Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Protokolde görünmek başörtüsüne yaramadı

Abdullah Gül’ün üçüncü turda cumhurbaşkanı seçileceğine kesin gözüyle bakılıyor. “Bundan sonrasında kriz çıkar mı?” tartışmaları ise yoğun bir şekilde yapılıyor. Tabiî bu tartışmalar içinde, Gül’ün eşi Hayrünnisa Hanımın başörtülü olması da var. Biz de son yıllarda kamusal alanda sıkça görünen başörtüsünün neden kriz sebebi olduğunu konuşmak istedik. Bunun yanında çevre diye tabir edilen kesimin merkeze doğru yaklaşmasıyla ortaya çıkan muhafazakâr kadınların giyim, kuşam ve hayat tarz-larındaki değişimi irdelemek istedik. Aslına bakılırsa, erkeklerdeki değişimi anlamadan kadınlardaki değişimi ir-delemek biraz eksik kalacak gibi görünüyor. Belki önümüzdeki haftalarda erkeklerin değişimiyle ilgili de bir röportaj yaparız.

Kadın politikaları ve muhafazakâr kadınların değişimiyle ilgili çalışmaları ve kitap-ları olan Nazife Şişman’la Türkiye’de muhafazakâr kadınlar üzerinden yapılan tartışmaları konuştuk. Şişman, “Dindar kadınların giysilerinin ne kadar dinin emrine uygun olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu, ancak bunu eleştirenlerin kimlikleri çok önemli. Tesettürlü olmadığı halde tesettür yargılamasını nasıl yapabiliyorlar, nasıl böyle cüretkâr olabiliyorlar? Bir taraftan tesettürlüler cahil, toplumsal ha-yatın dışında eleştirileri yapılırken, bir taraftan da dinlerinin gereğini yapmıyorlar denilmesi kabul edilir bir durum değil. Bu tür eleştirileri yapanlar kendilerini hakim kültürün temsilcisi olarak görüyor ve kendilerinde her türlü eleştiri haklarını bulabiliyorlar” diyor.

*Başörtülü kadınların magazin malzemesi haline getirilmesiyle birlikte, muhafazakârların dünyevîleşme eğilimlerinde artış olduğu söyleniyor. Kimisi bu gidişatı Özal’dan sonra liberal politikalar izleyen AKP’ye bağlıyor. Sizin görüşünüz nedir?

Dünyevîleşme denilen olgu, doğrudan AKP iktidarıyla ilgili bir mesele değil, belki bunun görünürlük kısmıyla ilgili. Avrupa’da,19. yy’dan itibaren insanların dinden uzaklaşıp sekülerleşeceğine dair tezler vardı. Benim kanaatim İslâm âleminde yeniden dine yöneliş hareketiyle bu tezin çöktüğüdür.

*Dine yöneliş var diyorsunuz, ama muhafazakâr denilen kesim içinde dünyevî hayat tarzının izleri çok rahat görülebiliyor.

Evet, dinin yaşanış tarzında bir değişiklik var. Müslümanlar sekülerliğin baskın olduğu bir ortamda, dinlerini nasıl yaşayacaklarına dair bir gerilim içerisindeler. Bunun içine Türkiye’deki katı laiklik dayatması ve dinin kamusal alandan dışlanması girince, muhafazakârların işi daha da zorlaşıyor. Dinlerini nasıl koruyacaklarıyla ilgili kaygılar artıyor.

*Muhafazakâr kadınların kılık kıyafetlerinde de bir değişim sözkonusu. Bazı cumhuriyetçi kadınlar, muhafazakâr kadın yazarların İslâm’a uygun giyinmediklerini ve tesettürü sulandırdıklarını söylüyorlar. Ne dersiniz?

Dindar kadınların giysilerinin ne kadar dinin emrine uygun olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu, ancak bunu eleştirenlerin kimlikleri çok önemli. Tesettürlü olmadığı halde tesettür yargılamasını nasıl yapabiliyorlar, nasıl böyle cüretkâr olabiliyorlar. Bir taraftan tesettürlüler cahil, toplumsal hayatın dışında eleştirileri yapılırken, bir taraftan da dinlerinin gereğini yapmıyorlar denilmesi, kabul edilir bir durum değil. Bu tür eleştirileri yapanlar, kendilerini hakim kültürün temsilcisi olarak görüyor ve kendilerinde her türlü eleştiri haklarını bulabiliyorlar.

Fatma Karabıyık’ın söylediği gibi, başın üstünde sürekli bir göz var. Sürekli tanımlamaya, yargılamaya çalışıyor. Siyasîdir, semboldür diyor... Bazıları da “Artık başörtüsünden korkmamız gerekmiyor, modern bir şekil aldı” diyor. Bir tesettürlü kızın sakız çiğnemesinden, “Onlar da bizim gibi” deyip mutlu olanlar var....

*Yani, “Başörtüsü dinî sembol olmaktan çıktı” diye mi seviniyorlar?

“Onlar da flört ederler, sakız çiğnerler, eğlence yerlerine giderler. Aslına bakarsanız başörtülerinin hiçbir değeri yok” demek istiyorlar. Başörtüsünü ahireti hatırlatan, dinî bir sembol olmaktan çıkarmak arzusu içindeler. Başörtüsünü siyasî bir simge haline dönüştürmek istiyorlar. Bir moda tarzı haline getirmek istiyorlar. Hayrünnisa Gül’ün başörtüsünün de farklı bir şekle, şemale sokulmak istenmesindeki neden bu.

*Tamam da başörtülü bir kızın parklarda flört etmesinden başörtülü diğer kadın rahatsız oluyor?

Başörtüsü takanların hepsine dindar denilemez. Başörtülüler homojen bir yapı değil. Bazı kesimlerin başlarını farklı bir yönelimle örttüklerini teslim etmek gerekiyor. Seksen sonrası şehirlere göçlerle birlikte yükselen başörtüsünü dindarlaşma olarak görürsek, yanılgıya düşeriz. Başörtülüler içinde başı açık okula gidenler olduğu gibi, açmayıp okuldan ayrılanlar veya yurtdışına çıkanlar oldu. Bu da algıların ve eğilimlerin farklı olabiliceğini gösteriyor.

*Peki takvalı kadınlar ne yapmalı?

Kendisi olmaya, kendisine bir şeyler anlatmaya çalışmalı. Dindar kadınlar için sadece kamusal alanda problem yok. Yılmaz Esmer’in araştırmasında toplumun “Mayo giymek günahtır” yargısı manşetlere taşındı. Günaha günah deme özgürlüğünün olmadığı, dinî öğretilerin açıklanmasının liberalliğe, özgürlüğe aykırı varsayıldığı ortamda kadınlar çocuklarını nasıl yetiştirecekler?

*Erkekler de öyle, ama biz kadınları konuştuğumuz için soruyorum, çocukları bırakın dindar kadınların kendilerinde de bir savrulma yok mu?

“Başın üstündeki göz” başörtülü kadınları sürekli kendine göre tanımladığı ve onları cahil, gerici olarak tanıttığı için, bazı başörtülüler kendilerinin öyle olmadığını göstermek için anormal davranabiliyorlar. Bu da bazen giyimlerine yansıyor. Size bir anekdot anlatayım. İlahiyat Fakültesi mezuniyet gecesinde bir kız “Gitar da çalarım, İngilizce’yi de çok iyi bilirim” vurgusunu yapıyordu. Burada ondan beklenen gitar çalması değildir, çalarsa ilahiyatçılığına halel gelir anlamında söylemiyorum, ama bu dışarıdaki baskıyla alâkalı anormal bir davranış. Başörtülü, ama her şeyi yapabilen bir yaklaşım...

*Peki bu konuların araştırılması gerekmiyor mu?

Dindarlarla ilgili yapılan araştırmalarda, ciddi mânâda bir körlük var. Başörtüsü sosyal statü veya aksesuar olarak görülüyor. Kadınlar AKP’den iş kapmak için başlarını örtüyorlarmış... Halbuki başörtüsünün uhrevî boyutu olduğunu unutuyorlar. Kadınlar başörtüsü takarak daha takvalı yaşamak istiyorlar. Amerika’da başörtülüler üzerinde araştırma yapan bir akademisyen, “İslâm kadını ikincilleştirdiği halde, kadınlar neden dindarlaşıyor. Bunu sosyo ekonomik verilerle açıklamak mümkün değil. Ahiret inanışını anlamadan bunu açıklayamayız” diyor.

*Toplumun bir kısmı “Başörtüsü bilime, ilerlemeye engel değilse, toplumda başörtüsü yaygınlaşır” kaygısı içinde. Bir kısmı da “Başörtülü kadın başörtüsüz kadın gibi her şeyi yaparsa, toplumsal hayata girerse uhrevî boyutu kalmaz” endişesi içerisinde. Bunu nasıl açıklamak gerekiyor?

Aslında her ikisi de başörtüsünün görünür olmasının bir tehlike oluşturacağında birleşiyorlar.

*“Emanetten Mülke Kadın Bedeninin Yeniden İnşası” kitabınızda emperyalizmin Ortadoğu’yu kadınları sosyal hayatın içine sokarak değiştirdiğini söylüyorsunuz ya. Muhafazakâr kesim bundan korkuyor olabilir.

Muhafazakâr kesim içinde “Kadınlar aldı başını gidiyor, yandık bittik” söylemlerini aşırı buluyorum. Olaya kadın ve erkek olarak bakmamak gerekiyor. Kadın ve erkek olarak Allah’ın bize verdiği görevleri yerine getiriyor muyuz, onları sorgulamalıyız.

*O zaman şöyle sorayım; kadın ve erkeğin sosyal hayatta ihmal ettiği şeyler neler?

Kadınlarda bir davranış değişikliği olduğu doğru, ama bunun “Neden böyle?” olduğunu sormamız gerekiyor. Kadınların sosyal hayatta yer aldığı, tüketim çarkına kapıldığı bir durum söz konusuysa bu kadınların erkekleri nasıl? Nasıl bir ortamda yaşıyorlar? Camianın erkekleri helâlinden kazanma konusunda hassaslar mı? Tüketim çarkı dışında kalma konusunda iddiaları var mı? Araba modellerinin daha iyisini alma yarışındalar mı? Faize ne kadar bulaşmış? İşyerlerinde iş ahlâkı geliştirme konusunda ne kadar titizler? Sosyal hayatta kendi etrafında bulunan insanların nitelikleri neler? ‘Kadınlar yoldan çıktı’ diyen erkekler, yanlarında nasıl kadınlar istiyorlar? Bunları tartışmadan sorunların sağlıklı bir zeminde çözüleceğini düşünmüyorum. Hayat değişiyor. Kadınlar toplumsal boşlukta yaşamıyor ki… O kadının eşi nasıl bir hayat yaşıyorsa, kadın da öyle bir hayat yaşıyor. Televizyonun girdiği bir evde, kadını evde tutarak onu muhafaza edemezsiniz. Zaten erkekler de artık çalışan veya sosyal yönü gelişmiş bir eş istiyorlar. Evine kapanmış bir kadınla anlaşamayacağını düşünüyorlar. Bu yüzyılın kadın yüzyılı olacağını düşünürsek, erkeklerin kimliğinin güçlendirilmesi gerekiyor. Kadınlar sosyal hayattadır ve bunun nasıl olması gerektiğini konuşmamız gerekiyor.

*Erkeğin kimliği nasıl güçlendirilir?

Erkekler aile sorumluluğu konusunda zayıf bir noktada. Kur’ân’ın, “Erkeklerin kadınlar üzerinde kavvam oldukları”nı söyleyen (4/Nisa, 34.) âyetinin gereğini yerine getirmemiz gerekiyor. (Kavvam, hem koruyup gözeten, sorumluluk üstlenen, hem de meşrû çerçevede inisiyatifi elinde tutan kişidir) Erkekler bu sorumluluğu, ancak güçlü bir kimlikle yerine getirebilirler.

*İşin felsefesinden günlük tartışmaya dönmek istiyorum. Sosyal ve kamusal alanın en tepesi diyebileceğimiz cumhurbaşkanlığına çıkacak olan Hayrünnisa Gül’ün başörtüsünün modernleştirilmesi tartışmalarını nasıl okuyorsunuz?

Bizde modernleşme denilen şey, üstten alta doğru inmiş. Kendini üst sınıftan gören kimseler de modernliği bir kalıba sokmuşlar ve modernliği kılık kıyafete indirgemişler. Cumhuriyet elitlerinin gözünde başörtüsü, Batı karşısında yenilmişliğimizin simgesi, çünkü onlar bizim geri kalmışlığımızı dine bağlıyorlar. “Bu yüzden geri kaldık” dedikleri başörtüsünün devletin üst düzey yöneticilerinin eşlerinde görülmesi, onlar için çok rahatsız edici. Bırakın devletin üst düzeyini, “Başörtülüler artık Akmerkez’de de varlar” söylemleri, olayın sınıfsal bir boyut taşıdığının da göstergesi. Bu da onlarda ayrıcalıklarının sona ermesi ve sıradan bir vatandaş olma psikolojisinin zorluğunu yaşatıyor.

*Peki Hayrünnisa Gül’ün örtüsünün bir kalıba sokulmak istenmesi?

“Başörtüsü devletin tepesinde görünür hale geldiğinde ne yapabiliriz? Onu nasıl daha şık hale getirebiliriz?” sorularını sormaya başladılar. “Başörtüsünü ahireti hatırlatmayacak hale nasıl getirebiliriz? Başörtüsünü başörtüsü olmaktan nasıl çıkartırız, nasıl ucube bir hale getiririz?” gayretleri içerisindeler. Cumhurbaşkanı eşinin başörtüsünün “Bu ülke Müslüman bir ülke dedirtmeyecek” düzeyde bir aksesuara indirgeme çabası içerisindeler. Başörtüsünü sadece moda unsuru haline dönüştürme ve dinî kıyafet olmaktan çıkartma gayreti içerisindeler. “Bu da başını örtüyor, ama başka bir iddiası yok, örtüsü başka bir dünya görüşünün göstergesi değil. Daha dindar hayat talep etmiyor” demek istiyorlar.

*Canan Barlas bir yazısında Hayrünnisa Gül’ü bir sahil şehrinde gördüğünü, onun da diğer modern kadınlar gibi çevre sorunlarıyla ilgilendiğini söylüyor. Barlas ne demek istiyor?

Hayrünnisa Gül gibi tesettürlü bir kadın nasıl olur da çevre sorunlarıyla ilgilenir, hayret edici bir şey değil mi? (Gülümsüyor) Aslında böyle bir şey var; Başörtülü, ama akıllı. Başörtülü, ama zarif. Başörtülü, ama dünya sorunlarıyla ilgili. Başörtülü, ama sorumlu bir vatandaş gibi. Aslında bu tür söylemler başörtülüden neler beklemediklerini gösteriyor. Seksenli yıllarda başörtülüler için, örtülerinin altında akıl olduğunu göstermek önemliydi. Bugün de bu çizginin devam ettiğini düşünüyorum. Birkaç dil bilen, dünya meseleleriyle ilgilenen, bilinçli başörtülü dindar nesil yetişiyor. Bunun yanında başörtülü ciklet çiğneyen, kırmızı rujlu, yırtmaç etek giymiş kızlar da var. Bunlar bizi de düşündürüyor.

*Hayrünnisa Gül’ün başörtüsünü modaya dönüştürmek istiyorlar dediniz, peki AKP’nin üst düzey yönetici eşlerinin tesettür defilesi düzenlemelerini nasıl yorumladınız?

Defile meselesinde çok ciddî bir çelişki de var aslına bakarsanız. Özellikle AKP iktidarında bütün parti liderlerinin, belediye başkanları eşlerinin sürekli sosyal faaliyet içerisinde olmaları, sürekli bir kurdele kesiminde tesbih taneleri gibi yanyana olmaları, sürekli protokolde görünme durumlarının kamusal alanda başörtüsünün görünürlüğüne bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. Hatta bazı kesimlere Ak Parti iktidarı eşlerinin görünür olmaları, Türkiye’de başörtü sorunu kalmamış gibi algılattığı söylenebilir. Başörtüsünün görünür olması, toplumdaki genel yasakla ilgili bir şey kazandırdı mı? Hayır. Başörtülü kadınların saygınlığı açısından da çok şey kazandırdığını düşünmüyorum. Başörtülüler magazin haberlerine çıktılar, şıklıklarına göre puanlar aldılar, ama bu başörtülülerin hayatına olumlu bir şekilde yansımadı. Bu kadar çok kadını görünür hale getirmek yerine, bir kaç tane çok iyi yetişmiş tesettürlü kadın gazetelerde dış politika yazabilirdi, ekonomi yazabilirdi. Üst düzey danışman olabilirdi. Bu çok daha saygın bir gelişme olurdu. Onları medyada fotoğraf fotoğraf göstermenin hiçbir katkısı yok.

*Başörtülülerin görünür olması katkı sağlamasa da bazılarını rahatsız ediyor. AKP’den başörtüsüz kadınlara baskı yapılmayacağına dair teminatlar isteniyor.

“Örtünmek güzeldir” reklâm sloganının tepki çektiği bir ülkede yaşıyoruz. Bazılarının çok ciddî endişeleri var, ama ben bu endişeleri yersiz buluyorum. Türkiye’de kimsenin tesettürsüzlüğüyle ilgili ne kanunî bir yasak, ne toplumsal bir baskı var. Hem suçlu, hem güçlü olduklarını gösteriyor, sindirimsiz olduklarını gösteriyor. Bu paranoyak bir durum. Türkiye’de tam tersi bir durum var. Başörtüsünün resmen yasak olduğu, belli yerlere girme izni olmadığı halde, birilerinin “başörtüsüz olma özgürlüğümüz kısıtlanacak” diye yaygara koparması şımarıklıktan öte bir durum...

Hasan Hüseyin KEMAL

27.08.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (22.08.2007) - Ramazan'a Kur'ân'lı merhaba

  (20.08.2007) - Tezkereciler AKP’ye yakınlaşıyor

  (19.08.2007) - Büyüklerle konuşulmalı

  (13.08.2007) - Devlet ve zenginler daha az tüketmeli

  (09.08.2007) - Ev tekstili ürünleriyle Osmanlı nakış sanatını dünyaya tanıtıyorlar

  (23.07.2007) - Avrupa Birliği yolundan çıkarsak Türkiye için de, Avrupa için de iyi olmaz

  (21.07.2007) - ‘Her eve bir külliyat’

  (16.07.2007) - Demokrasinin ve özgürlüklerin önü açılmalı

  (12.07.2007) - O güzelliğe kıymayın beyler

  (09.07.2007) - Türkiye eskisi gibi olamaz

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri