Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Şûrâda imam-hatip şamatası

Sevgili okuyucular, 17. Millî Eğitim Şûrası toplandı. Maarif (Millî Eğitim) Şûraları, tâ Atatürk Dönemi’nden itibaren Türkiye’de uygulanan eğitim sistemi konusunda en üst istişarî merci olmuştur.

Daha önce, entipüften gündemlerle toplanan ve lafügüzafla dolu kararlar alan bazı eğitim şûraları alkışlanırken, tam yerinde ve zamanında, fevkalâde önemli gündem maddeleriyle toplanan 17. Millî Eğitim Şûrası, bir ‘jakobenler korosu’ tarafından neden tu kaka ediliyor dersiniz?... Hiç ‘eğitmen’ kafasıyla çağdaş eğitim anlaşılır mı?

(...) Ben, en çok da bu jakoben şamatacı takımın cehaletine üzülüyorum. Saatleri Şeflik Dönemi’nin iptidaî uygulamalarına takılmış; eğitimi okuma-yazma seferberliği ile köylülere marangozluk öğretmek zanneden; hâlâ Tonguç Baba’ya mersiye dizen ‘eğitmen’ kafasıyla çağdaş eğitim anlaşılır mı?!.. Modern eğitim ve öğretimin işleyişinden bîhaber bu zavallılara bir türlü, ‘demokratik eğitim’, ‘eğitimde sosyal talep’, ‘öğretimde yatay ve dikey geçişler’, ‘insangücü arzı ve talebi’ gibi ana kavramları; ‘orta dereceli meslekî-teknik insangücü açığı’ nı ve meslekî-teknik orta öğretimin asıl sorunu ile ‘kademeler arası ilişkiler’i anlatamadık gitti. Çünkü bunları anlayabilmek için ‘eğitim bilimi’ hakkında asgarî seviyede bilgi sahibi olmak ve peşin ideolojik varsayımlara saplanıp kalmamak gerekir. Eğitim konusunda kafalarında ‘İmam-Hatip ve başörtüsü düşmanlığı’ndan başka bilgi olmayan bu art niyetli papağanlara, bütün bunları nasıl anlatırsınız; yeni modern küresel eğitim programlarını ne şekilde izah edersiniz?!..

Eğitimde irtica, değişime karşı çıkmaktır

Bütün bunları, sadece kısa süren bakanlığı sırasında önemli reform programları hazırlayan ve 12. Millî Eğitim Şûrası’nı gerekleştiren eski bir millî eğitim bakanı sıfatıyla değil, Devlet Planlama Teşkilâtı’nda yıllarca çalışmış, Millî Eğitim Temel Kanunu ile birçok başarılı eğitim reformuna katkıda bulunmuş bir ‘eğitim uzmanı’ olarak yazıyorum.

İçinde benim de bulunduğum bir uzman grubu olarak DPT’de, orta dereceli meslekî-teknik insangücü arzının yetersizliği sebebiyle ortaya çıkan ‘insangücü açığı’nı karşılamanın yollarını araştırmıştık. 1970’li yıllara kadar, imam-hatip okulları dışında, orta dereceli meslekî-teknik okullara rağbet edilmiyordu. Çünkü, sadece genel lise mezunlarına yüksek öğretime geçiş imkânı tanındığı için, meslek okullarının itibarı genel liselere göre daha düşüktü. Meslek lisesi mezunları toplumda ‘mavi yakalı’ kabul ediliyor; genel lise mezunlarından daha aşağı bir sosyal statüde görülüyordu.

Bir eğitim sisteminde ‘sosyal talep’ dikkate alınmaz, demokratikleşme sağlanmaz ve ‘yatay-dikey geçişler’ serbest bırakılmazsa, aynen serbest piyasa ekonomisinde olduğu gibi, ‘insangücü talebi’ne uygun sayı ve kalitede insangücü yetiştirilemez ve ekonominin ‘insangücü açığı’ devam eder (TÜSİAD Başkanı, kulağını aç da dinle!).

Bu tesbiti yaptıktan sonra, 1970’li yıllarda ‘yatay ve dikey geçişler’i serbest hâle getirdik. Bunun üzerine, genel orta öğretimden meslekî-teknik orta öğretime hızlı bir yönelme başladı. Kısa zamanda meslekî ve teknik liseler öylesine itibarlı duruma geldiler ki, bu okullara girişte seçme sınavı yapılmaya başlandı. Ebeveynler ve öğrenciler şu hesabı yapıyorlardı: Genel liseye girerlerse üniversiteye giriş sınavını kazanamadıkları takdirde işsiz kalacaklardı. Halbuki meslek lisesine girdiklerinde, hem genel liselerden farksız şekilde ÖSS’ye katılabilir, hem de istihdam imkânına daha kolay sahip olabilirlerdi. Bazı katı kafalıların zannettiği gibi, yüksek öğretime geçişte yığılma olmazdı.

Tam da biz bu önemli sorunu çözümledik derken 28 Şubat ortaya çıktı. İmam-Hatip okulları düşmanlığı yüzünden, Türk eğitiminin ve ekonomisinin temeline dinamit konuldu. ÖSS’de konulan sınırlamalar, ‘dikey geçişleri’ daralttığı için meslekî-teknik okulların cazibesi yeniden azaldı ve imam-hatipler dışındaki meslekî-teknik orta öğretimde yüzde 35 oranında gerileme kaydedildi.

İşte, ‘eğitimde irtica’ budur. Eğitimde irtica, değişime karşı çıkarak eskiyi muhafazaya çalışmak ve böylece çağdaş eğitime zarar vermektir.

Nedir bu imam-hatip düşmanlığı?

Şimdi, 17. Şûra’nın bir komisyonunda yüksek öğretime girişte, kısıtlayıcı katsayı uygulaması kalksın kararı alınınca, bilcümle ‘devrim muhafızı’, laikçi papağanlar kıyameti kopardılar. Onlara kalsa, oligarşik bir aristokrasi haricinde hiç kimseye, hele halkın değerlerini benimsemiş halk çocuklarına üniversite kapılarını açtıramazsınız. Şu ‘imam-hatip düşmanlığı’nı yıllardır şaşkınlıkla müşahade ediyorum. Bu imam-hatip okulları Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmî okulları değil mi? Devletin Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı değiller mi? Orada okuyan öğrenciler bizim evlâtlarımız değiller mi? Peki o takdirde bu düşmanlık niye?..

Bu okulları AK Parti İktidarı mı açtı? Şimdilerde laikçilik yarışında bulunan Demirel en fazla imam-hatip okulu açan politikacı değil mi? CHP dönemlerinde bile AK Parti döneminden daha fazla imam-hatip okulu açılmadı mı? Darbe dönemlerinde bu okullar kapatıldı mı? Eğer bu kurumlar gerçekten topluma zararlı kişiler yetiştiriyorsa (ki, bilâkis bu okul öğrencileri her türlü şiddet olaylarının ve zararlı faaliyetlerin dışında kalmışlardır), devlet olarak kapatırsınız; meşrû ve hukukî bir eğitim kurumu hakkında olmadık iftiralar atıp, düşmanca davranmazsınız. Bu okulları tahrip etmek için, koskoca bir meslekî öğretimi viraneye çevirmezsiniz.

Ne yapmalı?

Eğitimde yapılacak o kadar çok yenilik ve değişim var ki... Lâkin, değişime karşı çıkan gerçek ‘irticacıları’ aşabilmek şartıyla... Bunlardan hemen birkaç tanesini sıralayalım:

1. Eğitimde ‘demokratikleşme’, ‘özelleşme’, ‘yerelleşme’, ‘bireyselleşme’, ‘hareketlilik’ ve ‘yeni eğitim teknolojilerine geçiş’ sağlanmalıdır.

2. ‘12 yıllık öğretim’ kademelendirme yapılarak gerçekleştirilmeli ve ‘yaşam boyu eğitim’e geçilmelidir.

3. Bütün eğitim sisteminde ‘yatay ve dikey geçişler’ açık hâle getirmelidir.

4. Anayasa’nın 24. maddesindeki ‘din kültürü ve ahlâk bilgisi öğretimi’ zorunlu ders olmaktan çıkarılmalı; diğer taraftan ‘din eğitimi ve öğretimi’ uygulamasına, isteğe bağlı olarak bütün ilk ve orta öğretim okullarında başlanmalıdır (Böylece, İmam-Hatip okullarına olan meslek edinme dışındaki talep, diğer genel ve meslekî-teknik okullara aktarılmış olacaktır).

5. YÖK kaldırılmalı ve yüksek öğretimin koordinasyonu görevi ‘Üniversiteler Arası Kurul’a verilmelidir. Yüksek öğretimde, akademik ve idarî özerklik sağlanmalıdır.

6. Yüksek öğretime geçiş sistemi yeniden düzenlenmelidir.

Radikal, 19.11.2006

Hasan Celal GÜZEL

20.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Gözümüz Millî Eğitim Bakanının ve hükümetin üstünde

  Şûrâda imam-hatip şamatası

  Hatırlamakta fayda var, Atatürk nasıl Cumhurbaşkanı oldu?

  Fransa ile askerî ilişkilerin dondurulması


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004