Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Canan KARAKAŞ

Hayatımda hiç ‘of’ demedim

* Aileler daha çok, çocuklarının eğitimi konusunda yol gösterirken, biraz da baskı oluşturarak meselâ; doktor, öğretmen ol diye tavsiyelerde bulunurlar. Siz böyle bir şey yaşamadınız mı?

İlk dönem ben de yaşadım onu. Babam televizyonlarda sanat camiasının o kadar yanlışlıklarını gördüğü için belki de, “Sen bu istikrarsız camia içinde ekmek kazanacağını mı zannediyorsun?” dedi. Oğlum, öğretmen ya da doktor olsun gibi düşünceleri vardı. Ta ki, iş arkadaşlarının “Sen bu çocuğa böyle söylüyorsun, ama İstanbul’un sayılı üniversitelerinden birini kazanmış, eğitim görüyor. Bu büyük bir başarıdır. Özellikle bu çocuğa destek olman gerekiyor” diye fikir vermelerine kadar…

Baba yüreğidir ben ona da hak veriyorum. Sonuçta çocuğunun kötü bir camiaya girmesini de istemez elbette. Ben televizyonda izlerken şaşıyorum, “Bunların anneleri babaları izlerken ne düşünüyorlar?” Allah bizden uzak tutsun. Sonuçta bir aile kültürü almış insanlara zor geliyor. Sonuç olarak, ben ailemin aynası olmaya çalışıyorum. Şu anki gidişattan çok memnunum.

* Hasret Türküsü çıktı. Nasıl memnun musunuz satışlarından?

Şu an istediğimiz rakamda değiliz, on binlerde satışımız. Bunu saklamaya gerek yok. Birinci albümde istediğimiz satışa ulaşamadık. O albümde amaçladığımız rakam şu an ikinci albümde oldu. Ancak Hasret Türküsü için hedeflediğimiz rakam bu değil. Hasret Türküsü’ne çok masraf yapıldı. Şimdi Samanyolu Televizyonu’nda yaptığımız programla inşallah istediğimiz rakama ulaşacağımızı düşünüyorum. Yine konserler var önümüzdeki günlerde. İmza günleriyle de Hasret Türküsü daha çok duyulacak.

* Üçüncü albümün repertuarı oluşmaya başladı mı?

Evet tabiî. Geçtiğimiz Kutlu Doğum Haftası’nda Yunus Emre’nin Peygamber Efendimize yazmış olduğu şiirini bestelemiştim. O ilâhî formatındaki türküyü kesinlikle okumak istiyorum albümümde. İnsanlar çok beğendiler ve gelen tekliflerden biriydi.

* Darende’ye Somuncu Baba Etkinlikleri dolayısıyla gittiniz. Orada verdiğiniz konserde de Darende için bir beste yaptınız. Nasıl oldu bir gecede bu beste?

Şimdi o da çok ilginçti. Bedirhan Bey’e otelde diyorlar ki: “Darende ile ilgili bir söz yazar mısınız?” Ben de otelde aynı şekilde, aldım bağlamamı elime yaptım besteyi. Belki de oranın maneviyatından kaynaklanıyor.

* Bu besteyi dealbümünüze almayı düşünür müsünüz?

Belki de dördüncü albümde neden olmasın… Çünkü ben çok haz aldım oradaki insanlarla tanışmaktan. Anadolu insanının yüreği bambaşka gerçekten. İstanbul’a çok pozitif duygularla döndük. Gidip Darende’de Somuncu Baba’da namaz kılmak, onu ziyaret edebilmek herkese nasip olacak şeyler değil. Bize sabah namazı kılmak bile nasip oldu çok şükür.

* Gökmen müzik dışında neler yapar?

Aslına bakarsanız müzik dışında çok farklı bir şey yapamıyorum. Moral Fm’de bir radyo programım var Sezgiler adında. Pazar günleri de Samanyolu’ndaki Hasret Türküsü programımız var. Okul açıldığında okula da vakit ayırıyorum. Çok fazla bir zaman kalmıyor açıkçası farklı bir şeyler yapmaya. Yüzmeyi çok seviyorum bir de.

* Hasret Türküsü Programı için şunu söylemiştiniz: “Ben daha çok tanınmamış yüzleri konuk alıyorum.” Niçin?

Bu benim ve Samanyolu’nun ilkesi aslında ve çok mantıklı bir davranış. Bu piyasada sekiz senedir Gökmen var, ama bir düşündüğüm zaman kimsenin bize önayak olmadığını görüyorum. Hep geri planda kaldık. Hâlâ da bir çok sanatçı arkadaşımız var halk müziği programı yapan. Ancak biz Türk Halk Müziği sanatçısı değilmişiz gibi, konuk olarak çağırmazlar. Görmezden gelirler. Ama ben bir dönem Sezgiler programını yaparken hepsini konuk etmiştim. Sezgiler albümünü çıkardığımda hiçbirinden bu desteği almadım. Mütevazilik yapmak istemiyorum, baktığınız zaman çeyreğim etmeyecek adamlar, ama Allah bir şans vermiş ve belirli kanallarda türkü programı yapmak nasip olmuş. Ben halka karşı, dinleyicilerime karşı mütevazi olmaya, saygıda kusur etmemeye karar verdim, ama bundan sonra sanat camiasına karşı mütevazi olmamak gerekiyor. Bu dört sene içerisinde böyle bir kanıya vardım. Ne kadar çok alttan alırsanız, mütevazi olursanız bu camiada o kadar çok üstünüze basmaya çalışıyorlar.

Bu anlamda Gökmen olarak, böyle bir karar aldım ve benim de amatörlük dönemlerimiz vardı diye düşünerek, profesyonelliğin içine amatörlüğü de katmak istedim. Çünkü bizim ruhumuz hâlâ amatör. Öbür türlü, parayı bulup, türküyü de iş olsun diye söyleyen adamlarla işim olmayacaktır bundan sonra. Bu haftadan sonra maillerimizi de vereceğiz. Bize, nereden olursa, ulaşan sesi, sazı olan arkadaşlarımızı değerlendireceğiz. Bu yalnızca benim değil, Samanyolu’nun da kararı.

İnsanlar her türkü programında alışık olduğu simaları biraz da görmesinler. Daha yürekli türkü okuyan insanları görsünler istiyorum.

* Gökmen’in idolü var mı sanatçı olarak?

Tabiî ki var. Geçen aylarda Neşet Hoca’nın konserine gitmiştim. Hıçkıra hıçkıra bir konser izledim. Canlı performansını çok özlemiştim. Neşet Ertaş, Gökmen için özeldir. Bir Musa Eroğlu ve benim için olmazsa olmazlardan biri de Diyarbakırlı Celal Güzelses’tir. Rahmetli Kazancı Bedih’i de çok seviyorum ayrıca. İnşallah biz de genç neslin ozanları olma yolunda ilerleriz.

* Her şey de bir gelişme ve ilerleme kanunu var çalıştığınız müddetçe. Sanatçılıkta da böyle diyebilir miyiz? Yani çok iyi bir sanatçı oldunuz, bitti artık bundan daha ilerisi yok, gibi birşey söyleyebilir mi sanatçı?

Ben tamamen deryaya benzetiyorum. Sonu belli olmayan bir umman gibi. Bağlamayı bir ay çalmadığımda beni bir ay gerilettiğini hissediyorum. Yani demek ki her gün kesintisiz bir saat bağlama çalmak zorundayım. Türküler de böyle, siz ne kadar çok incelerseniz, o kadar çok güzellikleri bulursunuz. İncelemezseniz rafta tozlanıp kalacaktır. Bu her şeyde böyledir. Sanatta biraz daha özel ilgi istiyor. Metotlu çalışma gerekiyor. Yoksa sizden çok uzaklaşıyor. Tabir-i caizse çok nankör bir meslek. Sesiniz de bir enstrümandır. Ne kadar çok iyi bakarsanız, ne kadar çok okursanız türküyü o kadar gelişir, güzelleşir. O da bir enstrüman ve idmansız kalmaması gerekiyor.

* Usanç duyduğunuz oluyor mu zaman zaman?

