Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Bir mucize gördüklerinde de alaya alırlar. Derler ki: "Bu ap açık bir sihirden başka bir şey değil."

Sâffât Sûresi: 14-15

15.09.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Allah birinizin gelir kaynağını bir yöne bağlamışsa, o yolla geçimini temin etmekte zorlanmadıkça o rızık kapısını terk etmesin.

Câmi'ü's-Sağîr, c: 1, no: 376

15.09.2007


Oruç, zengini fakirin yardımına koşturuyor

Üçüncü Nükte

Oruç, hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye baktığı cihetle çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

İnsanlar maişet cihetinde muhtelif bir surette halk edilmişler. Cenâb-ı Hak, o ihtilâfa binaen, zenginleri fukaraların muavenetine dâvet ediyor. Halbuki, zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını, oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa, nefisperest çok zenginler bulunabilir ki, açlık ve fakirlik ne kadar elîm ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hemcinsine şefkat ise, şükr-ü hakikînin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat vasıtasıyla muavenete mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz, yapsa da tam olamaz. Çünkü, hakikî o hâleti kendi nefsinde hissetmiyor.

Dördüncü Nükte

Ramazan-ı Şerifteki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telâkki eder. Hattâ, mevhum bir rububiyet ve keyfemâyeşâ hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan, dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmişse, bütün bütün gasıbâne, hırsızcasına, nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar.

İşte, Ramazan-ı Şerifte, en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki, kendisi mâlik değil, memlûktür; hür değil, abddir. Emrolunmazsa, en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye, mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer.

Mektubat, s. 389

Lügatçe:

hayat-ı içtimâiye-i insaniye: İnsanın sosyal hayatı.

maişet: Geçim.

halk: Yaratma.

muâvenet: Yardım.

nefisperest: Nefsini tapar derecede seven.

mevhum: Vehmî; olmadığı halde varmış gibi kabul edilen, kuruntu edilen.

rububiyet: Allah’ın terbiye ediciliği.

keyfemâyeşâ: Keyfine göre hareket etme.

fıtrî: Yaratılıştan.

gasıbâne: Hakkı olmayan şeyi alarak, gasbederek.

mâlik: Sahip.

memlûk: Köle, kul, esir.

abd: Kul, köle.

ubudiyet: Kulluk.

Bediüzzaman Said NURSÎ

15.09.2007


Ramazan insanı yeniler

Geldi kutlu Ramazan,

Kıymetlendi zaman,

Nurlandı mekân,

Mânâ yüklendi insan.

Rahmet deryası, gül kokulu Ramazan… Bereketi, rahmeti, güzelliği ile geldi yine Ramazan; âlemimize, hanemize. Bu ay öyle kutlu bir ay ki bu güzel ayın gelmesiyle beraber âlemin ve âlem içindeki âdemin de havası değişiveriyor. Yani mânâ dolu, huzurlu bir hava teneffüs ediyoruz cümle âlem olarak. Alışılagelmiş davranışlarımız değişiveriyor ve ayrı bir anlama bürünüyor Ramazan sayesinde. Âlemde Kur’ân sesleri yankılanıyor. Bütün eller, yüreklerle beraber semaya yöneliyor. Dünya ellerini duâya açmış, dilinde Kur’ân âyetleri okuyan tıpkı bir Mevlevî...

Ramazan insana pek çok şey öğretiyor. Şu bir gerçek ki oruç sayesinde empati kurma yeteneğimiz gelişiyor ya da kimilerinin bu yeteneği ortaya çıkıyor. Dünyada açlık, sefalet çeken insanlar var. Bir nebze de olsa onların duygularını anlayabiliyoruz. Bu bize neyi mi kazandırıyor? Tabiî ki onlara duâ etmeyi, yardımseverliği ve halimize şükretmeyi. Bazılarının bize aşılamaya çalıştığı aç gözlülük duygusunu, daha fazlasını istemeyi değil; şükretmeyi ve sabrı öğretiyor bize Ramazan. Ramazan bize tevazuu öğretiyor. Bir kuru ekmeğin kokusunun dahi ne kadar güzel olduğunu ve buna şükretmeyi öğretiyor Ramazan. Ramazan, insana insan olmanın niteliklerini ve inceliklerini öğretiyor.

İnsan olmanın yanı sıra Ramazan ayında melekiyet vaziyetini alma fırsatımız var. Melekler yemez, içmez, mübarektirler. İnsan da oruçla beraber davranışlarını sünnet-i seniyye çerçevesinde yaşarsa melekiyet vaziyetine girebilir inşaallah. Güzel bir davranışa sahip olmak istiyorsanız; fakat bir türlü olamıyorsanız, o davranışı bir müddet meselâ 21 gün uygulayın der konunun uzmanları. Bu uygulama insana pek çok şeyi kazandırabilir. Ramazan’da da böyle bir uygulama hâkim. Ve zaten şu var ki Ramazan’da yalnız mideye oruç tutturmak değil, bütün halimize, tavrımıza oruç tutturmak elzem. Meselâ kulağı, dili gıybetten, nâhoş sözlerden uzak tutmak. Gözü haramdan sakınmak… Ramazan’da kazandığımız güzel alışkanlıklar bizde davranış haline gelebilir.

İnsan bulunduğu konum itibarıyla âcizdir. Meselâ ağzına sadece lokmayı atar ve gerisine karışmaz. Diyelim ki bir hurmayı aldı ve ağzına attı. Ağız, yutak, mide, vs. o hurmayı güzelce değerlendirir. Hangi uzva yararlıysa iletir. O küçük hurmadaki lâtif madde alınır. Yani insanın işi sadece o lokmayı ağzına atmasıdır. Ramazan ile beraber görüyoruz ki, iftar zamanı gelmeden, ezan okunmadan o lokmayı dahi ağzımıza atamayız. Yani O’nun emri, O’nun rızası olmadan lokmayı ağzımıza atmaktan bile aciziz. İnsan, Ramazan’la birlikte acziyetinin farkına varır. “Ben âcizim; ama Allah sonsuz kudret sahibidir ve bu nimetler sofrasını bana sunan da Rahman’dır ve Rahim’dir” der. Hakikî nimet vereni bulur ve sebeplere değil O’na teşekkür eder.

Ramazan’la beraber günlük hayatta alışılagelen davranışlarımız su yüzüne çıkar. Su yüzüne çıkan davranışlarımız Ramazan’la beraber daha da kıymetli hâl alır. İnsan şuur ile şükür içinde bakar nimetlere ve o nimeti verene. Ülfetten sıyrılır insan. Şöyle bir silkelenip kendine gelir. Kendini yeniler insan. Yeni bir hayatla hayatlandırır hayatını... Ramazan insanı yeniler, hayır üzere geliştirir.

Biraz evvel hurmadan söz ettik mâdem, “Hurma tadında bir Ramazan” dilerim cümle âleme ve aileme. Rahmet deryası Ramazan ayında rahmete vasıl olmak duâsıyla...

Fatma ALTUNER

15.09.2007


‘Hikikomori’nin şifası, aile sohbetinde

“Japonya’da sayıları 300 bini aşan genci etkisi altına alan ‘hikikomori’ hastalığıyla bir kayıp kuşak yetişiyor. Japon psikiyatristlerin üzerinde çalıştığı hastalığın kelime anlamı "Elini ayağını çekmek." Bu gençler de hayattan el ayak çekip odalarına kapanarak zamanlarının çoğunu bilgisayar başında geçiriyorlar.” (Hürriyet, Teknoloji, 13.9.2007)

Son zamanlarda, ülkemiz gençlerinde de böylesi bir durum kendini gösterdi. Maalesef gençlerimiz, adeta hayattan elini ayağını çekip, kendilerini bilgisayar karşısında internetin veyahut televizyon programlarının esiri haline getiriyor. Bu da, gençlerin ruh dünyasında menfî sonuçlar doğuruyor. Onları kendi dünyalarına hapsederek yalnızlaştırıyor, bireyselleştiriyor.

İçine kapanan gençler, sıradan sorunlarını bile aileleriyle paylaşmıyor. Zamanla biriken sorunlar, içinden çıkılmaz hale gelince de, gençlerimiz farkına varmadan büyük bir bunalımın içerisine giriyorlar.

Bir çok problemde olduğu gibi, gençlerimizi bu girdabından içinden çıkarmanın çaresi, onlarla sorunlarını konuşmak. Aslında aileler, daha en baştan, problemler büyümeden bu konuşmaları yapsalar, hem gençlerin sorunları büyümeyecek, hem de ideal ve mutlu bir aile yuvası oluşacaktır.

Ama ne yazık ki, anne ve babalar, kendilerini, internet olmasa bile televizyonun başından çoğu zaman alamayınca, bu ailevî sohbet gerçekleştirilemiyor ve zamanla aile bireyleri arasındaki irtibat da zayıflayarak, problemler içinden çıkılmaz hale geliyor.

Tam bu noktada, Bediüzzaman'ın, mutlu bir aile hayatının oluşması adına ortaya koyduğu şu tesbit, ailelere çok güzel bir tavsiye niteliğinde:

“Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”

Evet, ne sinema, ne başka bir tv programı, ne de internet... Hiçbiri yavrularımızın ruh sağlıklarından önemli olamaz. Eğer bu saydığımız araçlar, onların ruh dünyalarını olumsuz yönde etkiliyorsa-ki araştırmalar aşırı ve kontrolsüz kullanımların da böyle olduğunu ortaya koyuyor-o halde çocuklarımızı, onların koynuna bırakmak yerine, kendi aile yuvamızın sıcacık sohbetiyle mutlu etmek en doğru hareket olacaktır.

İsmail TEZER

15.09.2007


Hoş geldin ey mübarek Ramazan!

“Kim tam bir imanla ve ecrini Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş ve gelecek günahları mağfiret olunur” hadis-i şerifini bizlere hatırlatan mübarek ay, hoş geldin! Oruç ayı, hoş geldin! Sende tutacağımız oruçlarla nefsimiz eğitilecek; terbiye edilecek ve—deyim yerindeyse—kendine gelecektir. Böylece acziyetini anlayacak ve Rabbine olan ihtiyacını daha iyi anlayacaktır.

Kur’ân ve mukabele ayı hoş gedin! Her mekânda icra edilecek tilâvetler sayesinde kâinat bütünüyle en güzel nağmeli, kutlu bir musiki meydanına dönüşecek ve her noktada sevgi ve muhabbet nakışları işlenecektir.

“Size Ramazan geldi. O bir bereket ayıdır; O ayda Allah sizi zengin edecek: Rahmetini indirecek, hataları temizleyip duâlara cevap verecek. Allah sizin yarışınıza bakıp sizinle meleklerine övünecek. O halde içinizdeki hayır arzularını Allah’a gösterin. Bedbaht; bu ayda Allah Teâlâ’nın rahmetinden mahrum kalandır” hadis-i şerifini hatırlamamızı sağlayan güzel ay, hoş geldin! Teşrifinle yardım ve destek elleri her tarafa uzanacak ve sınıflar arası kardeşlik ve sevgi köprüsü kurulacaktır.

Rahmet ve mağfiret ayı hoş geldin! İnanıyoruz ki, Yüce Mevlâ’nın rahmeti her zamankinden farklı ve bereketli tecellî edecek ve ümmet mağfireti hak edecektir.

Tövbe ve tefekkür ayı, hoş geldin! Seninle birlikte pişmanlıklarımız artacak; düşünce ufkumuz genişleyecek ve şuurluluk düzeyimiz yükselecektir, inşaallah.

Her gecesi “Kadir” olma ihtimali yüksek olan kutlu ay, hoş geldin! Gecelerimiz seninle dolu dolu geçecek ve apayrı zaman dilimleri haline gelecektir.

Dinî bilgilerimizi tekrar gözden geçirmemize vesilen olan şanlı ay hoş geldin! Seninle birlikte malûmatlarımız yenilenecek; özellikle kendimizi tanıma fırsatını seninle yakalayacağız, inşaallah…

Sayesinde camilerin şenlendiği güzel ay, hoş geldin! Seninle birlikte namazlarımız düzene girecek, cemaatle namaz alışkanlığımız canlanacak ve bu ‘düzen’ hayatımızın bir parçası olacaktır, inşaallah…

Kuruyan gözlerimizin ıslanmasını sağlayan mübarek ay, hoş geldin; duâ ve yakarışlarımız seninle artacak ve gözyaşlarımız bizlere cennet ve cemalullahı hatırlatacaktır…

Teravih ayı, hoş geldin! Özlediğimiz bu namaz seninle birlikte her tarafı ve her mekânı kuşatacak ve nesillerin kaynaşması sağlanacak!

Sadaka ve teberru ayı, hoş geldin! Binlerce belâyı defedip binlerce duâyı okutan sadakalar seninle dorukta olacak ve herkes nasiplenecektir. Fakir ve yoksul ihtiyacını giderecek; veren el de rıza-yı Bârî’yi hak edecektir inşaallah…

“Üç kişinin duâsı reddedilmez: Âdil lider, iftar edinceye kadar oruçlu ve mazlum” hadis-i şerifinin hatırlanmasını sağlayan ay, hoş geldin!

Af ve hoşgörü ayı hoş geldin! Affedilmenin çokça beklendiği bu günlerde affetmek hasleti de sayende gelişecek. Af bekleyen kullar olarak, affetmesini de bileceğiz ve özlenen huzura kavuşacağız inşaallah…

Sayende ailelerimize biraz daha fazla vakit ayıracağız ve mutlulukları birlikte paylaşacağız.

Dedikodu ve boş lâfların, sayesinde azaldığı güzel ay, hoş geldin! Senin teşrifinle ağzımızdan çıkan her kelimeyi tartarak sarf etmeye gayret edeceğiz, inşaallah. Güzel bir ahlâka sahip olma konusundaki gayretimiz fazlasıyla devam edecek ve bizleri hayırlı olan her konuda başarılı kılması için Rabbimize yalvaracağız…

Ramazan-ı Şerifin bütün insanlığa hayırlı olması dileğiyle…

Mehmet C. GÖKÇE

15.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri