Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

AYET

Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, yapmadıkları birşey sebebiyle eziyet edenler de büyük bir iftirâyı ve ap açık bir günahı üzerlerine almışlardır.

Ahzâb Sûresi: 58

12.06.2006


HADİS

İktisad edeni Allah zengin eder, israf edeni Allah fakir kılar, tevâzu göstereni Allah yükseltir, zulmedeni Allah parçalar.

Câmiü’s-Sağir, c. 3, No: 3589

12.06.2006


Kâinatı hiddete getiren günahlar

Bir kardeşimiz, kusurunu görmediği münasebetiyle, onu ikaz için yazılmış ince bir meseledir. Belki size faydası olur, diye yazdık.

Bir zaman, evliya-yı azimeden, nefs-i emmâresinden kurtulanlardan birkaç zattan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmâreden şekvâlarını gördüm. Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmârenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve âsab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmârenin son tahassungâhı bulunan ve nefs-i emmâreyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi ahir ömre kadar devam ettiren bir manevî nefs-i emmâreyi gördüm. Ve anladım ki, o mübarek zatlar, hakikî nefs-i emmâreden değil, belki mecazî bir nefs-i emmâreden şekvâ etmişler. Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbanî dahi bu mecazî nefs-i emmâreden haber veriyor.

Bu ikinci nefs-i emmârede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki onlarla ıslah olsun ve kusurunu anlasın. Yalnız tokatlar ve elemlerle nefret edip, veya tam bir fedailiğe her hissini maksadına feda etsin. Ve Risâle-i Nur’un erkânları gibi, her şeyini, enaniyetini bıraksın.

Bu acip asırda dehşetli bir aşılamak ve şırıngayla hem hakikî, hem mecazî iki nefs-i emmâre ittifak edip öyle seyyiata, öyle günahlara severek giriyor; kâinatı hiddete getiriyor. Hatta kendim, bir dakika zarfında, yirmi paralık bir sıkıntıyla, altmış liralık bir haseneye tercih etmeye çalıştım.

Hem on dakika zarfında, büyük bir mücahede-i manevide, benim cephemde, kırk ikilik bir top gibi düşmanlarıma atıp yol açtığı halde, o iki nefs-i emmârenin, muvakkat bir gaflet fırsatında, hodgâmlık ve meyl-i tefevvuk gibi gayet zulümlü ve zulümatlı hissiyle, büyük bir şükür ve teşekkür yerine, “Niçin ben atmadım?” diye, en çirkin bir riya ve rekabet damarını hissettim. Cenâb-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, Risâle-i Nur ve bilhassa İhlâs Risâleleri, o iki nefsin bütün desâisini izale ve onların açtığı yaraları tedavi ettiği gibi, o bir dakika ve on dakikadaki hâletleri birden izale etti. Ve mânevî bir istiğfar olan kusurumu bildim. O hatanın muaccel cezası olan içindeki elemden ve azaptan kurtuldum.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.

Kastamonu Lâhikası, s. 181

Lügatçe:

ahlâk-ı seyyie: Kötü ahlâk.

desais: Desiseler, aldatmacalar.

evliya-yı azime: Büyük evliya.

halita: Karışım, karma.

hodgâmlık: Kendini beğenmişlik, bencillik.

idame: Devam ettirme.

meyl-i tefevvuk: Kendini başkalarından üstün görme meyli.

muaccel: Peşin, hemen verilen.

mücahede-i nefsiye: Nefisle olan cihad.

nefs-i emmâre: Kötülüğü emreden nefis.

şekvâ: Şikâyet.

tahassungâh: Sığınılacak yer.

tezkiye: Temizleme, terbiye etme.

vazife-i seyyie: Kötü vazife, kötülük vazifesi.

Bediüzzaman Said NURSİ

12.06.2006


Bir mektup

1953 yılı Ramazan’ını İstanbul’da geçiren Said Nursî, zaman zaman Draman’da misafireten kaldığı evden çıkar, bazan üniversiteli talebeleriyle, bazan da yalnız olarak İstanbul’un çeşitli semtlerini gezerdi.

Hayatın gerçeklerini bizzat gören ve yaşayan, Allah’ın lütfu olan medenî terakkilerin ve icatların kötüye kullanılmasına şahit olarak üzülen Bediüzzaman, o yılın Ramazan Bayramında (12 Haziran 1953) talebelerine hitaben şöyle bir mektub yazar:

“Bismihî, sübhanehû. Esselâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühu ebeden dâimâ.

“Aziz, sıddık kardeşlerim,

“Evvelâ: Hem geçmiş, hem gelecek, hem maddî, hem mânevî bayramlarınızı ve mübarek gecelerinizi bütün ruh u canımla tebrik ve ettiğiniz ibadet ve duâların makbuliyetini rahmet-i İlâhiyeden bütün ruh u canımızla niyaz edip, isteyip, o mübarek duâlara âmin deriz.

“Saniyen: Hem çok defa mânevî, hem çok cihetlerden ehemmiyetli iki suallerine mahrem cevap vermeye mecbur oldum.

“Birinci Sualleri: Niçin eskiden Hürriyetin başında siyasetle hararetle meşgul oluyordun, bu kırk seneye yakındır ki bütün bütün terk ettin?

“Elcevap: Siyaset-i beşeriyenin en esaslı bir kanun-u esasîsi olan, ‘Selâmet-i millet için fertler feda edilir. Cemaatin selâmeti için eşhas kurban edilir. Vatan için herşey feda edilir’ diye, bütün nev-i beşerdeki şimdiye kadar dehşetli cinayetler bu kanunun su-i istimalinden neş’et ettiğini kat’iyen bildim. “Bu kanun-u esasî-yi beşeriye, bir hadd-i muayyenesi olmadığı için çok su-i istimale yol açmış. İki Harb-i Umumî, bu gaddar kanun-u esasînin su-i istimalinden çıkıp bin sene beşerin terakkiyatını zîr ü zeber ettiği gibi, on câni yüzünden doksan mâsumun mahvına fetva verdi. Bir menfaat-i umumî perdesi altında şahsî garazlar, bir câni yüzünden bir kasabayı harap etti. Risâle-i Nur bu hakikati bazı mecmua ve müdafaatta ispat ettiği için onlara havale ediyorum.

“İşte, beşeriyet siyasetlerinin bu gaddar kanun-u esasîsine karşı, Arş-ı Âzamdan gelen Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyandaki bu gelen kanun-u esasîyi buldum. O kanunu da şu âyet ifade ediyor: “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” (En’âm Sûresi, 6: 164) “Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide Sûresi: 32.) Yani, bu iki âyet, bu esası ders veriyor ki: “Bir adamın cinayetiyle başkalar mes’ul olmaz. Hem bir mâsum, rızası olmadan, bütün insana da feda edilmez-kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık bir şehadettir ki, o başka meseledir” diye, hakikî adalet-i beşeriyeyi te’sis ediyor. Bunun tafsilâtını da Risâle-i Nur’a havale ediyorum.”

(Mektubun tamamını,

Emirdağ Lâhikası’nın 333-335.

sayfalarında bulabilirsiniz.)

12.06.2006


“Siz umum düşmanlarınıza galebe edeceksiniz!”

İşte, nakl-i sahih-i kati ile, Ashabına haber vermiş ki: “Siz umum düşmanlarınıza galebe edeceksiniz. Hem feth-i Mekke, hem feth-i Hayber, hem feth-i Şam, hem feth-i Irak, hem feth-i İran, hem feth-i Beytü’l-Makdise muvaffak olacaksınız. Hem o zamanın en büyük devletleri olan İran ve Rum padişahlarının hazinelerini beyninizde taksim edeceksiniz.” Haber vermiş. Hem “Tahminim böyle” veya “Zannederim” dememiş. Belki, görür gibi katî ihbar etmiş, haber verdiği gibi çıkmış. Halbuki haber verdiği vakit, hicrete mecbur olmuş, Sahabeleri az, Medine etrafı ve bütün dünya düşmandı.

Mektûbât, s. 101

12.06.2006


Cevşenü'l Kebir'den

Bizim adımıza Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı lâyık ve müstehâk olduğu şeylerle mükâfatlandır. Gözümüzü açıp kapayıncaya kadar bizi ne nefsimize, ne de yaratıklarından hiçbirine havâle etme! İşlerimizi ıslâh edip, yoluna koy! Bizi, hiç zâil olmayan ilim ve siyânetinle himâye eyle! Ayrı yaşanamayan desteğinle bizleri muhâfaza eyle, ey celâl ve ikram sahibi!

Bizden ve bu isimleri üzerinde taşıyan kimselerden cin, insan ve şeytanlardan gelecek âfetleri, yer sarsıntılarını ve Allah korkusundan meydana gelen dağ parçalanışlarını, tâun ve vebâ musîbetini, kem gözleri, vücut ağrılarını ve diğer felâketleri def eyle! Bizi bütün şer ve kötülüklerden muhâfaza et. Rahmetinle bize dünyada ve âhirette selâmet, âfiyet ve hayır nasib eyle, ey merhametlilerin en merhametlisi!

Allah, Efendimiz Hazret-i Muhammed’e (a.s.m.), onun âl ve Ashâbına salât ve selâm eylesin!

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun!

12.06.2006


Başkalarını affedin ama nefsinizi asla!

* Başkalarını sık sık affedin, fakat kendinizi ve nefsinizi asla.

* Rıfk, mülâyemet, nezaketle muamele. Bunun zıddı huşûnet ve sertliktir. Rıfktan mahrum olan, hayırlardan mahrum bulunur.

* Mü’mine eziyet haramdır.

* Lütuf; güzellik, tevazu ve mahviyetle, gönül alarak yapılan muameledir. Temiz kalplilik ve yüksek insanlık hislerinin eseridir.

* Allah, yumuşak huylu, din kardeşlerine şefkat ve merhamet eden kulu sever.

12.06.2006


Bürhan-ı limmî, bürhan-ı innî

Ateşin dumana olan delâleti gibi, müessirden esere yapılan istidlâle “bürhan-ı limmî” denildiği gibi; dumanın ateşe olan delâleti gibi eserden müessire olan istidlâle de “bürhan-ı innî” denir. Burhan-ı innî, şüphelerden daha sâlimdir.

İşârâtü’l-İcâz, s. 143

12.06.2006


Zulme dur diyen veli padişah

Mihenk

“Sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma.”

Bedîüzzaman Saîd Nursî, Mesnevî-i Nûriye, s. 128

Akkoyunlu devletinin dağılmasını fırsat bilen Şah İsmail, etrafına topladığı müridleri ile Şirvan’a saldırdı. Halkı kılıçtan geçirdi. Ehl-i Sünnet âlimlerini öldürdü. Müslümanların mallarına, kadınlarına ve kızlarına saldırdı. Ashab-ı Kiram’a dil uzatıp sövmeye başladı.

Bunu haber alan Yavuz Sultan Selim Han, 1514 yılında Şah İsmail’in üzerine yürüdü. Bu günlerde, Akkoyunlu devletinin saray hafızlarından Hafız Mehmed Efendi Tebriz’de büyük âlim Molla Kemaleddin-i Erdebilî’nin talebesi bulunuyordu.

Hafız Mehmed’in oğlu Hasan Can anlatıyor:

Bir gün ikindi namazından sonra Şeyh Erdebilî Hazretleri babamı çağırdı ve dedi ki:

“Cenab-ı Hak sizi ve evladınızı bu büyük belâdan koruyacaktır. Çünkü sizler Hâfız-ı Kur’ân’sınız.”

Babam:

“Osmanlı Sultanı bu ülkeye ayak basmak üzeredir. Bu işin sonu nereye varır?” diye sordu. Şeyh:

“Bu gelen Sultan öyle bir zâttır ki, kendi-liğinden buralara gelmez. Şah İsmail denen bedbahtı cezalandırmak için Cenâb-ı Allah tarafından memur edilmiştir. Bütün evliyanın duâları ve himmetleri onunladır. Kendisi dahî makam sahibi bir velîdir” dedi.

Babam:

“Demek Şah İsmail mağlup olacaktır. Öyle mi?” diye sordu. Şeyh:

“Mağlup olacak, bozguna uğrayacaktır. Lâkin Şah İsmail kaçıp kurtulacaktır” dedi.

Netice Şeyh Kemaleddin-i Erdebilî’nin bildirdiği gibi oldu. Yavuz Sultan Selim Çaldıran’da Şah İsmail’i yendi. Şah İsmail perişan vaziyette, tacını ve tahtını bırakarak ortalıktan kayboldu.

(Evl. Ans. 7/20)

Süleyman KÖSMENE

12.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004