Benim için türküler ve bağlama için böyle birşey yok. Ben hüzünlendiğimde de, mutlu olduğumda da bağlamayı alırım elime. Benim hayatımda geçirdiğim devrelerin hepsine cevap veren bir meslek yapıyorum. Hiçbir zaman of demedim şükürler olsun.

* Önümüzdeki günlerde nerde ve hangi konserler var?

Önümüzdeki ayın beşinde Van’da konserimiz olacak sevgili Bedirhan Gökçe’yle beraber. 26 Ağustos’ta Sarıyer Stadında, 29 Ağustos’ta da Üsküdar’da olacak.

* Bildiğim kadarıyla yalnızca bağlama değil, birçok enstrümanı çalabiliyorsunuz?

Benim böyle bir açlığım var evet.

* Sizi Darende’de dinlerken bağlamayı gitar gibi çaldığınızı gördüm. Bu farklı müzik aletlerini kullanmaktan mı kaynaklanıyor?

Dinleyenler öyle söylüyor. Gökmen bağlamayı kendine özgü çalıyor, diyorlar. Ben bağlamayı nasıl hissediyorsam öyle çalıyorum. Teknik anlamda belki hata yapmış oluyorum, ama bağlamayı Gökmen’in duyguları böyle duymak istiyor. Bu nedenle konserlerde genellikle yanımda bağlamacı götürmek istemiyorum. Birçok enstrüman bilmek, değişik metotlarda çalışmak tabiî ki insanın ufkunu genişletir. Bir piyanoyu, gitarı, tamburu bilmek... Bunu hissettiğiniz zaman nerede bağlama çalacak nerede gitar olacak, bunu hayal dünyanızda kurabiliyorsunuz.

* Müzik dışında farklı projelerin var mı? Film, dizi gibi...

Daha önce Mesut Uçakan’ın bir sinema filminde rol aldım, Anne ya da Leyla’da. Samanyolu’nda Sevgi Ana Dizisinde oynamıştım. Geçenlerde yine bağlamamla sesimle katıldığım, Şubat Soğuğu var. Ama benim hayalimde, meselâ güzel bir türkünün hikâyesinin konu edildiği bir filmde o türküdeki rolü oynamak var. Meselâ bir Yalan Dünya’yı alıp hikâyesini senaryo haline getirip, türkülerle dolu bir dizi ya da filmi kim izlemez ki?

* Son zamanlarda dizilerde türkülerin ağırlıklı olarak kullanılması, türkülerle renklendirilmesine nasıl bakıyorsunuz?

Olumlu birşey bu. Bu sayede birçok genç arkadaşımız, belki de hiç dinlemezken türküleri sevdi. Bu açıdan çok güzel tabi. Türkülerin duyurulması. Ancak dizide bir türküye yer verilmesinin dışında, örneğin bir dizi de Elif karakteri var. Orada “Elif dedim, be dedim” türküsü çalıyorsunuz. Bunun yerine bu türkünün hikâyesini film ya da dizi yapıp, türküdeki Elifi canlandırmak, daha da güzel olur.

* Son olarak...

Gerçekten türkü dinlemek ve evinde rahatlamak isteyen tüm türkü dostlarımızı pazar akşamları Samanyolu televizyonunda “Gökmen’le Hasret Türküsü’nü izlemeye dâvet ediyoruz. Ayrıca Hasret Türküsü albümüne sahip çıkmalarını istiyorum türkü sevenlerden.

—SON—

Canan KARAKAŞ

20.08.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (19.08.2006) - Gençlere fırsat verilmeli

  (17.08.2006) - Lübnan’a yüz tırlık yardım gemisi

  (15.08.2006) - Resmî ideoloji toplumu çürüttü

  (14.08.2006) - İsrail adına Lübnan'ı işgal gücü

  (11.08.2006) - Müstehcenlik de bir nevi şiddettir

  (10.08.2006) - Devlet hatasını kabullenmeli

  (04.08.2006) - Çini, bizim mayamız

  (03.08.2006) - Sanatın zekâtı da öğretmek

  (24.07.2006) - Dünya insanlığın ölümüne seyirci

  (19.07.2006) - Türkiye’nin tarihî sorumluluğu var

 

Bütün haberler

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004