıracak şevk ve coşku dolu tavırlarıyla, dersleriyle ve anlattığı hatıralar ile programımıza apayrı bir renk kattı.
***
Bu ağabeylerimize baktığımda yüzlerinde tek bir ifade fark ediyorum hep; “mutluluk”. Belki birçok sıkıntı ve dertleri var ancak yinede en çok bu esnada mutlular. Fakat bu mutluluk bizim bildiğimiz sıradan mutluluk değil. Meselâ bir eşyadan, maldan, paradan aldığımız mutluluk değil bu. Başka bir mutluluk var burada, tarifi mümkün olmayan, Asr-ı Saadet mutluluğu… Abdullah ibni Huzâfe’nin (ra) mutluluğu gibi… Hani Hz. Peygamber (asm) İran hükümdarını İslâm’a dâvet eden bir mektup yazmıştı da bunu kendisiyle Kisra’ya göndermişti. Abdullah ibni Huzâfe, Müslüman oluncaya kadar kardeşi Kays ile birlikte deve çobanlığı yapmıştı. Resûlullah’ın (asm) mektubunu alıp, Sâsânîlerin o ihtişamı dillere destan sarayına varmış; süslü kapılardan, altın avizeli salonlardan geçmiş, mücevherlerle donanmış tahtındaki Kisra’nın karşısına dikilip der ki: “Ey Kisra! Seni Allah’a kul olmaya dâvet ediyorum!”
Çulsuz bir Müslümanın koca bir Kisraya yol göstermesi olacak iş midir? Hiddetinden köpüren İran hükümdarı Resûlullah’ın (asm) mektubunu okumadan yırtmıştı.
Abdullah İbni Huzâfe, Kisra’nın zavallılığına acımış; deve çobanlığını dert etmeden, Kisra’nın yerinde olmadığına samimiyetle şükretmişti. İşte sanki bu şükür, bu huzur ve mutluluk vardı herkeste.
***
Programda uygun vakitler bulduğumuzda Malatya’da müsait beldeleri de geziyoruz ağabeylerimizle. Mayamız muhabbet ve çayla yoğrulmuş bir kere, müsait zamanlarda muhabbeti ve çayı ihmal etmiyoruz hiç... Merkezde Cahiliye döneminden kalma, hatta o dönemkilerden kat ve kat büyük putlar... Cahiliye safından çıkarmayız sizi diyorlar bize. Ancak bugün cahiliye döneminden kalma putların gölgeleri ışığımızı kapatamadı, güneşimize engel olamadı çok şükür.
***
Programımızı Malatyalı ağabeylerimizin hazırladığı Darende pikniği ile sonlandırıyoruz. Ancak bu öyle kolay unutulacak bir piknik olmuyor. Hepimizi kendine hayran bırakıyor Darende.  Darende, Malatya’nın merkezine bir buçuk saat mesafede bulunan bir ilçesi. Somuncu Baba’nın Türbesi de burada bulunuyor. Sadece o değil daha birçok mübarek şahsın türbeleri de burada. Darende’de Millî eğitim bakanı Necati Tarak ve vakıftaki ağabeylerimiz karşılıyor bizleri. Bu mübarek yerleri tek tek geziyoruz ağabeyimizin rehberliğinde. Ve son olarak kanyon vadisine gidiyoruz ki ben mutlaka bir kere daha gideceğim, muhteşem bir manzara bizleri karşılıyor. Hepimiz bu manzara karşısında adeta büyüleniyoruz. Ve tefekkür vakti başlıyor. Vadinin sonuna doğru bir yandan tefekkür ederek, bir yandan da hatıra fotoğrafları çekinerek ilerliyoruz. Ağabeylerimiz kanyon üzerinde bulunan restoranda bizlere balık ziyafeti çektiriyorlar. Gözlerimiz doymuştu, midelerimiz de doyunca keyfimize diyecek yok tabi. Tam çay olsa da içsek diyordum ki, çaylarımız da geliyor. Ağabeylerimizin gösterecek manzaraları bitmemiş ki, “İkinci çaylarımızı daha güzel bir yerde içelim kardeşler” dediler ve kanyona kaldığımız yerden devam ettik. Ne bilelim daha hiçbir şey görmediğimizi. Dağların arasından akan kocaman, uzun, berrak bir şelâle... Çoğumuzun sadece tablolarda gördüğü cinsten. Hemen karşısında da çay bahçesi. Tabiî şelâlenin bu ihtişamı bizlere çayları unutturdu. Ve başladık tekrardan tefekküre. Lâkin bu seferki tefekkür biraz ıslak oldu, İsmail Abi sağolsun kuru bir yer bırakmadı üzerimde, ben de şelâle ıslatıyor diyorum. Ben de boş durmadım tabiî ki, başka kardeşleri ıslattım. Biz çocuklar gibi şelâlede oynamaya dalmışken karşı tarafta ellerinde çaylarıyla bizi seyreden ağabeyleri ancak fark ettik ve tekrar büyüyüp, kurumak ve sıcak bir çay içmek için yanlarına gittik. Programımızın son durağı da burası oldu. Şelâle önünde çekilen fotoğraf ile programımızı sonlandırdık.
Ağabeylerimiz ile vedalaştıktan sonra otobüs ile dönüş yolculuğumuz başladı. Gerçi bir grup ağabeyimizin yarı yolda dayanamayıp indikleri ve tekrardan gidip rafting yaptıkları, havuza girdiklerine dair söylentiler dolanıyor. “Helâl dairesi keyfe kâfidir” denilmemiş boşuna. Hakikaten öyle son derece keyfiyetli bir program oldu. Başta Malatya Cemaati olmak üzere Mahmut Gültekin, Hüseyin Gültekin, Celâl Yalçın, Hatem ve Ramazan Levent Ağabeylere, Darende’deki ağabey ve kardeşlerimize, programı organize eden, düzenleyen, iştirak eden vakıf ağabeylerimize bir kez daha teşekkür ederiz. Cenâb-ı Hak her daim Kâmillerle beraber olmayı cümlemize nasip etsin. Âmin.. Duâ ile…
Okunma Sayısı: 1794
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı