Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Ey îmân edenler! Mûsâ'ya eziyet edenler gibi siz de Peygamberinize (asm) eziyet etmeyin. Allah, Mûsâ'yı onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah katında yüksek bir makam sahibiydi.

Ahzâb Sûresi: 69

22.06.2006


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Kim bir ilmi öğrenmek için yolculuğa çıkarsa, henüz adımını atmadan günahları bağışlanır.

Câmiü’s-Sağir, c. 3, No: 3602

22.06.2006


‘Kabrimi bir iki talebemden başkası bilmesin’

Üstadımız izzet-i ilmiyeyi muhafaza için eski zamandan beri en büyük reislere tezellül etmedi. Hem halkların hediyesini kabul etmiyordu. Şimdi ise Üstadımız hem zayıf olduğu halde, ehl-i ilme bir mahzuru olmayan hediyeyi ise hastalıkla alamıyor. Hattâ biz hizmetkârlarından dahi en küçük birşeyi mukabelesiz yiyemiyor. Yese hasta oluyor. Bu hâleti, hiçbir şeye âlet olmayan Risale-i Nur’daki âzamî ihlâsın muhafazası için, bir hastalık sûretini aldı ve hastalıkla bu kaidesini bozmaktan men ediliyor îtikadındayız. Hattâ Risale-i Nur’un her tarafta neşir ve intişarının büyük bir bayramı münasebetiyle ehl-i ilme lâzım olan musafaha ve sohbet etmekten ve bu mübarek bayramda da en has talebeleri ve kardeşleriyle musafaha ve sohbetten ve ona bakmaktan da şiddetle sıkılıp âzamî ihlâsın muhafazası için bir hastalık hâleti alarak men edildiği ona ihtar edildi. Hattâ bizler gördük ki, bu mübarek bayramda şiddetli hastalığı için talebelerine dedi: “Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.”

Biz de Üstadımızdan sorduk:

“Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binaen kabrinizi ziyaret etmeyi men ediyorsunuz?”

Cevaben Üstadımız dedi ki:

“Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki firavunların dünyevî şan ve şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik, verdiği gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarları, mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismiyle tamamen kendilerine çevirtmeleri ve uhrevî istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiş olmaları ile, eski zamandaki lillâh için ziyarete mukabil, ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dünyevî şan ve şerefine ziyade ehemmiyet verir. Öyle ziyaret ediyorlar. Ben de Risale-i Nur’daki âzamî ihlâsı kırmamak için ve o ihlâsın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum. Hem şarkta, hem garpta, hem kim olursa olsun, okudukları Fatihalar o ruha gider.

“Dünyada beni sohbetten men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu sûretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle men etmeye mecbur edecek” dedi.

Hizmetinde bulunan talebeleri

Emirdağ Lâhikası, s. 420

22.06.2006


Mâbûd

Allah (c.c.), Mâbûd’dur. Yani kendisine ibâdet edilen, çok sevilen, çok istenen, tapılmaya lâyık olan, tapılan, kulluk yapılan, itaat edilen, emirlerine boyun eğilen, sözü ve kelâmı dinlenen Mâbud-u Bilhak Cenâb-ı Haktır.

Peygamber Efendimizden (a.s.m.) rivâyet edilen Mâbud ismi, Kur’ân’da fiil ve emir sîgası halinde gelmiştir. “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibâdet edin”1 buyuran Cenab-ı Hak, bir diğer âyette, “Allah’a ibâdet edin. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın”2 buyurmakta; diğer bir âyette ise, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) inkârcılara şöyle seslenmesi istenmektedir: “Ben sizin taptıklarınıza tapmam! Benim ibâdet ettiğime de siz ibâdet etmezsiniz! Ben sizin taptıklarınıza tapıcı da değilim! Benim ibâdet ettiğime de siz ibâdet edici değilsiniz!”3

Cenâb-ı Hakkın ve Mâbud-u Bilhakkın, insanı şu kâinat içinde mutlak rubûbiyetine karşı en ehemmiyetli bir kul sûretinde yarattığını vurgulayan Bedîüzzaman, namazın hakikatının sırf bir rahmet ve Mâbud-u Cemîl-i Zülcelâlin huzuruna kabul edilmek olduğunu, hakîkî Mâbudun yalnız Allah olduğunu; çünkü, insanı yaratanın, îcât edip terbiye edenin Ondan başkası olmadığını, Mâbudunun da ancak O olabileceğini, kâinattaki bütün varlıklarda görünen mutlak itaat ve umûmî ibâdetlerin çok net biçimde Mâbud-u Mutlakı gösterdiğini beyan eder.

Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, bayramlarda ve Cuma cemaatlerinde mü’minler toplu bir halde Mâbud-u Ezelînin muhteşem hitabına, hadsiz kalplerden ve dillerden çıkan seslerle, duâlarla ve zikirlerle mukabele ediyorlar. O sesler bir birine yardım edip ittifak ederek öyle geniş bir sûrette Mâbud-u Ezelînin ulûhiyetine karşı bir ubûdiyet gösteriyorlar ki, güyâ yeryüzü tümüyle o zikri söylüyor, o duâyı ediyor ve tüm içindekilerle namaz kılıyor ve etrâfıyla semâvât ötesinden izzet ve azametle nâzil olan, “Namaz kılınız!”4 emrine boyun eğiyor. İnsan kâinatın tüm zerrelerini tevâzu içinde tespih tanesi yapıp Mâbudunu zikrediyor. Bazen kâinatı da az görüyor ve Cennetin zerreleri ile zikretmek istiyor.

Hayat sahibi olsun olmasın, her şeyin tam bir itaat ve intizam ile vazife sûretinde ubûdiyetleri bulunduğunu beyan eden Bedîüzzaman, Mâbud-u Bilhakkın her bir varlığı muhtelif hizmetlerde görevlendirmek sûretiyle ibâdete sevk ettiğini belirtir.

Allah’ın emirlerini yapmak ve nehiylerinden sakınmaktan ibâret olan ibâdetin, kul ile Mâbud arasında en yüksek bir bağ ve en latîf bir bağlılık olduğunu ve bu bağlılığın insanın en yüksek fazileti, mükemmelliği olduğunu beyan eden Bedîüzzaman, bu ibâdet bağının insan rûhuna yüksek değerler kazandırdığını, istidatlarını geliştirdiğini ve zenginleştirdiğini, kararlarını iyiliğe doğru yönlendirdiğini ve kötü emellerden arındırdığını, emellerini gerçekleştirdiğini, fikirlerine istikâmet verdiğini, tüm isteklerini ve öfkelerini had altına aldığını, dış ve iç duygularını kirleten tabiat paslarını sildiğini ve insanı Mâbud-u Bilhakkın belirlediği kemâlâtına eriştirdiğini kaydeder.

(Risâle-i Nur’da Esma-i Hüsna)

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi: 21 2- Nisa Sûresi: 36

3- Kâfirûn Sûresi: 2-6 4- Rum Sûresi: 31

22.06.2006


Necâşî’nin vefatını haber vermesi

Hem, nakl-i sahih-i kati ile, imana gelen Habeş Meliki olan Necâşî hicretin yedinci senesinde vefat ettiği gün Ashabına haber vermiş, hattâ cenaze namazını kılmış. Bir hafta sonra cevap geldi ki, aynı günde vefat etmiş.

Hem, nakl-i sahih-i kati ile, Ciharyâr-ı Güzîn ile beraber Uhud veya Hira Dağının başında iken dağ titredi, zelzelelendi. Dağa ferman etti ki: “Sâkin ol! Zira senin üstünde bir peygamber, bir sıddık ve iki de şehid vardır” deyip, Hazret-i Ömer ve Osman ve Ali’nin şehid olacaklarını haber vermiş. Haber verdiği gibi çıkmış. Mektûbât, s. 104

22.06.2006


Evrâd-ı Kudsiye'den

61. Allah’ım, âni kıtlıklardan ve bilinen yangınlardan Sana sığınırız.

62. Din düşmanlığından, gafletten, rahata düşkünlükten, hakkı kabul etmemekten ve helâk edici gizli felâketlerden Sana sığınırız.

63. Allah’ım, bize, Sana isyan sayılan şeylerden ayıracak korkunu, Cennetine koyacak ve oraya ulaştıracak ibâdetini, dünya ve âhiret musibetlerini hafifleştirecek kuvvetli îmânı nasib eyle.

64. Bizi en hayırlı kullarınla birlikte haşret. Kulaklarımız, gözlerimiz ve kuvvetimizle bize hayat vereceğin şeyler almamızı ihsan et. Bu kazanacağımız hayırlı şeyleri arkamızdan bize vâris kıl. Bize zulmedenlerden intikamımızı al. Bize düşmanlık edenlere karşı bize yardım et. Günahlarımızı affet. Belâ ve musibetlerimizi def eyle. Hastalarımıza şifâ ver. Gönüllerimizi nurlandır. İhtiyaçlarımızı yerine getir. Ecdat ve evlâtlarımıza merhamet et. Allah’ım, şu geçici dünyayı en büyük kaygımız ve ilmimizin son hedefi kılma. Bize dinî ve dünyevî musibetler verme. Günahlarımız yüzünden, bize merhamet etmeyecekleri başımıza musallat etme. Bize rızık ver. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.

22.06.2006


Zübeyir Gündüzalp'in Kaleminden

Başkalarını büyük, kendini küçük görmek

Alçakların yaptığı gibi din ve dâvâdaki kardeşlerine hakaret gözüyle bakma, onları küçük görme; onları büyük, kendini küçük gör. Eğer yaşlı isen iman ve İslâmiyet davasında çalışan, Nur Risâleleriyle nurlanan gençleri, yaşı küçük ruhu büyük bil. Bu güzel ahlâk, ne güzel ahlâk...

Merhametsizliğin bir alâmeti, nisyan-ı nefisle (kendi nefsini unutarak) kendi kusurlarını unutmakla din kardeşlerinin her birinde bir kusur bulmak, onlara karşı sevgisini ve merhametini kaybederek tenkit gözlüğünü takınmaktır. Kendi kusurlarına, yakını uzaklaştırıcı, sisli gösterici âletle bakıp, din kardeşlerinin kusurlarına ise, mikroskopla bakmaktır. Kendi kusurlarını gören, kardeşlerininkini örten, kendi kabahatini büyük, din ve dava kardeşinin kabahatini küçük gören, hattâ göremeyen Müslümanlar, Allah ve Resûlullahın rahmet ve mağfiretine nail olan, yüksek ahlâklı, yüksek seciyeli Müslümanlardır. Ehl-i iman nişanını taşıyan dindarlardır. Öyle fertlerden müteşekkil azlar çoktur, küçükler büyüktür, zayıflar kuvvetlidir.

22.06.2006


BİR KISSA, BİN HİSSE

Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor:

Peygamber Efendimiz’e (asm):

“Ya Resulallah! Biz seni gördüğümüz zaman kalbimiz yumuşar ve ahiret adamı olup çıkarız. Senden ayrıldığımızda dünya sevgisi ve çoluk çocuk kaygısı kalbimizi katılaştırır” dedik.

Peygamber Efendimiz (asm):

“Eğer siz yanımda olduğunuz zamanki halinizle devam etseydiniz, melekler sizinle el sıkışır ve sizi evinizde ziyaret ederlerdi. Ve eğer siz günah işlemeseydiniz, Cenâb-ı Allah kendilerini affetmek için günah işleyen başkalarını yaratırdı. Onlar günah işlerler ve Allah’tan af isterlerdi, Allah da onları affederdi” buyurdu.

Biz:

“Ya Resulallah! Bize Cenneti tarif eder misiniz? Cennetin taşı ve toprağı nasıldır?” dedik.

Peygamber Efendimiz (asm):

“Cennetin binalarının bir tuğlası altın, bir tuğlası gümüştür. Harcı güzel kokulu misktir. Taşları elmas ve yakuttur. Toprağı safrandır. Ona giren kimse için artık mutsuzluk yoktur. Ölüm yoktur. Onun gençliği yıpranmaz, elbisesi çürümez. Üç çeşit insan vardır ki, duaları reddolunmaz: 1- Adaletten ayrılmayan devlet adamı. 2- Henüz orucunu açmayan oruçlu. 3- Mazlumun duası. Mazlumun duası bulutların üstüne çıkar da, ona gök kapıları açılır. Cenâb-ı Allah ona:

“İzzetimle kasem ederim ki, er geç sana yardım edeceğim” buyurur.

(İbn-i Kesir Tefsiri, 4/49)

Süleyman KÖSMENE

22.06.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004