Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

YÖK’ten farklı ses

YÖK’ün hazırladığı “Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporu”nu eleştiren YÖK Genel Kurul Üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan, okullardaki başörtüsü yasağı ve imam hatip liselerine yönelik katsayı uygulamalarının doğru olmadığını söyledi.

Prof. Dr. Halis Ayhan, YÖK’ün internet sitesinde yer alan “Türkiye’nin yüksek öğretim stratejisi raporu hakkındaki görüş ve önerilerim” başlıklı değerlendirme yazısında, Türkiye’de kamu ve özel bütün öğretim kurumlarında merkezî gözetim ve denetimin hâkim olduğunu, buna karşılık bütün dünyada eğitim ve öğretimin küreselleşme, evrensellik, liberalleşme ve bireysellik olgularıyla birlikte yeniden şekillendiğine dikkat çekti.

Ayhan, eğitimin demokratik ilke ve değerlere göre şekillenmesi gerektiğini, çocukların ve gençlerin yetenek ve eğilimlerinin dikkate alınarak istedikleri alana yönelmesinin esas olduğunu vurgulayarak, “Her yaştaki vatandaşımız da dünyadaki şartlara ve bireylerin sahip oldukları eğitim hak ve özgürlüklerine göre, her alanda eğitim ve öğretim isteyecektir. Din eğitimi de buna dahildir” dedi.

“KATSAYI AMACINI AŞTI”

“YÖK’ün 8-3 katsayı kararıyla uygulamaya konulan yükseköğretime giriş sistemi, toplumun bütün kesimlerince eleştirilmekte ve sürekli tartışılmaktadır” diyen Ayhan yazısında, “1998’den itibaren yapılan uygulamalar amacını aşarak imam hatip liselerinin genel eğitim sisteminden dışlanmasına ve öğretim birliği ilkesinin zedelenmesine yol açmaktadır. İmam hatip lisesi mezunları yükseköğretime girişte hangi sistem uygulanırsa uygulansın diğer lise mezunlarıyla aynı haklara sahip olmalıdırlar. Bu okullardan mezun olanların yalnız din görevlisi olması anlayışı, demokratik hak, öğretimde birlik gibi eğitim yaklaşımlarıyla bağdaşmayacağı gibi, yetenekler doğrultusunda dikey geçiş imkanını sınırlamak anlamına gelir ki; bu da çağdaş eğitim anlayışına uygun düşmez” görüşlerine yer verdi.

“FIRSAT EŞİTLİĞİ VAZGEÇİLMEZ HAK”

Prof. Dr. Halis Ayhan, üniversitelerdeki başörtüsü yasağının dayandırıldığı Anayasa Mahkemesi kararında aksi yönde görüşlerin olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

“Yükseköğretim öğrencilerinin belli biçim ve zorunluluk ifade etmeyen bir giyim kuşam içinde öğrenim görmelerinde 1989 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda da bir sakınca olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkeme kararında ‘toplumun ahlak kuralları ve geleneklerinin yön verdiği içtenlikli uygulamalar’a olumlu anlamda atıf yapılmaktadır.

Kaldı ki; yüksek öğrenimdeki kızların eğitim ve öğretim haklarına yalnızca Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda bakmakla yetinmeyip kamu düzenini bozmak, genel ahlak ve toplum sağlığına aykırı davranış bakımından kısıtlamalar getirmek düşünülürse de birey hürriyeti, eğitim-öğretim hak ve hürriyeti, eğitimde imkan ve fırsat eşitliği, kız ve erkek farkı gözetilmeksizin yetenekleri doğrultusunda herkesin eğitimden eşit şartlarda faydalanma hakkı, eğitimde dikey mobilitenin gerçekleşmesi gibi günümüz anlayışının vazgeçilmez ilke ve esasları açısından konu ele alındığında, her ferdin kamu düzenine, genel ahlaka ve toplum sağlığına aykırı olmayan biçimde istediği kılık kıyafeti tercih edebilmesi gerekir.”

Kemal BENEK / ANKARA

29.03.2007


 

Türkiye AB yolunda geri adım atmamalı

AB’nin 50. yıl kutlamalarına Türkiye’nin çağrılmamasını “basiretsiz davranışların bir yenisi” olarak niteleyen DYP Genel Başkan Yardımcısı Nüzhet Kandemir, Almanya ve Fransa’nın, kendi içlerinde karşılaştıkları geçici zorlukların üstesinden gelebilmek endişesiyle hareket ettiklerini ifade ederek, “Ancak, bir Avrupa ülkesi olan ve tam üyelik müracaatını yirmi yıl önce yapmış bulunan Türkiye’nin geri adım atmayarak, daha sağlam, haysiyetli ve saygın politikalarla bu yolda devam edeceğini herkesin bilmesinde yarar vardır’’ dedi.

DYP Genel Başkan Yardımcısı Nüzhet Kandemir, ‘’Türkiye’nin AB konusunda geri adım atmayarak, daha sağlam, haysiyetli ve saygın politikalarla bu yolda devam edeceğini herkesin bilmesinde yarar vardır’’ dedi.

Kandemir, yaptığı yazılı açıklamada, AB’nin 50. yıl kutlamalarına Türkiye’nin davet edilmeyerek, ‘’basiretsiz davranışlara bir yenisinin daha eklendiğini’’ belirtti. Almanya ve Fransa’nın, birliğin geleceğinden ziyade bireysel olarak bugün ülkelerinde karşılaştıkları geçici zorlukların üstesinden gelebilmek endişesiyle hareket ettiklerini ifade eden Kandemir, ‘’Ancak, bir Avrupa ülkesi olan ve tam üyelik müracaatını yirmi yıl önce yapmış bulunan Türkiye’nin geri adım atmayarak, daha sağlam, haysiyetli ve saygın politikalarla bu yolda devam edeceğini herkesin bilmesinde yarar vardır’’ dedi.

Kandemir, Türkiye gibi bölgesinde çok önemli bir role sahip, demokrasi, özgürlükler yolunda en ileri noktalara ulaşmaya kararlı bir ülkenin, kolayca bir kenara itilebilmesi ihtimalinin bulunmadığını herkesin çok iyi algılaması ve zihninde tutması uzun vadeli menfaatleri açısından gerekli olduğunu söyledi. Kandemir, “Türkiye, Maasricht ve Kopenhag ekonomik ve siyasî kriterleri arasında bulunmayan ulusal davalarını o çerçeveye sokarak onu oldu-bittilerle karşı karşıya bırakmak isteyenlerin bu emellerini boşa çıkartacak güce sahiptir. Önemli koşul, bu gücün bilincinde, Türk halkını arkasına alarak hareket etmesini bilen, kararlı ve onurlu bir yönetime sahip olmakta yatar. En geç bu yıl sonunda önüne konacak olan sandıklarda millet bu soruna çare bulacaktır” dedi.

ABD’nin Türkiye için onyıllardır bir çıbanbaşı şeklinde ortada olan PKK terörünün sınır ötesi uçlarıyla mücadele etmekte ikircikli bir davranış sergilediğini de ifade eden Kandemir, şunları söyledi: “Kuşkusuz, Türkiye, sınırları içinde olan terör bağlantılı eylemlerle mücadelesini, bugüne kadar olduğu gibi, kendisi yapacaktır. Bu mücadeleyi kazanacak azme, imkan ve kabiliyete fazlasıyla sahip bir ülke olduğumuz bilinmelidir. Hudutlarımızın ötesinden gelen tehditlere gelince, şayet bugün işgalci güç konumunda olan ABD, ilgili ülkeler ve Irak bağlamında, gerekli özen ve kararlılıkla engel olmaya çalışmayacaksa, bunu da Türkiye kendi başına yapabilir.”

Fatih Karagöz / ANKARA

29.03.2007


 

AB inancını kaybetmemeliyiz

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, AB’ye ilişkin motivasyon ve inancın kaybedilmemesi gerektiğini belirtti.

Yalçındağ, bazı gazetecilerle sohbet toplantısında bir araya geldi. Arzuhan Doğan Yalçındağ, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in, Türkiye’nin Gümrük Birliği ve dalgalı kur rejimini gözden geçirmesi gerektiğine ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine, ‘’Dalgalı kurla devam etmek durumundayız ve de merkezden gelecek bir müdahaleyle cari açığı düşürmeye çalışmak, kalıcı değil palyatif bir çözümdür’’ dedi.

Arzuhan Doğan Yalçındağ, kendisinin seçim ekonomisi algılaması olup olmadığını sorusuna ‘’Kısmen var’’ cevabını verdi.

AB ile ilgili çalışmalara ilişkin de bilgi veren Yalçındağ, müzakerelerin devam ettiğini, teknik bazda çalışmaların sürdüğünü, ancak AB’den Türkiye’ye son dönemlerde çok sıcak mesajlar gelmediğinin doğru olduğunu kaydetti. ‘’Maalesef onlar da seçim yılında, 1 yıl önce çok dostumuz olan lider vardı. Oradaki politikacılar da bir anlamda belki de oy olmak için Türkiye’ye son derece negatif söylemler içine girdiler’’ diyen TÜSİAD Başkanı, bu sürecin geçici olduğunu, AB’ye ilişkin motivasyon ve inancın kaybedilmemesi gerektiğini belirtti.

Yalçındağ, ‘’Aslında Avrupa’da da vizyoner lider boşluğu var, Avrupa’nın kendi sorunları için de önemli bu... Sadece Türkiye ile ilişkiler açısından değil...’’ diye konuştu.

Yalçındağ, konuşmasında AB ile ilgili yapacakları çalışmalar hakkında bilgi verdi, ABD temaslarını değerlendirdi. AB ülkelerinde metropollerden çok, küçük yerleşim yerlerinde Türkiye’ye ilişkin tepki olduğunu, bu nedenle yerel medyayı kullanarak daha bölgesel yaklaşacaklarını anlatan Yalçındağ, geçen dönemde 18 ayda 1,8 milyon avroluk fonu harcadıklarını anlattı. Arzuhan Doğan Yalçındağ, Çin’de ofis açacaklarını da bildirdi.

“CUMHURBAŞKANI UZLAŞTIRICI OLMALI”

Bir gazetecinin, TÜSİAD’ın da Tayyip Erdoğan’ın ‘’köşke çıkmaması gerektiği’’ yönünde açıklamaları olduğunu ifade etmesi üzerine Yalçındağ, ‘’Ne TÜSİAD (Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olarak kalmasını istiyoruz) diye bir şey söyledi ne de ben (Tayyip Bey Cumhurbaşkanı olsun) dedim’’ dedi. Yalçındağ, Cumhurbaşkanlığının uzlaştırma makamı olduğuna inandıklarını, dolayısıyla gelecek cumhurbaşkanının uzlaştırıcı bir cumhurbaşkanı olması gerektiği düşüncesini taşıdıklarını kaydetti.

/ İSTANBUL

29.03.2007


 

Müzakereler 10 ay sonra yeniden başlayacak

AB ile ilk olarak bilim ve araştırma faslını 12 Haziran 2006 tarihinde müzakerelere açarak aynı gün tüm süreç tamamlanıncaya dek geçici olarak kapatan Türkiye, yarın işletmeler ve sanayi politikasıyla yaklaşık 10 ay aradan sonra ikinci fasılda müzakereleri başlatmış olacak.

İşletmeler ve sanayi politikasının açılmasıyla ilgili olarak önceki gün üye ülkelerin Genişleme Çalışma Grubunda vardığı uzlaşma, bugünkü AB Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER) toplantısında, “A maddesi” olarak tartışılmadan onaylandı. İlgili fasılda, yarın öğleden önce düzenlenecek Hükümetler Arası Konferansla (HAK) müzakereler açılacak. Faslın kapanışını içermediği için temsilciler düzeyinde yapılacak HAK’ta, Türkiye’yi Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, AB tarafını dönem başkanı Almanya’nın AB Daimi Temsilcisi Wilhelm Schönfeder temsil edecek.

Limanların açılmaması sebebiyle AB’nin, gümrük birliğini ilgilendiren 8 fasılda müzakereleri donduran ve kalan fasılların kapatılmamasını öngören kararının ardından, tutum belgesini sunması için Türkiye’ye davet gönderdiği ilk fasıl olan işletmeler ve sanayi politikasıyla ilgili ilk karar, bir önceki Finlandiya dönem başkanlığı sırasında alındı. AB üyesi tüm ülkeler, önceki günkü Genişleme Çalışma Grubu toplantısında, Almanya, Fransa, İspanya ve AB Komisyonu arasındaki mutabakata onay verdi. Bununla birlikte İsveç ve İngiltere, başkentlerine danışmak için zaman talebinde bulundu.Türkiye ve AB içindeki birçok ülke, Almanya’dan da destek gören Fransa’nın müzakereleri mümkün olduğunca geciktirmek için her fırsatı kullanmasından ve AB gelenekleriyle uyuşmayan davranışlarından rahatsızlık duyuyor.

/ BRÜKSEL

29.03.2007


 

Kutlu Doğum Haftası hazırlıkları sürüyor

PeygamberimizHz. Muhammed’in hicri takvime göre 30 Mart, miladi takvime göre 20 Nisan olan doğum günü, 16-22 Nisan tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfınca gerçekleştirilecek Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri ile kutlanacak.

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı İzzet Er, yaptığı açıklamada, Kutlu Doğum Haftası açılışının 15 Nisan Pazar günü İstanbul’da Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılacağını bildirdi. Er, açılışa Devlet Bakanı Mehmet Aydın ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun katılacağını belirtti. Er, Pazartesi günkü Bakanlar Kurulu Toplantısı nedeniyle, açılışın bir gün önce yapılacağını söyledi. Er, 13 Nisanda camilerde Kutlu Doğum Haftası ile ilgili hutbe okutulacağını kaydetti.

Hafta dolayısıyla, 20-22 Nisan tarihleri arasında Kahramanmaraş’ta ‘’İnsan Sevgisi’’ konulu sempozyum düzenleneceğini ifade eden Er, sempozyumda ‘’Alevi dedelerinin tebliğ sunacaklarını’’ bildirdi. Kahramanmaraş’ta 20 Nisanda Diyanet İşleri Başkanlığı Türk Tasavvuf Musikisi korosu tarafından konser düzenleneceğini belirten Er, ayrıca koronun İsviçre, Almanya ve Danimarka’da da konser vereceğini bildirdi. Taşrada il müftülükleri ile ilahiyat fakülteleri işbirliğiyle, ‘’İslam’da insan sevgisi’’ konularında panel ve sempozyumlar düzenlenecek. Hafta dolayısıyla ayrıca 20 Nisan 2007 Cuma günü Kocatepe Camii avlusunda 3 bin kişilik Kutlu Doğum Aşı dağıtılacak. YARIN MEVLİD KANDİLİ Mevlit Kandili dolayısıyla 30 Mart Cuma günü (yarın) Van’daki Ulu Cami’de okutulacak mevlit TRT’den canlı olarak yayınlanacak. Miladi ve Hicri takvimin farklılıklarından dolayı, bu yıl Hicri takvime göre 30 Mart Cuma gününe gelen Peygamberdimiz Hz. Muhammed’in doğumu, İslam aleminde Mevlit Kandili olarak kutlanıyor. Miladi takvime göre ise Peygamberimiz’in 20 Nisan olan doğum tarihi nedeniyle 16-22 Nisan tarihlerinde Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri düzenleniyor.

/ ANKARA

29.03.2007


 

Şiddetin faturası ağır

Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastahanesi psikoloğu Dr. Fatma Yağcı, “Aile içi şiddetin yol açtığı sağlık, emniyet ve hukuk masraflarının Türkiye’ye hesaplanabilen maliyeti yılda 7 milyon dolardır” dedi.

Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastahanesi psikoloğu Dr. Fatma Yağcı, aile içi şiddetin ihmal edilmemesi gereken ciddi bir sorun olduğunu bildirdi. Şiddetin manevî kayıplarının olduğu kadar, ekonomik kayıplarının da bulunduğuna dikkat çeken Yağcı, “Aile içi şiddetin yol açtığı sağlık, emniyet ve hukuk masraflarının Türkiye’ye hesaplanabilen maliyeti yılda 7 milyon dolardır. Bu çok ciddi bir rakamdır. Aile içi şiddet nedeniyle okul başarısızlığı yaşayan çocuklarımızın, eğitim öğretime yüklediği ekstra yük veya bu nedenle sokak yaşamına itilen çocuklarımızın toplum yaşamına getirdiği maliyetler nasıl hesaplanır, onu bilmiyorum. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, aile içi şiddet ihmal edilmemesi gereken ciddi bir sorun. Bu konuda eğitim ve bilinçlendirme mekanizmalarının devamlılığına gereksinim vardır. Şiddete karşı ve şiddetin faciaya dönüşmesini engelleyecek duyarlılıkların gündemde tutulması toplumsal bir görevdir” şeklinde konuştu.

Aile içinde gördükleri şiddetin çocukları, sokak hayatına ve evden kaçmalara itebildiğini vurgulayan Yağcı, şöyle devam etti: ”Ailenin mahremiyeti olduğundan çoğu zaman yuvanın temelini sarsan şiddet dışa yansımıyor, kol kırılıyor ve yen içinde kalıyor. Şiddete şahit olanlar ise ‘Aile içine karışılmaz’ diyerek seyirci kalıyor. Daha da acısı, şiddeti durdurmak ve şiddete uğrayanı korumak görevinde bulunanlar da seyirci kalabiliyor. Bir sürü sıkıntıya, olumsuzluğa neden olan, bir insanın, bir çocuğun insan gibi yaşamasına engel olan şiddetin, aile mahremiyeti diye kapatılması doğru değil. Üstü çoğu zaman kapatılan, yüzleşmekten korkulan şiddet; hiç bir sorunu çözmediği gibi insanın üretme, öğrenme, kendini geliştirme kapasitesini de düşürüyor.”

Yağcı, çiftlerin birbirlerini çok sevseler de uyum sağlayamayabileceklerini dile getirerek, “Evliliklerde ‘Beni sevsen her dediğimi yaparsın’, ‘Ben demeden ne istediğimi anlarsın’ gibi ipotekler konulabilir. Eğer sevgi ipotekleşmişse yapıcı olmayı bırakın, yıkıcı olmaya başlar” diye konuştu.

/ GAZİANTEP

29.03.2007


 

Meclis saygınlığı için 301’i değiştirmeli

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Başkanı Orhan Erinç Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinde yapılacak değişikliğin TBMM’nin saygınlığı açısından da gerekli olduğunu söyledi.

TGC’nin 2006 Gazetecilik Başarı Yarışması’nı kazananlara ödülleri Atatürk Kültür Merkezi (AKM) Büyük Salonu’nda düzenlenen bir törenle verildi. Gecenin açış konuşmasını yapan TGC Başkanı Erinç, geçen yılki törende yaptığı ve “Her şeyin sorumlusu olarak gazeteciler görülüyor, gazeteciler tazminat cezalarıyla terbiye ediliyor ve bazı basın-yayın organlarına baskı yapıldığı izlenimi veren uygulamalar sürüyor” dediği açıklamasının halen geçerli olduğunu söyledi. TCK’nın 301. maddesinde yapılacak değişikliğin TBMM’nin saygınlığı açısından da gerekli olduğunu belerten Erinç, Basın Kanunu’nda 2004 yılında yapılan değişikliğin ise neredeyse yok sayıldığını açıkladı. Erinç, 19 Ocak’ta öldürülen gazeteci Hrant Dink’le ilgili yürütülen soruşturmanın kafaları karıştırdığını belirterek, “Dileriz, soruşturmayla tüm sorumlular cezalandırılır ve yeni suikastleri engeller nitelikte bir sonuca ulaşılır” dedi.

/ İSTANBUL

29.03.2007


 

Gül: Ermenistan’ın cevabını bekliyoruz

Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Washington Times gazetesinde yayımlanan yazısında, Türkiye’nin, Ermenistan’ın ortak komisyon konusunda olumlu cevap vermesini sabırsızlıkla beklediğini, ortak komisyonun üçüncü bir ülkeyi de kapsayabileceğini belirtti.

Gazetenin, günün makalesi kısmında, “Ermeni trajedisinin siyasileştirilmesi” başlığıyla yayımlanan yazısında Gül, Türk-Amerikan ilişkilerine ve Ermeni soykırımı iddialarına değindi. Gül, sorgulanan tarihi dönemin, Birinci Dünya Savaşı’nın zalimliklerinin ortasında, tarafların acı çektiği 1915 yılı olduğunu, Osmanlı İmparatorluğunu oluşturan Türkler, Ermeniler ve diğer topluluklar arasında kuşaktan kuşağa birçok kendine özgü hikaye dillendirildiğini belirtti. Çok sayıda parçadan oluşan siyaset tarihi ile o karmaşık dönemin dinamiklerinin halen tam olarak idrak edilemediğini ifade eden Gül, kaybedilen her canın değeri bulunduğunu, aynı dönemde ölen Türklerin ve Müslümanların durumuna değinilmemesinin üzücü bir gerçek olduğunu kaydetti.

Gül, trajediyi başlarına gelen bir soykırım gibi gösteren Ermeni iddialarıyla ilgili olarak, uluslararası hukuk açısından bakıldığında sualin, Osmanlı yönetiminin tamamen veya kısmen yok etme konusunda sistemli ve planlı bir devlet politikası izleyip izlemediği olduğunu belirtti.

Cevabın ancak, o dönemi tarafsız şekilde değerlendirme yetisine sahip tarihçiler tarafından, mümkün olan başlıca kaynaklardan geniş kapsamda faydalanmalarına olanak tanınmasıyla verilebileceğini yazan Gül, Türkiye’nin bu amaçla tarihçilerden oluşan ortak bir komisyon kurulması ve o dönemde neler olduğunun ortaya çıkarılması için 2005 yılında Ermenistan’a teklif götürdüğünü hatırlattı. Gül, “Türkiye, geçmişiyle yüzleşmekte zorluk çekmiyor. Askeri olanlar dahil tüm belgeler, uluslararası akademik topluluklara açık. Nitekim, Ermenistan’ın elindeki önemli belgeler değil. Sabırsızlıkla Ermenistan’ın olumlu cevap vermesini ve ortak komisyon kurulmasını kabul ettiğini açıklamasını bekliyoruz. Bu araştırmayı yapmak için diğer taraflarla da çalışmaya hazırız” ifadesini kullandı.

/ ANKARA

29.03.2007


 

Dink cinayetinde bir tutuklama daha

Gazeteci Hrant Dink cinayeti soruşturması çerçevesinde daha önce gözaltına alınan ve mahkemece serbest bırakılan Mustafa Öztürk, Erzurum’da tutuklandı.

Alınan bilgiye göre, Hrant Dink cinayeti soruşturması kapsamında İstanbul Nöbetçi 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yakalama emri çıkarılan Mustafa Öztürk’ün önceki gün Erzurum’da yakalandığı öğrenildi. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Meslek Yüske Okulundan mezun olduğu öğrenilen Öztürk’ün hakkındaki yakalama emrinin vicahiye çevrilerek cezaevine konulduğu öğrenildi. Bir süre önce gözaltına alınan Mustafa Öztürk, 23 Mart 2007 tarihinde Beşiktaş’taki İstanbul adliyesine çıkarılmıştı. Soruşturmayı yürüten savcılar tarafından sorgulanan Öztürk, ‘’adam öldürmeye yardım’’ ve ‘’örgüte yardım ve

yataklık’’ suçlarından tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edilmişti. Mahkemece tekrar sorgulanan Öztürk serbest bırakılmıştı.

3 KİŞİ SERBEST

Bu arada Dink cinayeti soruşturması kapsamında Trabzon’da gözaltına alındıktan sonra getirildikleri İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünden dün Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesine sevk edilen Bahadır C, Halis E. ve Ersin Ö, sağlık kontrollerinin ardından soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcıları Selim Berna Altay ve Fikret Seçen tarafından

sorgulandı. Bu 3 kişi, savcılık sorgularının ardından serbest bırakıldı.

/ ERZURUM

29.03.2007


 

Bakan Şahin: Hoşgörüyü anlatamazsak geleceğe umutla bakmamız çok zordur

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, farklı din ve kültürlerden olanlara hoşgörünün anlatılamaması halinde geleceğe umutla bakmanın çok zor olduğunu vurgulayarak, ‘’Bu boşluğu, korku ve şiddet sarmalı doldurmakta’’ dedi.

Avrupa Konseyi ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından, İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu’nun iş birliğiyle düzenlenen ‘’Dinler arası ve kültürler arası diyalog’’ sempozyumu, Grand Cevahir Oteli’nde başladı. Sempozyumun açılışında konuşan Bakan Şahin, Avrupa Konseyi’nin ‘’Herkes Farklı, Herkes Eşit’’ kampanyası çerçevesinde düzenlenen sempozyumun, 3 büyük semavi dinin asırlarca bir arada yaşadığı İstanbul’da yapılmasının kendileri için son derece memnuniyet verici olduğu kaydetti. ‘’Kültürler ve dinler arası diyalog çağrılarının hedefi son derece açık, farklılıklarımız içinde bir arada ve barış içinde yaşayabilme iradesini ortaya koymak’’ diyen Şahin, hoşgörünün, uzun bir süreçte pek çok kanlı deneyim sonrasında ortaya çıkan bir duygu olduğunun önemine işaret etti. Mehmet Ali Şahin, demokratik yaşayışı sürdürmenin iki temel unsuru bulunduğunu ifade ederek, bunlardan birinin özgürlükleri koruyacak anayasal kurumlar oluşturmak, diğerinin ise toplumu oluşturan bireylere farklılıklara saygı ve hoşgörüyü öğretmek olduğunu vurguladı.

Bakan Şahin, ‘’Farklı din ve kültürlerden olanlara hoşgörüyü anlatamazsak, geleceğe umutla bakmamız çok zordur. Bu boşluğu, korku ve şiddet doldurmakta... Farklılıklarımız hakkında ön yargısız doğru bilgiye sahip olmadan birbirimizi anlamamız mümkün değil. Tüm bunlar için gerekli olan, ‘diyalog’ dediğimiz şeyi başlatabilmemiz ve birbirimizin dilinden anlayabilmemizdir’’ diye konuştu.

/ İSTANBUL

29.03.2007


 

DYP her sandığa 3 partili görevlendirecek

DYP Genel Başkan Yardımcısı Mahmut Nedim Bilgiç, ‘’Seçimlerde oy kaybını önlemek amacıyla 200 bin sandık için 600 bin görevli belirledik’’ dedi.

Bilgiç, seçim çalışmaları için geldiği Besni’de, Kaymakamlığı, bazı kurum ve kuruluşları ziyaret etti. Bilgiç, ziyaretleri sırasında yaptığı konuşmada, 4 Kasım 2007 tarihinde yapılacak olan genel seçime yönelik çalışmalara 22 ay önce başladıklarını ifade etti.

Türkiye’nin birçok ilini dolaşarak seçim çalışması yaptıklarını belirten Bilgiç, ‘’Seçim için bütün Türkiye’yi dolaştık. Seçmenleri bilgilendirmek üzere 1 milyon afiş bastırdık. DYP olarak ‘kara delik’ diye tabir ettiğimiz, seçmen sandıklarındaki oy kaybımızı önlemek amacıyla Türkiye’de oy kullanılacak 200 bin sandık için 600 bin görevli belirledik. Belirlediğimiz bu görevlileri 15 Nisandan itibaren Genel Merkezimizden gönderilecek mesajlarla yönetip motive edeceğiz’’ diye konuştu.

Bilgiç, millet ile devleti özdeşleştiren kadroların DYP’de bulunduğunu, halkın teveccühü ile hedeflerinin tek başına iktidara gelmek olduğunu sözlerine ekledi.

/ BESNİ

29.03.2007


 

“Telekulak dâvâsı”na zaman aşımı

Kamuoyunda ‘’Telekulak Davası’’ olarak bilinen ve ‘’mahkeme kararı olmadan çok sayıda telefonun’’ dinlendiği iddiasıyla açılan davayla ilgili ‘’zaman aşımı’’ kararı verildi.

Kırıkkale 2. Asliye Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, eski Ankara Emniyet Müdür yardımcısı Osman Ak ve avukatları ile davacı Evrensel Gazetesi Muhabiri Sultan Özer katıldı.

Mahkeme, davanın ‘’zaman aşımına’’ uğradığı gerekçesiyle düşürülmesine karar verdi. 1998 ve 1999’da yasa dışı yollardan Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı’nın da aralarında bulunduğu 963 kurum ve kişiye ait telefonların dinlendiği iddiasıyla açılan, aralarında eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ile Müdür Yardımcısı Osman Ak’ın da bulunduğu 38 sanıklı davada, önce bazı sanıklar hakkında hapis cezası verilmiş, karar Yargıtayda ‘’usul’’ yönünden bozulmuştu. Dava daha sonra, ‘’şartla salıverme ve cezaların ertelenmesi’’ne ilişkin yasa kapsamında değerlendirilmişti.

/ KIRIKKALE

29.03.2007


 

Son 50 yılda intihar vak'aları yüzde 50 arttı

Edirne Selimiye Devlet Hastanesi Psikososyal Destek ve Krizle Mücadele Programında görevli Uzm. Dr. Bülent Yeşilkaya, Türkiye’de kadınların intiharı daha fazla denediklerini, fakat erkeklerin intihar girişimlerinin daha çok ölümle sonuçlandığını söyledi.

Yeşilkaya, Sağlık İl Müdürlüğü Toplantı Salonunda yapılan toplantıda, Türkiye’nin intihar hızı düşük ülkeler arasında yer aldığını, en fazla görülen vakanın ise kendini asma olduğunu bildirdi.

Dünyada her 40 saniyede bir kişinin intihar ettiğini ifade eden Yeşilkaya,’’Son 50 yılda intihar vakaları yüzde 50 arttı. Türkiye’de kadınlar intiharı daha çok deniyor, fakat erkeklerin intihar girişimleri daha fazla ölümle sonuçlanıyor’’ dedi. Yeşilkaya, hastanede açılan Psikososyal Destek ve Krizle mücadele biriminin, intihar girişimleri ve diğer kriz durumları ile karşılaşan kişilere ve ailelerine uygun zamanda gerekli psikososyal desteğin verilmesini amaçladığını bildirdi. Psikososyal Destek ve Krizle mücadele biriminde çalışan Dr. Tolga Temel ise Acil Serviste kurulan birimin önemli olduğunu belirterek, ‘’1985 yılından sonra intihar vakalarının artığı tespit edilmiştir’’dedi.

/ EDİRNE

29.03.2007


 

Bediüzzaman muhabbet köprüsü kurdu

“Bediüzzaman Haftası” münasebetiyle Risâle-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesi tarafından Sürmeli Otel’de düzenlenen “Bediüzzaman’a Göre Sevgi ve Huzur” konulu konferans büyük ilgi gördü.

Programın açış konuşmasını yapan Risâle-i Nur Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Benek, “Bediüzzaman deyince akla para, kuvvet, otorite, bina, tesis, imkan yerine muhabbet geldiğini” söyledi. Benek, “Birileri Türkiye’yi çok sevdiğini ispat etmek, gerçekten ülkenin kaynaşmasını istiyorsa Bediüzzaman’ın gönül dünyasında fazlasıyla mevcut olan o muhabbet deryasına kendi küçücük musluklarını bağlamalarını öneriyoruz. Eğer ülkede birlik aranıyorsa Batman, Trabzon ve Ankara caddelerini süsleyen Bediüzzaman resimleri çok şeyi anlatıyor. Aydınlar ortak bir buluşma arıyorsa bu kesinlikle Bediüzzaman’dır. Çünkü Said Nursi hem doğunun, hem batının, hem kuzeyin, hem güneyin Bediüzzaman’ıdır” dedi.

MUHABBETİN KAYNAĞI İMANDIR

Bediüzzaman’ın gençleri ve insanları camiye davet ettiğini hatırlatan Benek, “İnsanlarımız gönül dünyasında, muhabbetini tellendiren büyük insanlara hep sahip çıkmış ve o manevi bağını korumuş. Risâle-i Nur’un dört esasından ikisi şefkat ve tefekkürdür. Bediüzzaman Mevlana’dan devraldığı sevgi mirasına bu yüzyılda yeni bir anlam kattı. Sevginin tek başına yetmeyeceğine sevgi ötesi bir vurgu yaptı. Şefkat yani karşılıksız sevgi, Muhabetullah’a dayalı bir dünya, aile, ülke, insan ve birey sevgisi. Çok şükür ki Bediüzzaman bunu başardı” şeklinde konuştu.

İsmail Benek konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye kendine dünya literatüründe, bilim literatüründe bir şeref arıyorsa, İslam dünyasında bir itibar arıyorsa bunu tesis edecek muhabbet köprüsü Bediüzzaman’dır. Bunu bütün Anadolu fazlasıyla ortaya koyuyor. Bediüzzaman her birimizin gönlüne bir yatırım yapmış. Kalpten kalbe muhabbet vermiş.

“Toplum şiddeti istemiyorsa, okulların önünü daha güvenli görmek, kapkaçtan kurtulmak, etnik çatışmalardan sıyrılmak, gerçek muhabbeti tesis etmek istiyorsa kalbin merkezine muhabbet yerleştirmelidir. Muhabbetin kaynağı da Bediüzzaman’a göre kesinlikle imandır. Bediüzzaman’ın bütün yatırımı insanların aklına ve kalbinedir. Muhabbet olmadan hiçbir şey olmaz.

“Türkiye’de farklılıkları kabulleneceksek, bunun yolu önyargıları aşmaktan, başkasını görmekten geçiyor. Başkasını görmeyen, anlamayan, diğergamlık beslemeyen, ötekini anlamayanın öncelikle ihtiyacı olan muhabbettir. Yoksa kısır çekişmelerle tarafgirlik psikolojisiyle veya konjonktürel konumlardan asla muhabbet aşısı çıkmaz. Bediüzzaman bu köklü, mütevazi, vakur ve dik duruşu hep tebessümle ifade etmiş. Kendisine ceza veren savcının küçük kızını gördüğü zaman şefkat etmiş ama bir o kadar zulme, zalime ve yanlışa karşı dik dururken topluma ve insanlara olan şefkatini asla esirgememiş.

“Yazdığı beş bin sayfa eser karşısında dönemin cari anlayışı ona ödül olarak 28 yıl hapis, defalarca sürgün, 21 defa zehirlemeyi uygun gördüğü halde Bediüzzaman asla tek bir talebesine husumet aşılayıcı bir ifade kullanmamıştır. Onun için ‘biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok’ der.”

SEVGİ BEDİÜZAMAN’IN BÜTÜN HAYATIDIR

Yöneticiliğini Arif Emre Karpuz’un yaptığı “Bediüzzaman’a göre sevgi ve huzur” konulu panelde konuşan Eğitimci-Yazar Hüseyin Kara, Bediüzzaman’ın bir mütefekkir, bir müfessir, bir aksiyon adamı, bir sabır kahramanı gibi günümüzde başkalarında olmayan birçok özelliklerle donanmış olduğunu belirterek, “Diyebiliriz ki; bunların en büyüğü, sevgi ve şefkatin en büyük meyvesi olarak gösterdiği fedakârlıktır. Böyle bir fedakârlık ve sevgi zirvesi örneğine ancak özgürlük asrı olan Asr-ı Saadette rastlıyoruz. Biri o asırda ve diğeri bizim yaşadığımız asırda” dedi.

Bediüzzaman’ın “Madem ki, nûr-u hakikat, imana muhtaç gönüllerde tesirini yapıyor, bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Yirmi sekiz sene çektiğim ezâ ve cefalar, maruz kaldığım işkenceler, katlandığım musîbetler helal olsun. Bana zulmedenlere, beni kasaba kasaba dolaştıranlara, hakaret edenlere, türlü türlü ittihamlarla mahkûm etmek isteyenlere, zindanlarda bana yer hazırlayanların hepsine hakkımı helal ettim” dediğini hatırlatan Kara, “İşte sevgi budur. Sevgi A’dan Z’ye Bediüzzaman’ın bütün hayatıdır. Tam karşılıksız, katkısız bir sevgi. Evet, ilahî sevgi bir sevdaya dönüşerek adeta Bedüzzaman’ın şahsında somutlaşmıştır” şeklinde konuştu.

İslâm dünyasının her konuda olduğu gibi sevgi konusunda da bir katalizör görevi üstlenerek dünyanın barışını sağlayabileceğini vurgulayan Kara, “Dünya barışı, dünyanın topyekûn huzuru ve insanlığın mutluluğu, yalnız ve yalnız Kur’ân’ın getirdiği bakış açısıyla sevgi olgusunun işlenişindedir” dedi.

Bediüzzaman’ın “Yolların en keskin kuvveti muhabbettir” ve “İtaat yolları içinde en kabul edileni, en dosdoğru olanı, en kısası, hiç şüphesiz, Habibullah’ın gösterdiği yoldur” diyerek, muhabbet duygumuzun ancak bu yolla tehlikelere bulaşmadan amacına ulaşabileceğini vurguladığını ifade eden Kara, başka yolların çıkmaz yol olduğunu söyledi.

GERÇEK SEVGİ İMAN

SAYESİNDE YAKALANABİLİR

Yeni Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Hasan Tanrıverdi ise, Bediüzzaman’ın imana verdiği önemi ifade ederek, “İnsanların, her iki cihanda mutluluğu yakalamasının yolu imandan geçer. Bediüzzaman, ‘Kainatta en büyük hakikat imandır’ sözü ile imanın önemini veciz bir şekilde ifade etmiş. ‘İman insanı insan eder, belki de sultan eder, Hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir. İnsan, iman nuru ile ala-yi illiyine çıkar ve cennete layık bir kıymet alır.’ İşte Bediüzzaman’a göre gerçek sevgi ve mutluluk ancak iman sayesinde yakalanabilirdi” diye konuştu.

Bediüzzaman “İnsan, lezzetli ve güzel yiyecekleri sevdiği gibi, babasını ve annesini de sever, çocuklarını, eşini, evliya ve enbiyayı, hayatı, gençliği, baharı, yazı, kışı, hasılı bütün dünyayı ve kainatı sever” dediğini belirten Tanrıverdi, “Bediüzzaman, ‘Biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur’ diyerek, bütün insanlığa, barışın ve kardeşliğin mesajını vermiştir” dedi.

Tanrıverdi, Bediüzzaman’ın insanların alakadar olduğu şeyleri sevebileceğini, ancak yaratılan bütün masnuatın, Halık-ı Zülcelalin isminin cilveleri olması hesabıyla, onları Cenâb-ı Hakkın hesabına ve onun muhabbeti namına sevmemiz gerektiğini işaret ettiğini vurguladı.

Tanrıverdi, “Bediüzzaman’a göre, sevgi ve muhabbet, eğer Allah adına olsa, hem elemsiz bir lezzet verir, hem de muhabbet-i İlâhîyeyi ziyadeleştirir, artırır. Sevgi, Allah’tan kaynaklanırsa dostluklar da, düşmanlıklar da O’nun için olur” diye konuştu.

“Bediüzzaman’ın fikirleri ve düşünceleri eğitim alanında gerektiği gibi kullanılıp, ibret alınabilseydi, bugün okullarımızda şiddet ve ilköğretim seviyelerine kadar inen uyuşturucu problemi olmayacaktı” diyen Tanrıverdi, “Öyleyse, tecrübeleri de dikkate alarak, asırların adamın liyakatini ispat etmiş bu zatın fikirlerini, ön yargısız olarak ele alıp, çözüm tekliflerini, iş işten geçmeden değerlendirmeliyiz. Bu açıdan bakıldığında ‘çağın tefsiri’ olan Risâle-i Nur Külliyatı, istifadeye hazır olarak, insanlığı beklemektedir. Bugün sadece ülkemizde değil, dünyanın her yerinde, inkâra ve ahlâksızlığa karşı, en büyük set, doğrudan doğruya Kur’ân’a ait Risâle-i Nurlardır” dedi.

Program sonrası Yeni Asya Neşriyat yayınları satışa sunuldu. “Biz muhabbet fedaileriyiz” broşürü dağıtılırken, Eğitimci Yazar Hüseyin Kara kitaplarını imzaladı.

Konferansa Adıyaman Milletvekili Hüsrev Kutlu, Adana Milletvekili Ziyaettin Yağcı, Memur-Sen Konfederasyonu Genel Başkanı Ahmet Aksu, eski milletvekilleri İlhan Aytekin, Recep Özel ve Nuri Tokdemir katılırken başta TBMM Başkanı Bülent Arınç, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar ve Başkanlık Divanı, SP Başkanlık Divanı olmak üzere bakanlar, milletvekilleri, sendika başkanları telgraf gönderdi.

Fatih Karagöz - İbrahim Doğru / ANKARA

29.03.2007


 

Kâinatta büyük bir muhabbet var

Bediüzzaman Said Nursi’nin Hakk’a vuslatının 47. yılı münasebetiyle Yeni Asya Burdur temsilciliğinin düzenlediği “Bediüzzaman’a Göre Sevgi” konulu anma programı, Ticaret Odası Konferans Salonunda gerçekleştirildi.

Programa AKP Burdur milletvekili Bayram Özçelik, eski milletvekili ve DYP İl Başkanı Ahmet Sayın, Saadet Partisi İl Başkanı Ahmet Sipayi, Ticaret Odası Başkanı Yusuf Geyik, Esnaf Kefalet Dernek Başkanı Recep Kalkan ile komşu illerden birçok vatandaş katıldı. Ahmet Candan’ın okuduğu Kur’ân-ı Kerim tilavetiyle başlayan program, Yeni Asya Prodüksiyon tarafından hazırlanan “Kâinatın Mayası Muhabbet” konulu sinevizyon gösterisi ile devam etti. Sinevizyon salondakiler tarafından ilgiyle izlendi.

Açılış konuşmasını Yeni Asya il temsilcisi Sebahattin Boyacı yaptı. Boyacı, “Bugün burada düzenlemiş olduğumuz konferansın konusu “Bediüzzaman’a Göre Sevgi” dir. Çünkü, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ‘Muhabbet, uhuvvet, sevmek İslâmiyetin mizacıdır, rabıtasıdır’ diyor. İslâm karakteri olan bu üç kelimeyi hayatımıza yerleştirebilirsek, inşaallah toplum huzura kavuşacaktır” diye konuştu.

YALMAN: HERŞEY BİRBİRİYLE ALAKADAR

Sebahattin Boyacı’nın ardından konuşan Dr. Hakan Yalman ise, kainatta herşeyin birbiriyle alakadar olduğunu, annenin çocuğuna olan sevgisinin, burada muhabbet için bir araya gelen insanların aslında bir cihetle Peygamberimizin (asm) duâsının uzantısı olarak gerçekleştiğini belirtti.

Programa gelenlere “Muhabbet Fedaileri” kitapçığı ile “Önce O Vardı” adlı kitap hediye edildi. Yeni Asya Neşriyat kitaplarının satışa sunulduğu program sonunda Hakan Yalman kitaplarını imzaladı.

İbrahim TUÇ / BURDUR

29.03.2007


 

Kamyon otobüse çarptı, 1 kişi öldü

Konya’da kamyonun yolcu otobüsüne arkadan çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında 1 kişi öldü, 5 kişi yaralandı.

Edinilen bilgiye göre Hayati Türkmen yönetimindeki 38 SL 666 plakalı yolcu otobüsüne, merkez Karatay İlçesi Ankara yolu Muayene İstasyonu kavşağında aynı yönde seyreden Yılmaz Dal idaresindeki 33 LE 505 plakalı kamyon çarptı. Çarpmanın etkisiyle kamyondan fırlayan Dede Kemendi (76) olay yerinde hayatını kaybetti.

Kamyon sürücüsü Yılmaz Dal ise kabinde sıkıştı. İtfaiye ekiplerinin uzun süren çabaları sonrası çıkarılan Dal, ağır yaralı olarak Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldı. Otobüsteki yaralılar Fahri Yeloku, Ahmet Büyükçekiç, Muhterem Külçem ile kamyonda bulunan Dilek Kemendi Konya Numune Hastanesinde tedavi altına alındı. Kamyon kasasından yola saçılan çilekler belediye ekipleri tarafından temizlenirken kaza sebebiyle yol uzun süre trafiğe kapalı kaldı.

/ KONYA

29.03.2007


 

Yahoo'dan sınırsız e-posta

İnternetin önde gelen şirketlerinden Yahoo, e-posta kapasitesini sınırsız yapacak. Yahoo, bu adımı Yahoo e-postanın 10. yıldönümü sebebiyle ve internetin geldiği noktaya takdir amacıyla attıklarını açıkladı.

Yahoo, Mayıs ayında bedava kullanıcılar için getirdiği 1 gigabyte sınırını kaldıracak. Şirket, paralı kullanıcıları için koyduğu 2 gigabyte sınırını da aynı tarihte kaldıracak.

Yabancı bir haber ajansına konuşan Yahoo E-Posta Hizmetleri Başkan Yardımcısı John Kremer, “Kullanıcılarımızın bizim ve internet için yaptıkları sebebiyle bu hediyeyi veriyoruz. Daha fazla insan resim gönderiyor. Çeşitli formatlarda dosyalar gönderiyor. Bunların kapladığı alan, daha önce belirlenen sınırları bile aşıyor” dedi. Yahoo’nun e-posta hizmetini kullananan 250 milyon kişi bulunuyor.

/ SANFRANCISCO

29.03.2007


 

Kızılırmak, beyaza büründü

Nevşehir’in Avanos ilçesinde Kızılırmak Nehri’nin üzerinde beliren 10 santim kalınlığında köpük tabakası nehri beyaza boyadı. Fabrikalardan kaynaklandığı düşünülen atıkların toplu balık ölümlerine sebep olmasından endişe ediliyor.

Türkiye’nin en uzun nehri Kızılırmak, Avanos ilçesinde ilginç görüntüler oluşturdu. Taş köprü altında bulunan taş setlerin ardından köpüren ırmak suyu, ırmağın üzerinde yaklaşık 10 santimlik bir köpük tabakası oluşturdu. Deterjan dökülmüş gibi köpüren ırmak koyları çocukların oyun alanı haline dönerken, yetkilileri de harekete geçirdi. Köpük ve üzerindeki siyah tabakaya Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikaların atıklarının sebep olabileceği tahmin ediliyor. Tarım Müdürlüğü ve Çevre Orman Müdürlüğü yetkilileri sudan aldıkları örnekleri laboratuvar ortamında inceleyerek ırmaktaki köpük tabakasının sebebini ortaya çıkaracak.

/ NEVŞEHİR

29.03.2007


 

Akdamar, müze olarak açılacak

Van Gölündeki Akdamar Adasında bulunan Ermeni Kilisesi, bugün düzenlenecek olan törenle müze olarak hizmete girecek. Restorasyonu 2 milyon 600 bin YTL’ye mal olan kilise, devlet yetkilileri ile Ermenistan’dan gelecek konukların katılacağı törenle açılacak.

Van Gölü üzerinde Kutsal Haç adına Vaspurakan Kralı 1. Gagik tarafından 915-921 yılları arasında Keşiş Manuel’e yaptırılan ve Ermeni mimarisinin önemli eserleri arasında yer alan kilise, Kültür ve Turizm Bakanlığının açtığı ihaleyi kazanan Kartalkaya firması tarafından 2005 yılında başlayan çalışmalarla restore edildi.

Restorasyonu 2 milyon 600 bin YTL’ye mal olan kilise, bugün devlet yetkilileri ile Ermenistan’dan gelecek konukların katılacağı törenle açılacak. Törende, piyanist Tuluyhan Uğurlu da bir konser verecek.

BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu, Kilisenin açılacağı tarihte camilerde Ermeniler tarafından katledilen şehitler için mevlit okutmak istediklerini, ancak bu taleplerinin geri çevrildiğini söyledi. Van Belediye eski Başkanı merhum Tayyar Dabbağoğlu’nun eşi Dr. Süheyla Dabbağoğlu’nun da, bugün Hz. Ömer Camii’nde şehitler için Kur’an-ı Kerim ve Mevlid’i Şerif okutması programına izin verilmediğini bildirildi.Türkiye Ermenileri Mesrob Mutafyan, açılış törenine katılmak üzere İstanbul’daki Ermeni cemaatinden 24 kişilik bir heyetle birlikte Van’a geldi. Mutafyan, projenin gerçekleştirilmesinde emeği geçen ve tamamlayanları kutladığını ifade etti.

/ VAN

29.03.2007


 

Çocuklar açısından STK’lar yetersiz

TBMM Çocuk ve Gençlerdeki Şiddet Eğilimini Araştırma Komisyonu Başkanı AKP İstanbul milletvekili Halide İncekara, sivil toplum örgütlerinin kendi alanlarında başarılı işler yaptığını belirterek, ‘’Ancak çocuk ve genç açısından baktığımızda ne okul öncesi eğitimde, ne çocuğun boş alanlarını doldurmada, ne de sanat ve kültür alanında yeterli seviyede sivil toplum örgütü görüyoruz’’ dedi.

İncekara ve komisyon üyeleri, İstanbul Valiliği Rotary Çocukevi’nde genç ve çocuklarla ilgili faaliyet gösteren 14 sivil toplum örgütü temsilcisiyle bir araya geldi. Görüntü alınmasının ardından basına kapalı olarak gerçekleştirilen toplantının ardından basın mensuplarının sorularını cevaplayan İncekara, toplantıda sivil toplum örgütlerinin çocuklarda ve gençlerde artan şiddet eğiliminin önlenmesi için gerçekleştirdikleri faaliyetler ve bu faaliyetlerin çocukların yaşam alanına, faaliyetlerine nasıl yansıdığının ele alındığını söyledi.

İncekara, toplantıda çocukların boş zamanlarının değerlendirilmesi için sivil toplum örgütlerinin neler yaptığını, çocuğu şiddetten korumak için ne yapmak gerektiğini görüştüklerini ifade ederek, artan şiddet eğilimini önlemek için, ‘’aile iletişimini geliştirmek, spor sahalarını büyüterek çocuğu spora yönlendirmek ve cezaevlerinden çıkanlar için bir rehabilitasyon dönemi gerçekleştirilmesi’’ gibi çalışmalara ihtiyaç bulunduğunu bildirdi. Mevcut sivil toplum örgütlerinin bu konuda bir eylem planı bulunmadığını dile getiren İncekara, bu örgütlerin her birinin kendi alanlarında son derece başarılı olduğunu, ancak bu konuda iyi organize olamadıklarını ileri sürdü. Halide İncekara, ‘’Çocuk ve genç açısından baktığımızda, ne okul öncesi eğitimde, ne çocuğun boş alanlarını doldurmada, ne de sanat ve kültür alanında yeterli seviyede sivil toplum örgütü görüyoruz. Olanlar da iletişimsizlikten maalesef verimsiz kalıyorlar’’ dedi.

/ İSTANBUL

29.03.2007


 

Kıyı şehirleri tehlikede

Dünyadaki büyük şehirlerin üçte ikisi, küresel ısınmanın tehlikeli etkilerinin görüleceği kıyı şeritlerinde bulunuyor.

Environment ve Urbanization dergisinin Nisan sayısında yayınlanacak bir araştırmaya göre, dünyadaki her 10 insandan biri, küresel ısınma yüzünden suların yükselmesi riskinin bulunduğu kıyı şeritlerinde yaşıyor.

Araştırmaya göre, “deniz seviyesinden 10 metreden alçak yerler olarak tanımlanan” kıyılarda, 634 milyon kişi yaşıyor. Bu nitelikteki yerler dünyadaki karaların yüzde 2’sini, ancak dünya nüfusunun onda birini oluşturuyor.

NASA’nın uydu verilerine ve bilgisayar hesaplamalarına göre, kıyı şeritlerinde yaşayanların yüzde 75’i Asya’da bulunuyor. BM iklim uzmanları, geçen ay yaptıkları açıklamada, deniz seviyelerinin 2100’e kadar 18 ila 59 santimetre yükseleceği tahmininde bulunmuşlardı. Uzmanlar ayrıca, sera etkisi yapan gazlar yüzünden daha şiddetli fırtınalar ve sıcak dalgaları olacağını belirmişlerdi.

/ LONDRA

29.03.2007


 

Uzmandan, ‘sünnet-i seniyye’ tavsiyeleri

Doç Dr. Mesut Başak, milliyet.com.tr sitesinde yayınlanan açıklamalarında, sağlıklı hayat ile ilgili bilgiler verdi. Başak’ın ‘tarihî sırlar’ diye tavsiye ettikleri ise aslında asırlar önce Peygamber Efendimiz’in (asm) söyledikleri ve yaptıklarıyla bire bir örtüşüyor.

İşte Başak’ın sıraladığı sırlar ve Hz. Muhammed’in (asm) ilgili hadis-i şerifleri:

Doymadan yemekten kalkmak

Sadece bu prensibi hayat tarzımız haline getirsek kilo alma veya kilo verememe problemimiz kalmayacaktır. Sebebi ise çok basit; midemizi ne kadar çok doldurursak o kadar çok genişler ve büyür. Midenin büyümesi ve genişlemesi de her defasında daha çok gıda doldurularak gerginlik hissi ve dolayısıyla doyma hissi oluşmasına yol açar. Fakat doymadan yemekten kalkarsak, midemizde büyüme ve genişleme olmayacak ve az miktarda gıda alarak daha da erken doymaya başlayacağız.

(Bu tavsiyenin 'sünnet'deki karşılığı: Rum imparatoru Heraklius’un Hz. Muhammed’e (asm) gönderdiği doktor, uzun müddet kendisine hiç hasta gelmemesi üzerine Peygamberimiz’in (asm) huzuruna gelir. Fahr-i Kâinat Efendimiz (asm) ona şöyle der; “İslâm dini, hasta olmamak yolunu göstermiştir. Ashabım temizliğe çok dikkat eder. Acıkmadıkça birşey yemez ve sofradan doymadan önce kalkar!”)

Midenin 1/3’ini boş bırakmak:

Bu prensipte de amaç mideye girecek olan yiyecek miktarını azaltıp, midenin büyümesini engellemektir.

(Bu tavsiyenin 'sünnet'deki karşılığı: Resulullah (asm) ise asırlar önce şöyle buyuruyor; “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak [nefsinin galebesiyle] illa da (mideyi doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın).”

Yemek masasında ideal oturuş:

Sandalyede otururken bir ayağımızı altımıza alıp, diğer dizimizi dikerek mide bölgemizi bacağımıza yaslayarak oturmak… Bu oturma pozisyonunda midemiz üzerine bacağımız tarafından dıştan baskı yapılıp, hacmi küçültülerek (genişlemesi engellenerek) daha az miktarda yiyecek ile erken doymamız sağlanır.

(Bu tavsiyenin 'sünnet'deki karşılığı: Bu oturuş şekli de Peygamberimizin (asm) uyguladığı ve tavsiye ettiği ideal oturuş şekliyle aynıdır.)

Umut YAVUZ

29.03.2007


 

Bu fabrika, çalışanlarına sigarayı bıraktırıyor

Adana’nın Ceyhan ilçesinde ve Amasya’da 296 çalışanıyla faaliyet gösteren Özmaya fabrikası, işçilerine çalışma esnasında sigara içmeyi yasakladı. Özmaya, Sigara Bırakma Merkezi ile de anlaşma yaparak 29 çalışanın da sigarayı bırakmasını sağladı.

Maya üreticisi Özmaya İnsan Kaynakları Müdürü İlhan Tafland, yaptığı açıklamada, işletme içerisinde sigara içen işçinin sigara içmeyenden düşük verimle çalıştığını gözlemlediklerini belirterek, “Hem işçilerin sağlığını hem de verim artışını düşündüğümüz için işçilerin çalışma sırasında sigara içmesini yasakladık. Sigara kullanan ve içmek isteyen çalışanlarımız yaptırdığımız sigara odalarında sigara içebiliyorlar. Ancak tiryakiler bu odalara istedikleri zamanlarda giremiyorlar. İşçiler işlerini aksatmadan yarım saatte bir sigara içme odasına girebiliyorlar” dedi.

Fabrikaya eleman alırken sigara içmeyenlerin tercih edildiğine dikkat çeken Tafland, “Bu uygulamayla hem sigara içmeyen arkadaşların sağlığını koruyoruz hem de çalışma ortamında lakaytlığı önlüyoruz. Ayrıca sigara içen çalışanların sigarayı bırakması için Sigara Bırakma Merkezi ile anlaşma yaptık. İşçilerin bütün masraflarını biz karşılayacağız. Yeter ki onlar sigarayı bıraksın” diye konuştu. Sigara Bırakma Merkezi Adana Şube Başkanı Güner Serintürk ise, Botaş ve Türk Telekom’dan sonra Özmaya fabrikasında da çalışanlara seminer verdiklerini belirtti.

/ ADANA

29.03.2007


 

Duvar yazılarını temizleyecek

Çorum’un Sungurlu İlçesi’nde, bıçakla adam yaralamak suçundan hapis cezasına çarptırılan Necip Bellek isimli mahkum, cezasının kalan bölümünü ilçedeki duvar yazılarını silerek tamamlayacak.

Edinilen bilgiye göre 2 ay önce Necip Bellek isimli kişi, bıçakla adam yaralamak suçundan aldığı 70 günlük cezanın kalan 35 gününü mahkeme kararıyla ilçedeki duvar yazılarını temizleyerek tamamlayacak. Sungurlu Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğü’nün iyi hali ve suçu az kalan mahkumlar için uygulanacak ceza hakkında mahkumlara bilgi vermesinin ardından Necip Bellek, avukatı aracılığıyla, ‘’cezasının kalan kısmını dışarıda kamu yararına çalışarak tamamlamak istediği’’ yönündeki dilekçesini değerlendiren Sungurlu Sulh Ceza Mahkemesi, ‘’5275 sayılı ceza ve güvenlik tedbirlerindeki yasanın 105. maddesinin 4. fıkrası gereğince, 2 yıl veya daha az süreli hapis cezası gerektiren suçlarda, hükümlünün iyi hali nedeniyle cezanın yarısını cezaevinde, diğer yarısını kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına mahkemece karar verilir’’ hükmü gereğince Necip Bellek’in (31), kamu yararına çalışmasına karar verdi.

/ ÇORUM

29.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004