Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Ramazan

RAMAZAN TAKVİMİ

Günahlara karşı bir zırhtır oruç,

Nefisle savaşta en büyük bir güç,

Her gün biraz daha gücümüz artar,

Orucumuz oldu bak işte on üç.

Abdil YILDIRIM

25.09.2007


Su içmek için bile olsa sahura kalkın

Ramazan ayında oruç sebebiyle yaklaşık 14 saat susuz kalınması ve sıcaklar yüzünden sahurda en az 1 litre sıvı alınması öneriliyor.

Konya Numune Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şirin Kayhan Eser, uyarılara karşın birçok kişinin Ramazan ayında bilinçsiz ve sağlıksız beslenildiğini söyledi. Öncelikle sahura kalkılması sebebiyle uykusuz kalacağını düşünen birçok kişinin gece saatlerinde yeyip yattığını vurgulayan Eser, bu durumun özellikle susuzluk açısından risk oluşturduğunu kaydetti.

Ramazan ayında oruç sebebiyle yaklaşık 14 saat susuz kalınacağını, bu sürenin de vücut açısından önemli olduğunu ifade eden Eser, şunları söyledi:

‘’Yani saat 05.00’ten, 19.00’a kadar yaklaşık 14 saat vücuda su alınamayacak. Yenip yatıldığında ise bu süre 18 saati bile geçebiliyor. Bu kadar süre susuz kalındığında vücut, daha önce alınan suyu harcar. Bu su bitince de hücrelerdeki suyu kullanmaya başlar. Vücuttaki suyun azalması, uzun süren susuzluk, bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu yüzden sahurda komposto, meyve suyu ve su gibi içeceklerle en az 1 litre su alınması gerekiyor. Bu miktar su, organların gün boyu çalışmasında faydalı olacaktır.’’

UYKUSUZLUK, SUSUZLUĞA TERCİH EDİLMELİDİR

Eser, birçok kişinin sahurda, fazla su içtiği için uyuyamamaktan şikâyet edebildiğini belirterek, “Ancak, 14 saatlik susuzluk böbrekler başta olmak üzere organları olumsuz etkileyebilir. Fazla su midede şişlik yapabiliyor ve uykuya geçmeyi güçleştirebiliyor. Susuzluğun vücutta yol açacağı hasarlar dikkate alınmalı ve uykusuzluk susuzluğa tercih edilmelidir. Sahurda vücudun sıvıya iyice doyurulması gerekiyor. Özellikle son dakika bir bardak su içilmesinde fayda var’’ dedi. Susuz geçen en az 14 saatin ardından iftarda birçok kişinin hemen suya sarıldığını ifade eden Eser, “Boş mideye su gönderiliyor. Bu durum da çok yanlış. İftarda hemen su içilmesi hazımsızlık yapabiliyor, yeterli gıda alımını önleyebiliyor. Bu yüzden biraz iftariyelik alınmalı ve birkaç dakika sonra su içilmelidir. Ayrıca, boş mideye kesinlikle soğuk su içilmemelidir’’ diye konuştu.

25.09.2007


“Bir yudum su içseniz bile, sahuru terk etmeyiniz”

Ebû Said’den (r.a.) rivayetle:

Sahura kalkmak berekettir. Bir yudum su içseniz bile onu terk etmeyiniz. Çünkü Allah sahura kalkanlara rahmet, melekler de istiğfar ederler.

Câmiü’s-Sağir, No: 2409

Mikdam’dan (r.a.) rivayetle:

Sahuru ihmal etmeyin. Çünkü sahur yemeği gerçekten mübarek bir gıdadır.

Câmiü’s-Sağir, No: 2703

25.09.2007


Sorularla oruç

*Sahurda ezan okunurken yemek yiyen veya su içen kişi orucunu ne ölçüde tehlikeye atar?

Bilerek veya bilmeyerek ezan boyunca yemek yemeye devam eden birisinin orucu tehlikeye girer. Yani bu kişi oruca niyetlenmemiş gibi olur. Yani kalbi niyetlense bile, fiiliyatıyla orucunu açmış olur. Yani yemeye veya içmeye devam etmekle niyetinin gerçekleşmesini engellemiş olur. Günümüzde ibadet vakitlerinin giriş ve çıkışını kusursuz ve şüpheye yer bırakmayacak derecede bildirecek imkânlar vardır. Evlerimizdeki takvimlerimiz, Ramazan için hazırlanan imsakiyelerimiz, saatlerimiz bize vakitlerin giriş ve çıkışı konusunda doğru haber veriyorlar. İmsak için itibar edeceğimiz araç gereçler bunlardır.

Ezan ise namaza bağlı olarak okunan bir tevhid ilânıdır. İmsak vaktinin girişinden çok, namaz vaktinin girdiğini ve namazın kılınacağını bildirir. Müezzin ezanı sabah namazı vakti girdiği zaman okur. Daha önce okumaz. Bu ezan, az sonra, cemaat toplanınca sabah namazının kılınacağını ilân eder. Sahur vakti ise yatsı namazının sınırları içinde kalmaktadır. Sabah namazının vakti girdiğinde yatsı namazının vakti çıkmış olduğu gibi, sahur vakti de bitmiş olmaktadır. Dolayısıyla sabah namazının vakti girdiğinde eğer yatsı namazı kılınmamışsa artık kazası kılınacaktır; eğer oruç için sahur yapılmamışsa, artık yapılmayacaktır. Çünkü sabah namazının vaktinin girişiyle birlikte oruç da başlamış bulunmaktadır.

Bu durumda, müezzinin “Allahü Ekber” dediği zaman dilimi, artık sabah namazına aittir. Artık yatsı namazı da, sahur vakti de geçmiştir. Artık sahur namına hiçbir şey yenmemelidir. Çünkü sabah namazı vakti girmiştir. Çünkü oruç başlamıştır. (Oruç üç namaz vaktinde tutuluyor: Sabah namazı vakti, öğle namazı vakti ve ikindi namazı vakti. Akşam namazı vakti girmekle orucu açıyoruz, iftar haline giriyoruz. Akşamdan itibaren yatsı namazı vakti boyunca da açık (iftar halinde-yiyebilir durumda) kalıyoruz. Yeni sabah namazı vakti girdiği an, yeniden niyetlenmemiz ve oruca başlamamız gerekiyor.)

Müezzin sehven ezanı erken (sahur vakti içinde) okursa, şüphesiz yeme ve içme kesilmez. Fakat bu bir sehivden ibarettir. Müezzin beşerdir. Sehiv yapabilir. Yanılabilir; tamam. Fakat her zaman sehiv yapacak diye bir şey yoktur. Müezzin ezanı sehiv olmaksızın pekâlâ geç de okuyabilir. Öyleyse sahur vaktinin bittiğini anlamak için ezana değil, muhakkak imsakiyeye ve saate bakmalıdır.

Şeriatın zâhirî ölçüleri böyle. Fakat bu kişinin orucunun ve imsak girişinin gerçek değerlerini Allah bilir. Takdir de Yüce Allah’ındır. Sahur vakti bittiğinde (yani ezan okunurken) yemeye devam eden veya su içen birisi zahirde orucunu bozmuş olur. Fakat bâtını biz bilemeyiz. O kişinin orucu ile Allah arasına da giremeyiz. Bize düşen, ezan başladığında sahurun bittiğini söylemekten ibarettir. Buna dikkat edersek, hatâ ve yanılgılarımızdan af olacağımız umulur.

Kişiye düşen de, ezan başladığında sahura son vermektir. Ezan okunurken sehven su içen birisinin, “Eyvah orucum bozuldu. Öyleyse bu gün yiyeyim,” demesine de gerek yoktur. Böyle yapan birisi kefaret yüklenmiş olmaz. Çünkü erken vakitte bir yanlışlık yapılmıştır. Bu kişi, olsa olsa gününe gün kaza ile mükellef olur. O gün orucuna devam eder. Daha sonra da ihtiyaten kaza ederse iyi olur.

25.09.2007


Nefis, kendini avukat gibi müdafaa eder

Nefis Rabbisini tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır. (Mektubat, s. 393)

***

Nefis ve hevâ, kuvve-i şeheviye ve gadabiye, bir kapıcı ve it hükmündedirler. (Sözler, s. 292)

***

Şeytanın mühim bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir—tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta taksirattan takdis etsin.

Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de, yüz tevil ile tevil ettirir... Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir peygamber-i âlîşan “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis daima kötülüğe sevk eder.” (Yusuf Sûresi, 12:53) dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir?

Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur. (Lem’alar, 13. Lem’a, 2. Nokta)

Derleyen: Baki ÇİMİÇ

25.09.2007


Sıfat-ı Peygamber

Kâinatın tılsımını açıp, âyâtını keşif ve beyan eden Resûl: Kâinatın tılsımını açıp, âyetlerini-delillerini bulan, keşfeden ve açıklayan elçi.

Kalblere mahbub: Kalplere sevgili.

Kelâm-ı Ezelînin tercümanı: Ezeli kelâmın, Kur’ân’ın tercümanı.

Kâinat kitab-ı kebîrinin âyet-i kübrâsı: Büyük kitap olan kâinatın Allah’ı anlatan en büyük âyeti/delili.

Kâinat Hâlıkının meb’usu: Kâinatın yaratıcısının vekili.

Kumandan-ı Rabbânî: Her şeyi terbiye eden Allah’ın seçtiği kumandan.

Kur’ân’ın Mübelliği: Kur’ân’ın tebliğ edicisi, insanlara duyuran.

Küllî muarrif: Allah’ı en detaylı, kapsamlı biçimde tarif eden.

Künûz-u esmâ-i İlâhiyenin göstericisi: Allah’ın isimlerinin hazinelerinin göstericisi.

Künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı: Allah’ın isimlerinin hazinelerinin keşfedicisi.

Künûz-u mahfiyenin miftahı: Gizli, saklı hazinelerin anahtarı.

‘Levlâke’ hitabının nazlı sultanı: “Sen olmasaydın...” hitabının nazlı sultanı.

25.09.2007


Allah ve Resûlü Ne Dedi?

Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:

“Kim ihlas ile Allah’a yönelir ve güzelce kullukta bulunursa, işte onun mükâfatı Rabbin katındadır. Onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara Sûresi: 112)

Resûl-i Ekrem (asm) şöyle buyurdu:

Gerçek oruç, sadece yeyip içmeyi değil, boş ve hayasızca sözleri de terk ederek tutulan oruçtur.

Derleyen: Erhan AKKAYA

25.09.2007


Minnettarlık listesi

Hazırladığımız nice listeler var.

Kimi zaman buzdolabının üzerine iliştirilmiş, kimi zaman bir ajandada, bazen de bir “post it” olarak masamızın karşısındaki duvarda.

Genellikle unutmamak, bazen de planlamak için kullanırız onları.

Daha düzenli yaşamak, gereksiz zaman ve para kaybından korunmak da listelerin yapılma amaçlarından sayılabilir aslında.

Okunacak kitaplar listesi, yapılacak işler listesi, marketten alınacaklar listesi…

Çoğu zaman yapmak istediklerimizi ya da planladıklarımızı listeler halinde yazarız. Peki, ya yaptıklarımız ve sahip olduklarımız!.. Onların listesini yapmayı düşündünüz mü hiç?

Bir gün oturup hatta o gün bugün olabilir, sahip olduklarımızı yani bize verilenleri listeler halinde yazsak…

Neler çıkardı acaba zihnimizin ve bilincimizin derinliklerinden?

Daha önce hiç fark etmediğimiz, hatta alışkanlık halinde sürekli yaptığımız onca şey.

Biz unutsak da, hayallerimizi ve duâlarımızı, onları hiç unutmadan saklayanın şefkatli hatırlamaları.

Nice unutulmayan duâlar hatırına bir minnettarlık listesi yapsak… Resmin içinden çıkıp, dışarıdan bize verilenlere bakarsak, görüntüler ne kadar da netleşir. Başkasındaki nimetin daha kolay görünmesi de, bu yüzdendir aslında.

Bu gün bir değişiklik yapalım ve bizdeki, bize verilen, bize özel olanları hatırlamaya ve görmeye çalışalım.

Rabbimizle aramızdaki mesafe, listenin uzunluğu oranında azalacaktır.

25.09.2007


Beyin ve hafıza mucizesi

Ünlü bir piyanist, 90’lı yaşlarında beyin ameliyatı geçirir. Tedavi sürecinde orta beyin hipokampüs bölgesinde operasyon yapılır. Bu operasyon sonrası hafızaya yeni kayıt işlevini yitirdiği ortaya çıkar. Bu ünlü piyanist, yıllar önce piyano ile çaldığı müzik parçalarını piyano ile aynı mükemmellikte çalabilir. Fakat yeni şeyler çalamaz ve öğrenemez. Hatta kendini idare edemez durumdadır.

Bu müzisyeni çok eski bir arkadaşı ziyarete gelir. Arkadaşını hatırlayan ünlü müzisyen “Ooo George, nerelerdesin, yıllardır görüşemedik?” diye hem sevinç, hem sitemde bulunarak kucaklaşır hasret giderir. Bu ara arkasını dönüp yerine oturur. Ziyarete gelen arkadaşı ile tekrar göz göze gelince ayağa kalkıp “Ooo George, nerelerdesin, yıllardır görüşemedik?” sözünü tekrarlar. Dönüp yerine oturup arkadaşı ile tekrar göz göze gelince sanki arkadaşını yeni görmüş gibi aynı hareketi tekrarlar.

Buradan anlaşılan ve çıkan sonuç eski kayıtlar sağlam, yerinde duruyor, fakat hafızaya yeni kayıt yapılamıyor. Bilgisayarda bir çalışma yapılıp “kaydet” denildiğinde, bilgisayar çalışmaları kalıcı hafıza olan “harddisk”e kaydetmezse, sil yeni baştan çalışma yapmak gerekiyor.

İşte orta beyinde, hafıza denilen 4 gram kadar (hardal tanesi büyüklüğünde) kayıt işlemini yapan bir parça vardır. Kalıcı kayıt şlemleri oradan yürütülmektedir.

Bilgileri kalıcı kayıt harddiskine kayıt yapmanın sistematik yöntemleri var artık.

Hafıza Geliştirme eğitimlerinde, kalıcı kayıtta, bir sefer gibi kısa sürede 100 maddelik bir listeyi herkesin tekrar edebileceği bir beceri kazandırılabilmektedir. Bu fevkâlâde becerinin kazanıldığı, YASEM eğitimlerine katılanlardan teyit edilebilir. Buna benzer eğitimlerin yapıldığı bir çok özel sektör eğitim kuruluşları bilinmektedir.

Hafıza tekniğinin özü, sağ ve sol beyinlerle beraber duyguların yönetildiği orta beyni işin içine katmaktır. Nasıl olduğunu merak edenler, nasılın cevabını bulabilirler. YASEM, bu tür meraklara cevap verebilen bir eğitim birimidir.

Dursun SİVRİ

25.09.2007


Rehber Şahsiyetler

İmam-ı Âzam Ebû Hanife

Hazretleri (ra) (699-767)

İmam-ı Azam Hazretlerinin künyesi, Ebû Hanife Numan bin Sabit bin Zûta bin Mâh’tır. Asıl isminden çok, ‘en büyük imam’ manasına gelen “İmam-ı Azam” lakabıyla tanınır. Ebu Hanife’nin kelime mânâsı hakka taraftar ve talib demektir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak Hicrî 80 yılında Kûfe’de doğan İmam-ı Azam, ilimle uğraşmadan evvel ticaretle uğraştı. İlimle iştigali döneminde de ticarî çalışmalarını sürdürerek, kazandığı parayla talebelerinin ihtiyaçlarını karşıladı.

Küçük yaşında Kur’ân’ı ezberleyen İmam-ı Âzam, kıraat-ı seba âlimlerinden olan Asım bin Behdele’den kıraat öğrendi. Dönemin ünlü âlimlerinin büyük kısmıyla görüşüp ilimlerinden istifade imkânı bulan İmam’ın asıl hocası, Hammad b. Ebu Süleyman’dır. 720 yılından itibaren ders almaya başlayan İmam-ı Azam, hocasının vefatına kadar on sekiz yıl tahsiline devam etti. Hocası bulunmadığı zamanlarda kendisine vekâlet ettiğinden, ısrarlar sonucu hocasının vefatı üzerine, yerine geçerek ders vermeye başladı.

İmam-ı Azam Hazretlerinin ömrünün büyük bir kısmı (52 yıl) Emevîler, 16-17 yılı da Abbasîler zamanında geçmiştir. Bu sebeple Emeviler zamanında cereyan eden hadiselerin büyük bir kısmı ile Abbasî devletinin kuruluşuna şahit olmuştur. Bu arada idarecilerin yanlış tutum ve davranışlarına karşı çıkarak eleştirmiştir. Son Emevî halifesi II. Mervan, diğer İslâm âlimleriyle beraber Ebû Hanife Hazretlerini memnun etmek ve gönüllerini almak gayesiyle çeşitli vazifeler teklif etmiştir. Ona, Kûfe kadılığı ve beytülmal eminliği teklif etmiş ancak, her ikisini de reddetmiştir. Bunun özerine hem dövülmüş, hem de hepsedilmiştir (747-748). Hapiste rahatsızlanması sonucu serbest bırakılınca Mekke’ye gidip yerleşmiş ve Abbasî devletinin kuruluşuna kadar burada kalmıştır (750).

Abbasî halifesi Mansur da yeni kurulan Bağdat şehrinin kadılığını teklif etmiş ve bu teklifi reddedince, İmam-ı Azam Hazretleri tekrar hapse konmuştur. 767 yılında Bağdat’ta Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Hapiste veya çıktıktan sonra vefat ettiği rivayetlerinden ikincisinin (halifenin bizzat cenaze namazına katılmasından dolayı) daha doğru olacağı tahmin edilmektedir. Kabri, Bağdat’ta adına izafeten Âzâmiye diye anılan yerde bulunmaktadır.

Araştırma Merkezi

25.09.2007


Kâinat Kitabından

Tavus kelebeği

Tavus kelebeğinin en dikkat çekici özelliklerinden biri kanatlarının üzerinde âniden beliren gözlerdir. Peki bu gözler neden birdenbire ortaya çıkarlar? Bunu anlamak için kelebeğin bulunduğu çevreye şöyle bir göz atmak yeterlidir. Kelebeğin kanadında âniden beliren sahte gözler etrafta bir avcı kuşun olduğuna işarettir. Tehlikenin farkında olan tavus kelebeği düşmanını korkutup kaçırmak için bu sahte gözlere başvurmaktadır.

Bu çarpıcı savunma taktiğinin ne kadar etkili olduğunu ölçmek için Stockholm Üniversitesi zooloğu Adrian Vallin ve ekibi, tavus kelebekleri üzerinde bir çalışma yapmışlardır. Ekip, tavus kelebeklerinin kanatlarındaki sahte gözleri bir teknik uygulayarak koyulaştırıp, onları serbest bırakmıştır. Sonuçta sahte gözleri koyulaştırılan kelebeklerin 20’sinden 13’ünü kuşlar yemiş, kanatlarına müdahale edilmeyen 34 kelebekten ise sadece 1 tanesi avlanmıştır.

Şüphesiz bu da, Cenâb-ı Hakk’ın kusursuz sanatının eseridir.

25.09.2007


Yakarış

Dînimiz için, dünyamız için ve âhiretimiz için bize Allah yeter! Halîm ve Kaviyy olan Allah, bize kast eden azgın şeytanlara karşı yeter! Şedîd olan Allah, bizi yutan nefsimize karşı yeter! Rahîm olan Allah, bize ölüm anında yeter! Raûf olan Allah, bize her gam, keder ve dert anında yeter! Kerîm olan Allah, bize hesap anında yeter! Latîf olan Allah, bize mîzân anında yeter! Hakîm olan Allah, bize Cennete girmek ve Cehennemden korunmak için yeter! Kadîr olan Allah, bize Sırat üzerinde yeter! Allah bize her şey için yeter! O’ndan başka ilah yoktur! O’na tevekkül ettim. O’na güvendim. O Arş-ı Azîm’in Rabb’idir. Allah’ım! Bizi bağışla! Bizi nimet verdiğin kulların arasına ilhak buyur! Kullarını dirilttiğinde bizi rahmetine al, bizi gazabından koru! Bizi Cennetine al, bizi Cehennem azabından koru! Âmîn...

Süleyman KÖSMENE

25.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri