Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Onlar, hiç ummadıkları bir sırada kıyametin ansızın başlarına gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar.

Zuhruf Sûresi: 66

21.06.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Allah bir kimse hakkında hayır dilerse, onu dinde bilgi sahibi kılar, dünyaya değer verdirmez ve kusurlarını kendisine gösterir.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 216

21.06.2007


Dünyevî bir lezzette çok elemler vardır

Eğer mahpus, zulmen mahkûm olmuş ise, farz namazını kılmak şartıyla, herbir saati bir gün ibâdet olduğu gibi, o hapis, onun hakkında bir çilehâne-i uzlet olup, eski zamanda mağaralara girerek ibâdet eden münzevî sâlihlerden sayılabilirler.

Eğer fakir ve ihtiyar ve hasta ve imân hakikatlerine müştak ise, farzını yapmak ve tevbe etmek şartıyla, herbir saatleri yirmişer saat ibâdet olup, hapis ona bir istirahathâne; ve merhametkârâne ona bakan dostlar için bir muhabbethâne, bir terbiyehâne, bir dershâne hükmüne geçer. O hapiste durmakla, hariçteki müşevveş, her taraftaki günahların hücumuna mâruz serbestiyetten daha ziyâde hoşlanabilir; hapisten tam terbiye alır. Çıktığı zaman, bir kàtil, bir müntakîm olarak değil, belki tevbekâr, tecrübeli, terbiyeli, millete menfaatli bir adam çıkar. Hattâ Denizli hapsindeki zâtların az zamanda Nurlardan fevkalâde hüsn-ü ahlâk dersini alanlarını gören bâzı alâkadar zâtlar demişler ki, “Terbiye için on beş sene hapse atmaktansa, on beş hafta Risâle-i Nur dersini alsalar, daha ziyâde onları ıslâh eder.”

Mâdem ölüm ölmüyor. Ve ecel gizlidir, her vakit gelebilir. Ve mâdem kabir kapanmıyor; kafile kafile arkasında gelenler oraya girip kayboluyorlar. Ve mâdem ölüm, ehl-i imân hakkında idâm-ı ebedîden terhis tezkeresine çevrildiği, hakikat-i Kur’âniye ile gösterilmiş; ve ehl-i dalâlet ve sefâhet hakkında, gözle göründüğü gibi, bir idâm-ı ebedîdir, bütün mahbubâtından ve mevcudâttan bir firâk-ı lâyezâlîdir. Elbette ve elbette, hiç şüphe kalmaz ki, en bahtiyar odur ki, sabır içinde şükretmek ve hapis müddetinden tam istifade ederek Nurların dersini alarak istikàmet dairesinde imânına ve Kur’ân’a hizmete çalışmaktır.

Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan! Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.

Ey hapis musîbetine düşen bîçareler! Mâdem dünyanız ağlıyor ve hayatınız acılaştı. Çalışınız; âhiretiniz dahi ağlamasın ve hayat-ı bâkiyeniz gülsün, tatlılaşsın; hapisten istifade ediniz. Nasıl, bâzan ağır şerâit altında düşman karşısında bir saat nöbet, bir sene ibâdet hükmüne geçebilir; öyle de sizin, bu ağır şerâit altında, herbir saat ibâdet zahmeti, çok saatler olup, o zahmetleri rahmete çevirir.

Sözler, s. 136

Lügatçe:

müştak: İştiyaklı, arzulu.

müşevveş: Karışık.

idâm-ı ebedî: Sonsuz idam, yokluk.

mahbubât: Mahbuplar, sevgililer, sevilenler.

firâk-ı lâyezâlî: Bitmeyen ayrılık, ebedî ayrılık.

aynelyakîn: Gözle görür derecede.

hayat-ı bâkiye: Sonsuz hayat.

şerâit: Şartlar.

21.06.2007


Tevhid dîni -1-

“Arz ve semada Allah’tan başka ilâhlar olmuş olsa idiler, şu görünen intizam fesada uğrardı.”1

“Zerrelerden yıldızlara kadar her bir şeyde bir pencere-i tevhid var ve doğrudan doğruya Zât-ı Vâhid-i Ehad’i sıfatıyla bildiren âyetleri, yani delâletleri ve işaretleri var.”2

İnsan belli bir vakte kadar sürecek olan hayatına başladığı zaman başıboş bırakılmış bir varlık değildi. Allah onu özel bir görevle göndermişti yeryüzüne. Kuşkusuz onu kendi haline bırakmayacaktı.

Bir kere insan, yaratıkların hiçbirinde bulunmayan özel yeteneklere sahipti. Yine diğer yaratıkların hiçbirinde bulunmayan bir takım olumsuz yönleri de vardı fıtratında. Böyle olması gerekiyordu. Eğer üstün yeteneği olmamış olsaydı, hayvan veya bitki olarak yaratılırdı. Hiçbir olumsuz yönü olmamış olsaydı, melek olarak yaratılırdı. Oysa, yeryüzünde hayatı düzenleme görevi ne hayvanlara, ne de meleklere verilmişti.

İşte fıtratında bulunan bir takım değişik ve zıt niteliklerle yeryüzündeki hayatına başlamıştı insan. Yeryüzünde büyük sorunlarla karşı karşıyaydı. Bunların çözülebilmesi için de insanın üstünde başka bir güç olması gerekiyordu.

İnsanı yoktan var edip bilmediği bir yerde hayat sürmeye gönderen Allah, kuşkusuz onu gerekli bilgilerle donatacaktı. Bir kere insan yeryüzünde halife kılınmıştı. Yani Allah adına hareket edecek ve yeryüzünde Tevhid’in gereği olan sulh, insan tarafından sağlanacaktı.

Allah gökleri, yeri, tüm varlıkları ve insanı yaratmıştı. O, tüm bunların Rabb’i, İlahı ve Melikiydi. “Hani Rabb’in, Âdemoğullarının arkalarından zürriyetlerini çıkarıp, ‘Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?’ diye sorduğunda Kıyamet Günü ‘Biz bundan gafildik’ dememeleri için kendilerini kendileri üzerine şahit tutmuştu ve ‘Evet’ demişlerdi.”3

Yukarıdaki âyet, açıkça ortaya koyuyor ki tüm insanlarda Allah’ı bilme, tanıma ve O’na inanıp itaat etme yeteneği ve özelliği vardır.

İnsan hayatında Tevhid’in hâkim olması, yani tam bir sulhun, sarsılmaz bir düzenin, adaletin ve Hakk’ın yeryüzünde hâkim olması, insanın, Allah’ın kitabında vahyettiği hükümlere uymasıyla mümkündür. Çünkü, insan da, Allah’ın bir kulu olarak O’nun çizdiği yoldan gitmek ve O’nun emirlerine itaat etmek zorundadır. Tüm diğer varlıklar gibi tek İlâh, tek Rab ve tek Melik olarak O’nu kabul etmek zorundadır. Bu ise tek hüküm koyucu, hükmünde kimseyi ortak yapmayan ve emirlerine uyulup, yasaklarından kaçınılması gereken tek varlık olarak Allah’ı kabul etmek demektir.

“Eğer her şey Cenâb-ı Hakka isnad edilmezse, bir ân-ı vahidde gayr-i mütenâhî ilahların ispatı lâzım gelir; ve bütün zerrât-ı kâinattan daha çok olan şu ilâhların her birisi bütün ilâhlara hem zıt, hem misil olması lâzım geliyor.”4

Allah’a ibadet etmek; yalnızca O’ndan yardım dilemek, yalnızca O’na güvenmek, yalnızca O’na tevekkül edip, yalnızca O’na dayanmayı gerektirir. Sadece O’ndan korkmayı gerektirir. Tevhid’in bağlıları tek bir Allah’tan korkup, sadece Allah’a güvenmenin ve yalnızca O’na duâ etmenin verdiği güç, sükûnet ve rahatlıkla başka hiçbir gücün önünde boyun eğmezler, başka hiçbir fani, yaratılmış ve sınırlı güçten korkmazlar. Bilirler ki, Allah’ın izin vermediği hiçbir yaratık, hiçbir güce sahip değildir. Hiçbir kudret ve kuvvet, gücü ne kadar olursa olsun güvenmeye, dayanmaya, tevekkül edilmeye, kendisine el açılmaya lâyık değildir. Bu bakımdan, Tevhid, bağlılarına sarsılmaz bir güç ve direnç verir.

Sabır, katlanma, başa gelenlere üzülmeme, kullara boyun eğmeme inancı, yaratılmışlara secde etmeme kararlılığı bahşeder. Tevhid inancına sahip olan kullar, sadece Allah’tan korkarlar ve başka hiçbir şeyden korkmazlar.

Allah insanlara elçilerini göndermiş ve tek Rab olarak kendisinin kabul edilmesini istemiştir. Bununsa, ancak indirdiği kitabın hükümlerine itaatle mümkün olabileceğini belirtmiştir. Tevhid’in gereği olarak, tüm resûller bu tek İlâh, tek Rab ve tek Melik inancını tebliğ etmişler, insanları bu ilkeye inanmaya ve imanın gereği olarak Allah’ın kitabının hükümlerine uymaya çağırmışlardır.

Allah en son olarak tüm insanların hükümlerine uyması için Kur’ân’ı gönderdi ve tüm insanları kıyamete kadar Kur’ân’a uymaya, Kur’ân’ın hükümlerini uygulamaya çağırdı. Bunun dışındaki hiçbir hükmün geçerli olmayacağını ve ancak Kur’ân’ın hükümleriyle amel edenlerin Tevhid Dini’nde sayılabileceğini duyurdu.

Allah’ın temel sıfatlarından olan adalet, insan hayatının da en son hedefidir. Tevhid’i yeryüzünde gerçekleştirmekle eş anlamlıdır. Elçilerin gönderilmesinin sebebi, bu adaletin sağlanmasıdır. Kitaplar, insanlar arasında kendileriyle hükmetmeleri için elçilere adaleti hâkim kılsınlar diye verilmiştir.

Kâinattaki her yaratık, belli bir hesaba göre yaratılmıştır. Hepsi Allah’ın koyduğu “mizan”ın sınırlarını aşmamakta ve bu mizan dahilinde görevlerini yerine getirmektedirler. Yeryüzünün de Tevhidî sistem içinde olabilmesi için mizana uyulması gerekmekte ve işte bu amaçla resûller gönderilmiş bulunmaktadır.

—Devam edecek—

Dipnotlar:

1- Enbiya Sûresi: 22

2- Nur Âleminin Bir Anahtarı.

3- A’raf Sûresi: 172

4- Mesnevî-i Nuriye, s. 67

M. Fahri UTKAN

21.06.2007


Denizli

Bu âhir zamanda yoktur benzeri

Nurlu Mücedditte çile sürüyor.

Denizli’ye vardı akşam üzeri

Hakka hizmet eden kervan yürüyor.

Denizli hapsinde güller açıyor.

Mevlevî misâli döner muhtaçlar.

Üstad burcu burcu nurlar saçıyor.

Manevî dertlere deva ilaçlar.

Otuz üç âyette vardır işaret.

Bu yol, âhir zaman Kur’ân yoludur.

Hazret-i Ali’den geldi beşâret.

Risâle-i Nur’da bürhan doludur.

Karşılaşır Hasan Feyzi, Üstad’la

Eller kelepçeli, etrafta asker.

Göz göze gelirler, Beklenen Zat’la

Siyâdet nişanı taşıyan Rehber

Hasan Feyzi nura aşık bir şair.

Muhabbetle dalmış nur ummanına.

Hakka hizmet için yazarak şiir,

Nezretmiş canını Nur Sultanına

Halil İbrahim Bey bir nurlu edip.

Nuru iştiyakla yazmış, okumuş.

Nefsi ihlâs ile ederek te’dib

Gönül sarayını nurla dokumuş.

Meyve Risâlesi nurdan bir buket.

Rahatlatır hüzünlü gönülleri.

Mahpuslara ilaç, biter şikâyet.

Daima okurlar nur bülbülleri

Hafız Ali üzgün, duâya durmuş.

Üstad’ını zehirlemiş zalimler.

Adamış canını, tasası nurmuş.

Nurun şakirtleri gerçek âlimler.

Berzah âleminde bir yıldız gibi,

Suâl meleğine nurdan cevablar.

Nur Fabrikasının gayyur sahibi.

Manevî şirketten küllî sevablar

Gönenli Mehmed Efendi, Hak eri.

Denizli Hapsinde Üstad’a yoldaş.

Felâket asrında nur-u enveri

Tanır, ihlâs ile olur arkadaş.

İhlasla hizmete koşar her sefer.

Denizli hapsinde Hünkâr Süleyman.

Üstad’a gönülden yardımcı nefer.

Civanmert, gözüpek, yiğit kahraman

Hesnâ Hanım adaletli Hakime.

Duâsına mazhar Nurlu Üstad’ın

Mahkemede boyun eğmez zalime.

Nurda görür mirasını ecdadın.

Nur hizmeti bir sahabe mesleği.

Doğrudan Kur’ân’dan alınır ilham.

Alkışlar nurları gökte meleği.

Mele-i Âlâ’dan tebrik ve selâm.

Bu âhir zamanda yoktur benzeri

Nurlu Mücedditte çile sürüyor.

Denizli’ye vardı akşam üzeri

Hakka hizmet eden kervan yürüyor.

[email protected]

Abdulkadir MENEK

21.06.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004