Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

İsrail’in gizli nükleer gücü ne olacak?

ABD Başkanı Bush ve Britanya Başbakanı Brown haklı: Ortadoğu’da nükleer silah bulunmamalı. Bu bölgedeki nükleer çatışma riski, dünyanın başka yerlerinden daha fazla olabilir. Nükleer silah geliştiren her ülkenin katı diplomatik tepkiyle karşılanması gerek. Öyleyse bu iki liderin ülkeleri İsrail’e yaptırımlar uygulayacak mı?

Onlar gibi ben de İran’ın atom bombası peşinde olduğuna, ekonomik baskı ve rüşvet bileşimiyle caydırılması gerektiğine inanıyorum (askeri yola başvurmak elbette ki felaket yaratacaktır). Bush ve Brown (ki nükleer cephaneliklerini, nükleer silahların yayılması anlaşmasına dayanarak sürdürüyorlar) kimseye ders verecek konumda değil. Fakat, Bush’un da iddia ettiği gibi bu tür silahların yayılması ‘dünya barışını tehdit edecekse’, iki lider neden İsrail’in (ABD Savunma İstihbarat Dairesi’nin gizli bir brifingine göre) 60 ila 80 nükleer silaha sahip olduğu gerçeği karşısında tek kelime etmiyor?

Rabin de reddetmemişti

İsrail resmi olarak bir ‘nükleer belirsizlik’ tavrı sergiliyor: Nükleer silaha sahip olduğunu ne yalanlıyor ne de kabul ediyor. Fakat meseleye aşina olan herkes, bunun basit bir amaç taşıyan bir formül olduğunu biliyor: ABD’ye, yasadışı kitle imha silahına sahip ülkelere yardımı yasaklayan kendi yasalarını ihlal etmesi için bahane vermek. Belirsizlik kurgusu hararetle korunuyor. 1986’da nükleer teknisyen Mordehay Vanunu, İsrail’in nükleer silah tesisinin fotoğraflarını Sunday Times’a verdiğinde, Britanya’dan Roma’daki tuzağa gönderilmiş, Mossad ajanları tarafından ilaçla uyutulup kaçırılmış, gizlice yargılanmış ve 18 yıl hapse mahkûm edilmişti. Vanunu bu cezanın 12 yılını hücrede geçirdi.

Ancak geçen aralıkta Başbakan Olmert İsrail’in ‘ABD, Fransa ve Rusya gibi’ nükleer silaha sahip olduğunu ağzından kaçırdı. Muhalifler Olmert’i ‘sorumsuzluk raddesinde dikkatsiz davranmakla’ suçladı. Fakat ABD yardımı kesintiye uğramadı.

Ulusal Güvenlik Arşivi’nin geçen yıl yayımladığı çarpıcı belgelerin de gösterdiği üzere, ABD yönetimi 1968’de İsrail’in nükleer bir aygıt geliştirdiğini biliyordu (ABD’nin bilmediği şey, ilk aygıtın o yıldan önce çoktan geliştirildiğiydi). Bugün İran’ın nükleer silah geliştirmesini önlemek için gösterilen çabalar düşünüldüğünde, tezat tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

İlk başta diplomatları Washington’dan, İsrail’e 50 adet F4 Fantom jetinin satışını, nükleer programından vazgeçmesi şartına bağlamasını istedi. Yakındoğu İşleri Bürosu’nun Ekim 1968’te dışişleri bakanına gönderdiği bir notun da ortaya koyduğu gibi, bu sipariş ABD’yi ilk kez ‘İsrail’in askeri ihtiyaçlarının ana tedarikçisi’ haline getirecekti. Bunun karşılığında ABD’nin ‘İsrail’in hayati önemdeki nükleer kararını zorlaştıracak güvenceler’ istemesi gerekirdi. Bilgi notuna göre, bu baskı acilen yapılmalıydı: Fransa bir orta menzilli füze anlaşmasının ilk partisini daha yeni teslim etmişti ve İsrail füzelere nükleer savaş başlığı takmak niyetindeydi.

20 gün sonra, 4 Kasım 1968’de, ABD savunma bakan yardımcısı, İsrail’in Washington büyükelçisi Rabin’le bir araya gelmiş ve Rabin İsrail’in nükleer kapasitesine dair bilgilere itiraz etmemişti. Sadece konuyu tartışmayı reddetmişti. Dört gün sonra da önerinin ‘kendileri için tümüyle kabul edilemez’ olduğunu söylemişti.

27 Kasım’da Johnson yönetimi İsrail’in ‘Bölgede nükleer silahlarını ortaya koyan ilk güç olmayacağı’ garantisini kabul etti.

Bilgi notlarının da gösterdiği gibi, ABD bu garantinin daha verilmeden önce ihlal edildiğini biliyordu. Kissinger’la bir başka yetkili arasında Temmuz 1969’da geçen bir telefon konuşmasının kaydı, İsrail’in anlaşmaya alenen uymamasına rağmen, Nixon’ın ‘Fantomları vermek konusunda gayet hevesli’ olduğunu ortaya koyuyor. Anlaşma devam etti ve o zamandan beri ABD, İsrail’in yalanını savunmaları için kendi yetkililerini kandırmaya çalıştı. Ağustos 1969’da ABD yetkilileri Dimona nükleer tesisini ‘teftiş etmeleri’ için İsrail’e gönderildi. Fakat dışişleri bakanlığının bir bilgi notu şunu açığa vuruyor: “ABD, ekip üyelerinin gerekli soruları doğruca sorabilmeleri ve/veya kayıtlara, materyallere vb. bakma izni verilmesi için ısrar etme konusunda yetkili hissedebileceği ‘gerçek’ bir teftiş çabasını desteklemeye hazır değil. Ekip, üstü kapalı olarak tartışmadan kaçınmaları, ‘centilmen olmaları’ ve konuyu ev sahiplerinin iradesi hilafına ele almamaları konusunda uyarıldı.”

Nixon, İsrail Başbakanı Meir’le telefon konuşmalarına dair ABD’nin İsrail elçisi Barbour’a bilgi vermeyi reddetmişti. Anlaşılan o ki Meir ve Nixon, gizli tutulduğu sürece, İsrail’in nükleer programının sürebileceği üzerinde mutabık kalmıştı.

ABD yönetimi söz konusu programı hâlâ koruyor. Altı ayda bir istihbarat birimleri Kongre’ye ‘kitle imha silahı geliştirmeye veya üretmeye uygun’ teknolojiyi elde eden yabancı devletlere dair bir rapor sunuyor. Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, İran ve diğer ülkelerin programları tartışılıyor, fakat aralarında İsrail yok. Ne zaman diğer ülkeler İsrail’e Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na katılması için baskı yapsa, önleri ABD ve Avrupa hükümetlerince kesiliyor. İsrail biyolojik ve kimyasal silahlara dair uluslararası anlaşmalara da imza atmıyor.

İsrail de İran gibi tehlikeli

İsrail bu anlaşmaları imzalamayarak, denetlenmemeyi garantiliyor. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) denetçileri İran’ın tesislerinde cirit atarken, uranyum tanklarını mühürlerken ve işbirliği yapmadığında Tahran’a demediğini bırakmazken, İsrail’deki tesisleri denetlemek hususunda zerre kadar yetkiye sahip değil. Bu yüzden İsrail geçen haftaki gibi, UAEK Başkanı’nın ‘İran’ın nükleer programı konusunda kafasını kuma gömdüğünden’ yakındığında, küstahlığın bu kadarına pes diyebiliyorsunuz sadece. İsrail, İran’a karşı harekete geçilmesi için baskı yapıyor ve hiçbir güçlü ülkenin kendisine karşı harekete geçilmesi için baskı yapmayacağını biliyor.

Evet, Ahmedinecad liderliğindeki İran, yurtdışında terör eylemlerine karışan tehlikeli ve ne yapacağı kestirilemez bir devlet. Cumhurbaşkanı Holokost’u inkâr edip İsrail’in varlığına karşı çıkıyor. İran Saddam’ın zehirli bombalarına kendi kimyasal silahlarıyla karşılık verdi. Fakat Olmert liderliğindeki İsrail de yurtdışında terör eylemlerine karışan tehlikeli ve ne yapacağı belirsiz bir devlet. İki ay önce Suriye’de bir tesisi bombaladı. Geçen yıl Lübnan’a saldırganca bir savaş başlattı. Filistin’deki işgalini sürdürüyor. BBC’ye göre Şubat 2001’de Gazze’de kimyasal silah kullandı: 180 insan vahim kasılmalarla hastanelere kaldırıldı. İsrail’in nükleer silahlarının, en az İran’ınkiler kadar tehlikeli olacağına kuşku yok.

Peki hükümetlerimiz Ortadoğu’da zaten bir nükleer gücün bulunduğunu

ve komşularına ölümcül tehdit oluşturduğunu ne zaman kabul edecek? İran’ın bir nükleer yarış başlatmadığını, olsa olsa o yarışa katıldığını ne zaman söyleyecekler? İran’a uygulanan kuralların İsrail’e de uygulanmasını ne zaman talep edecekler?

The Guardian, 20.11.2007

İktibas: Radikal, 21.11.2007

George MONBİOT

23.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  YÖK: Başkan ve adamları

  THY, Said Nursî ve sponsorluk

  Kasadaki vicdan

  İsrail’in gizli nükleer gücü ne olacak?


 Son Dakika Haberleri