Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

“Atatürk’ü zorla sevdirmek gibi bir mecburiyetimiz vardır!”

“Ebedî şef”in aynı anda bütün dinî/felsefî/ideolojik duruşlara referans teşkil etmesi ne kadar akıl almaz olursa olsun, aklınız bunu alacak!

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 1994 yılında Türkiye Günlüğü dergisinde yayınlanan Bir Başka Açıdan Atatürkçülük başlıklı makalesinde demiş ki: “...Atatürk’ü sevmek için bütün geçmişi ayaklar altına almak zorunda olmadığımız gibi, bu ülkede yaşayan herkesi ille de Atatürk’ü sevmek zorunda bırakmak gibi bir mecburiyetimiz de yoktur. Zorladığınız zaman o insanları münafık edersiniz.”

Hüseyin Çelik’i bu cümlelerinden dolayı kınayan CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce, çok enteresan bir şey söylemiş oluyor. Demiş oluyor ki: “Atatürk’ü sevmek için bütün geçmişi ayaklar altına almak zorunda olduğumuz gibi, bu ülkede yaşayan herkesi ille de Atatürk’ü sevmek zorunda bırakmak gibi bir mecburiyetimiz de vardır. Varsın ikiyüzlülük olsun; herkes Atatürk’e sevgi gösterecek!”

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, daha ileri giderek, “Atatürkçü” olmayanların insan bile olmadığını ileri sürmüştü. Cumhuriyet eski Başsavcısı Vural Savaş da “habis ur” gibi tabirler kullanmıştı “Atatürkçü” olmayanlar için.

Sudanlı mütefekkir Abdulvahhab el-Efendi’ye göre bunlar sert bir teokratik anlayışın tezahürleri. El-Efendi, 28 Şubat döneminde İstanbul’da verdiği bir beyanatta, Osmanlı devletinin “ılımlı bir teokrasi” olduğunu, Mustafa Kemal’i putlaştırarak ve ona izafe ettikleri değerlere kutsiyet atfederek bir nevi din icat edenlerin ise “sert bir teokrasi” uyguladıklarını ileri sürmüştü.

Öyle ya; Osmanlı kimsenin inancına karışmazdı, “Kemalist/Atatürkçü” dogmatistler ise inançlarına bağlılık bildirmeyen herkese savaş açmış bulunuyorlar.

İster dindar olun ister dinsiz, ister Batı aleyhtarı olun ister Batıcı, ister muhafazakâr olun ister liberal, ister enternasyonalist olun ister şovenist; ruhban sınıfını hoş tutmak ve engizisyonun çarkına kapılmamak için “Ben Atatürkçüyüm” diyeceksiniz!

Hatta, dini/felsefi/ideolojik duruşunuzun meşru olduğunu ispat etmek için “Atatürk de dindardı”, “Atatürk de dinsizdi”, “Atatürk de Batı aleyhtarıydı”, “Atatürk de Batıcıydı”, “Atatürk de muhafazakârdı”, “Atatürk de liberaldi”, “Atatürk de enternasyonalistti”, “Atatürk de şovenistti” diyeceksiniz!

Ne olacaksanız, “ebedi şef” de o olduğu için olacaksınız! “Ebedi şef”in olmadığı bir şey olmayacaksınız! Söylediğiniz ve yaptığınız her şeyi “ebedi şef”e dayandıracaksınız! “Ebedi şef”in aynı anda bütün dini/felsefi/ideolojik duruşlara birden referans teşkil etmesi ne kadar akıl almaz olursa olsun, aklınız bunu alacak! Şartların mütemadiyen değişmesine rağmen “ebedi şef”in dönemindeki şartlara teslim olmayı da içinize sindireceksiniz! 10 Kasım 1938 günü saat 9’u 5 geçe zaman durmuştur! “Kemalist/Atatürkçü” dogmatizmde içtihat kapısı ebediyen kapalıdır! Din değil ama bu dogmatizm terakkiye kesinlikle manidir!

“Hep bilimin rehberliğinden dem vurmuyorlar mı? Bilimin rehberliği bu mantıksızlığın neresinde?” diye soracak olursanız; vallahi bilmiyorum. “Bilimin rehberliği” hikâyesini ne zaman duysam, Anthony Standen’in bir kitabının başlığını hatırlarım: Bilim Kutsal Bir İnektir.

Yeni Şafak, 13.1.2007

Hakan ALBAYRAK

14.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Topal ördeğin dramatik savaşı

  Demokrasi olmadan güvenlik olmaz

  “Atatürk’ü zorla sevdirmek gibi bir mecburiyetimiz vardır!”


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004