Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Olayın en ‘acıklı’ yönü

Atilla Yayla’nın bir açık oturumda söylediklerinin “yeni” olmadığını haklı olarak hemen herkes –galiba kendisi de– söylüyor. “Atatürkçülük” (ya da “Kemalizm”, nasıl tercih ederseniz) özellikle 80’li yıllarda önceki dönemlerde olduğundan çok farklı ve yoğun değerlendirmelerin konusu oldu. 80 öncesinde siyaset söz konusu olduğunda ülkede hakim olan “dogmatizm”in –çok acılı bir biçimde– sahneyi terketmesi “Atatürkçülük”e ilişkin bu yeni değerlendirmelerin varlık nedenlerinden birisidir. 12 Eylül’ün “Atatürkçülük”e ilişkin “teori-pratiği” de bu süreci etkiledi. Hatırlar mısınız bilmem; Bülent Ecevit, 12 Eylül rejimi tarafından hapishaneye koyulunca, eski başbakanın kitap isteği “Sadece sözlük ve Nutuk’a izin var” şeklinde cevaplanmıştı. Yani aşağı yukarı, Stalin’in hükümdar olduğu Sovyetler Birliği’nde mahkûmların sadece Lenin’in “Toplu Eserleri”ne ulaşabilmeleri gibi bir şey... 12 Eylül hapishanelerinde “Atatürkçülük”e biçilen rolü hatırlatmıyorum bile. Hapishanelere aynı zamanda birer “ideolojik aygıt” olma görevinin biçildiği yıllar...

Yayla’nın hakkında bir şeyler söylediği “heykeller” meselesi hakkında da epeyce konuşuldu. (“Yeterli”dir diyemem ama epeyce konuşuldu.) Ülkenin bu “heykel kirliliği”nden bir an önce kurtulmasını isteyenler az değildi. Aziz Nesin’in hikayelerine konu olmuş eski bir kötü alışkanlığımızdı bu. Aklına esenin heykel sanatıyla yakından uzaktan ilgisi olmayan binlerce “heykel” ile ülkenin dört bir yanını donatması –Yayla’nın da hatırlattığı gibi– AB olsun olmasın demokratik bir sistemin tahammül edebileceği bir manzara değildir.

Dolayısıyla “Atatürkçülük” merkezli (Anayasa’dan başlayarak yasalar, atılan nutuklar, heykeller, dağa taşa kazılan vecizeler vs) Türkiye resminin bir demokrasi olarak takdimi olacak şey değildir. Bu Türkiye demokrasi değil, tamı tamına bir “ideokrasi”dir; yani “ideoloji”nin “kratos”unun (gücünün) hüküm sürdüğü bir ülke. Ancak çok da kötümser olmamak gerekir, çünkü hepimiz biliyoruz ki Türkiye (çok şükür) sadece bundan ibaret bir ülke değildir. (...)

Atilla Yayla’nın “Atatürkçülük” konusundaki değerlendirmelerinin Yeni Asır gazetesinden başlayarak bazı medya kuruluşlarınca “hain emeller” olarak yorumlanması, doğrusunu söylemek gerekirse, beklenmedik bir gelişme değildir. Çünkü “Atatürkçülük” de, biz ne düşünürsek düşünelim, her ideoloji gibi “organik aydınlar”a sahiptır. Yanlıştır, derinlikten yoksundur, iftiracıdır, kolaycıdır (...) o başka; ama vardır. (Bu “organik”lerin medyayı mekan tutmuşlarının tam listesi (meraklısı için) 12 Eylül döneminin yayınlarında görüşe hazırdır.) Bazı siyasi-toplumsal merkezlerin Yayla’yı topa tutmaları da beklenmedik bir gelişme değildir.

Ancak, Yayla’nın bir akademisyen olarak kadrosunda yer aldığı üniversitenin sergilediği tutum diğerlerinden farklı olarak üzerinde özellikle durulması gereken gerçek bir skandaldır. Olayın “en acıklı” yönü budur. Yeni Asır gazetesi malum manşeti atmış olabilir; belli çevreler malum açıklamaları yapmış olabilir. Biraz canımız sıkılır o kadar, fazla şaşırmayız. Ama bir üniversite rektörü vakit geçirmeden “Bu öğretim üyesi bugünden itibaren ders vermekten uzaklaştırılmıştır” diyerek ortaya atılıyorsa, o zaman işin rengi değişiktir. Bu ne hiddet böyle; Gazi Üniversitesi sonuç olarak Yeni Asır gibi bir şey midir?

Serhat Buhari Baytekin (Zaman, 23 Kasım) olayın hemen ardından, bir karşılaştırma yapabilmemiz için rektörün açıklamasının yanına bir başka metin yerleştirmişti. Çok yerinde bir seçimdi bu. Columbia Üniversitesi Rektörü Jonathan R. Cole’un Edward Said’in 2000 yılında İsrail karakoluna taş atması üzerine öğretim üyeliğine son verilmesini isteyenlere cevap mahiyetinde kaleme aldığı bir yazıydı bu. Hatırlayanlarınız vardır muhakkak; yayınlandığında haklı olarak büyük ilgi çeken bir yazıydı bu. Jonathan R. Cole, Said’e sahip çıkarken temel aldığı ilkeleri o derece açıklıkla sıralıyor ki, ciddi olarak okuyup düşündüğünde Gazi Üniversitesi Rektörü’nün bile aklının karışmaması imkansız!

Bu yazıdan uzun uzadıya söz etmeyeceğim, çünkü tamamına ulaşmanız mümkün. Tadımlık kabilinden sadece iki cümlesini aktaracağım:

“Columbia’da bir ifade yasası olduğuna inanmadığımız gibi, ifade polisi gibi davranmayı da reddederiz.”

“Bu nedenle, Said’in etrafında süregiden son tartışma da bizi rahatsız etmemelidir; yeter ki tartışma özgür fikir alışverişine zincir vurma veya Profesör Said’e yaptırım uygulama çanlarını içerir hale gelmesin. Hepimizi ve akademik özgürlüğü tehdit eden işte tam da Said’in ifade özgürlüğünü ya da eleştirilerini sınırlama düşüncesinin kendisidir.”

Yeni Şafak, 26.11.2006

Kürşat BUMİN

27.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Olayın en ‘acıklı’ yönü

  Kendini aldatmak

  Kemalizm’in Türkçe çevirisi

  Asıl suçlular

  Paşa geliyor paşa, başörtülüler dışarı...

  Kemalizm işte böyle bir şey


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004