Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 31 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Gidenin ardından

Sayın A.Necdet Sezer’in bu göreve seçileceğinin kesinlestiği günlerde, yani bundan yaklaşık 7 yıl dört ay önce, kendisinin nasıl bir cumhurbaşkanı olacağına dair öngörülerimi yazıp bir gazetede yayımlamıştım. Şimdi de görevden nihayet ayrılması dolayısıyla, Sayın Sezer’in ardında nasıl bir izlenim bıraktığına bakmak isterim.

Hatırlanacağı gibi, sayın Sezer’in cumhurbaşkanlığına seçilmesinde onun Anayasa Mahkemesi’nin başkanı bir ‘hukukçu’ olması belirleyici olmuştu. Bu görevi sırasında yaptığı ve hukuk devleti yanında ifade özgürlüğünü de öne çıkaran bir-iki törensel konuşma her ‘meşrep’ten siyasetçiyi çok etkilemişti. Etkilenenler arasında o zamanki Fazilet Partisi mensupları da vardı. Hatta Sezer’in cumhurbaşkanı olması ihtimali Faziletçileri -’etkilemek’ ne kelime- bayağı heyecanlandırmıştı.

Gelgelelim, ilk bir veya birbuçuk yıldaki performansı bir yana bırakılırsa, sayın Sezer ne yazık ki kendisi hakkındakı beklentileri boşa çıkardı. O ilk döneminde yaptığı da, memurların anayasal haklarını çiğneyen ideolojik saikli bir düzenlemeyle ilgili olarak biçimsel hukukiliği gözetmesinden ibaretti. O zaman da çoğunluk, onun memurları hedef alan söz konusu ideolojik girişimin özüne değil, fakat sadece usulüne -kanun yerine KHK’yla yapılmak istenmesine- karşı çıktığını anlayamamış veya gözardı etmişti.

Sayın Sezer, maalesef, cumhurbaskanlığı döneminin büyük kısmında ne hukuk devleti, ne temel haklar ne de demokratikleşme konularında iyi bir sınav verdi. Onda kimilerinin ‘hukuk devleti’ duyarlılığı gibi gördükleri şey, aslında yasalara uygunluğu esas alan ve ‘hikmet-i hükümet’ (reason d’etat) felsefesiyle bile bağdaşabilecek pozitivist anlayıştan başka birşey değildi. Sezer keza, parlamenter rejimin işleyişi ve bu model içinde cumhurbaskanının yeri konusunda daha önce dile getirmiş olduğu görüşleri de Çankaya’ya çıkınca tamamen unutmuş göründü.

Kısa zamanda statükoyla özdeşleşen Sezer demokratikleşme ve Avrupa Birliği ile bütünleşme çabalarına da pek geçit vermedi. Gerçi zamanla anlaşıldı ki, sayın Sezer’in statükoya sarılması şartların zorlamasıyla sonradan ortaya çıkan arızi bir durum olmayıp, onun dünya görüşünün olağan bir sonucuydu. Sezer’in ideolojisi, hükümetin yürüttüğü ve toplumun çogunluğunun da beklentilerine uygun düşen özgürleşme, demokratikleşme ve dünyalılaşma girişimi karşısında onun kurulu düzeni olduğu gibi korumaya çalışanların tarafinda veya safında yer almasını gerektiriyordu.

Cumhurbaşkanı Sezer ‘milletin birliği’ni temsil etmek anlamında ‘tarafsız’ da olamadı veya olmadı. Nitekim, ‘millet’in içindeki politik ayrışmalar, ihtilaflar ve gerilimler karşısında taraf tutmayan ‘birleştirici’ bir tutum almak yerine, tam tersine hemen hemen her defasında açıkça taraflardan biri yanında yer aldı; bu yöndeki söz ve davranışlarıyla toplumun geri kalanını rencide etti, toplumun çoğunluğunun hak ve hukukunu görmezlikten geldi. İlginç olan nokta, cumhurbaşkanının her zaman yanında yer aldığı ‘taraf’ın toplumun bir azınlığını, kendisini ‘devlet’le özdeşleştiren bir azınlığı olusturmasıdır.

Sayın Sezer ulusal günlerde yayımladığı mesajlarda bile hep o tarafin sözcüsü olarak göründü. Bu arada, bazı dini bayramlarda yayımladığı mesajlarda o günlerin manevi havasına hiç de uygun düşmeyen laiklik vurgularıyla dikkat çekti. Bunun gibi, laikliğin anayasal bir ilke haline gelmesinin yıldönümlerini hiç unutmayan cumhurbaskanı Sezer, buna karşılık mesela 14 Mayıs’ları hiç hatırlamadı. Cumhurbaşkanı olarak yayımladığı mesajların hemen hemen hiç birisinde sahici bir insan hakları ve demokrasi vurgusu yapmadı; ondan, Türkiye’nin demokrasi tecrübesini önemsediğini ve demokrasimizin geleceğiyle ilgili kaygılar beslediğini gösteren konuşma veya açıklamalar da duymadık.

Hasılı, ‘giden’ işte böyle bir figürdü, bakalım ‘gelen’ nasıl olacak!... Daha kötü olmayacağı kesin gibiyse de, her ihtimale karşı, siz yine de aşırı ümitler beslemeyin derim.

Star, 30.8.2007

Mustafa ERDOĞAN

31.08.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Asker ne yapmak istiyor?

  Bu vatan hepimizin

  Gidenin ardından

  30 Ağustos’u üzüntü ile kutluyorum

  YÖK’e Şerif Mardin!

  İleri gelenler, ileri gidenler


 Son Dakika Haberleri