Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Kalbinde bana da yer ver!

Mustafa Ulusoy, “Aynalar koridorun da aşk” isimli kitabında insanın temel acılarından kabul ettiği “aşk acısını” ele alır. Aşkın temelini “sevilme arzusu”, “değer verilme isteği”ne dayandırır. Aşk acısını ise “bir insanın kalbinde, benliğinde yer edinmeye çalışma, ama buna muvaffak olamama” olarak tesbit eder. Adı geçen kitapta “İnsanların kalplerinde yer edinmeye çalışmak nafileydi” sözü oldukça etkili ve çarpıcıdır. Çünkü sadece aşık olan insanlar, bir diğer insanın kalbinde yer edinme arzusunda değildir. Biz insanlar içimize dönüp, dikkatlice baktığımızda anne-baba, kardeş, arkadaştan başlayarak bir çok kişinin içinde yer edinme çabasında olduğumuzu açıkça görebiliriz. Ya da onları gönül evimize yerleştirmek için uğraşırız.

Bu yer edinme arzusu ruhumuza öyle çok yerleşmiştir ki, bunu gerçekleştirebilmek için değişik yollara başvuranlara da rastlarız. Kimisi, insanların kalbinde yer edinmenin yolunun zâhiriyâttan geçtiğini düşünüp, dış görünüşüne ehemmiyet verir. Güzel olmaya, kıyafetinin markalı olmasına dikkat eder. Kimisi ise bunun makam ve mevki sahibi olmaktan geçtiğini düşünür, ona göre çalışıp çabalar. O yolu zenginlik olarak gören ise çabasını bu yolda sarf eder. Bir şekilde kalplerde yer edinmek, insanlar tarafından sevilmek ve onlarca değerli görülmek için birçok yol denenir. Halbuki yazarın yukarıda söylediği söz, bu faaliyetlerle bir yere ulaşılamayacağını gösterir. Çünkü ifade kesindir, şartlara bağlı değildir.

Peki neden insanların kalplerinde yer edinilmez? İnsanlar bize o istediğimiz sonsuz sevgiyi sunamaz. Hak ettiğimizi düşündüğümüz o değeri bir türlü vermezler. Ya da istediğimiz değeri verdiklerini bir an için düşünsek bile, onu yitiriverme korkusu ile endişelenir, bu korku ile hüzünlere gark oluruz.

Yitirme korkumuzun sebebini araştırırken “kalb”in mânâsına bakmamız bize yetecektir. Çünkü “kalb”, “dönen” demektir. Yani şu an seven bir kalp anında dönüş yapabilir. Şu an değer veren kalp, bir ‘u’ dönüşü ile aksi istikamete doğru gidebilir. Peygamber Efendimiz (asm) bir Hadis-i Şerif’lerinde bu konuyu çok güzel açıklar. O buyurur ki; “Dostuna tüm sırlarını verme ki bir gün düşman olabilirsin, düşmanına da tam anlamıyla kin besleme ki bir gün dost olabilirsin..” Kalp dönendir... Hem seveceklerimizden, hem sevildiğimizi düşündüğümüz kalplerdeki sevgiden emin olamayız. Bu da, tam anlamıyla ve ebeden sevilmeyi arzu eden kalbimize hüzün verir. Sevilmeme, bir gün sevgiyi yitirme korkusu elemde bırakır bizi.

Hak ettiğimiz, ya da hak ettiğimizi düşündüğümüz, ya da hak ettiğimizi düşünmesek de istediğimiz o sevgiyi bize vermezler. Çünkü fani olanda beka aranmaz. Bu noktada Bediüzzaman Hazretlerinin “Faniyim fani olanı istemem” sözü karşılar bizi. Bizim kalbimiz fani olanı istemez. Bizim kalbimiz fani olanı istemiyor ebedî bir sevgiyi arıyorsa, diğer bütün kalplerde aynı bizim kalbimiz gibi ebedî olan sevgiyi, değeri arıyordur. Biz ise faniyiz. Fani isek, diğer kalplerden sonsuzca sevilmeyi bekleyemeyiz. Bu sebepledir ki onların kalbinde sonsuzca yer edinme çabamız boşadır. Fani isek fani olduğumuz kadar değer verilecek bize. Fani olduğumuz kadar sevileceğiz. Yani asıl hakkımız ne ise, o kadar değer göreceğiz.

Peki, bu derece kuvvetli olan, o istek ve arzuyu nasıl karşılayacağız? Bu hasseler bize boşuna takılmamıştır ya!.. Bu sorunun açıklaması “Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur” âyetidir.. Bizim kalbimiz ancak “Gerçek sevgili”ye yönelmekle teskin olur. Ve “Gerçek sevgili” tarafından sevilmekle mutmain olur. Ebediyi arayan kalbimiz ancak onu bulunca faniliğinden sıyrılıp ebedi arzusuna kavuşur. Gelip geçicilikten bekaya doğru kanat açar. Biz ancak Rabb’imiz tarafından değerli olduğumuza inanırsak, sonsuz değer verilme arzumuz tatmin olur.

Hatamız, aradığımızı yanlış yerde aramaktan kaynaklanmaktadır. Yanlış olanı bulmaktan, bulduğumuza ise sıkı sıkıya yapışmaktan ileri gelir bütün yaralarımız.

Giyimimiz markalı da olsa... Güzel de olsak... Makam mevki zenginlik sahibi de olsak insanlar, bize gerçek değeri veremeyeceklerdir. Bizim bu hallerimiz, kişileri ikiyüzlülüğe bile götürebilir. Değer vermeyip değer veriyor gibi görünebilirler.. Aşırı ilgilerine de muhatap olabiliriz. Fakat bu onlarca çok sevildiğimiz anlamına gelmez.. Kalplerde sonsuzca yer edinemeyen bunlar yetmeyecektir... İnsanların kalplerinde ancak Sonsuz Sevgili hesabına ,“O”nun zatı hürmetine sevilirsek yer tutabiliriz.. Ve insanları “O”nun hesabına seversek halisçe sevebiliriz. Öyleyse yazarın bu sözüne fani sevgilerde katılır ve deriz ki, fani olana tutkunsan boşuna uğraşma, “onların kalplerinde yer edinmeye çalışmak nafiledir”... Kalp dönendir ve o kalp ebedi olanı aradığı için döner. Taa ki aradığı ebediyete kavuştuğunda dönmekten vazgeçip sonsuzca sevmek üzere durur.

Filiz GENÇ

08.12.2007


Şefkatin mihrabı (1)

Bu sabah vakti, ay ışığından rengini alan bir nurla duânın o mucizevî havasında çaresizlik içinde yalvaran bir dile şahitlik ediyordu. Sanki nur onun etrafındaydı. O kadar içten bir o kadar gözyaşlarıyla yapılan bir duâydı. Her kelimesinde ayyuka çıkan bir seda vardı. Acizliğin diliyle vurgun olmuş bir kalbin isteğiyle yapılan bir gedanın sevdasıydı. Kudreti her şeye yeten bir zata sığınmanın emniyetiydi. Verirse anca O verecek; vermezse bir başkası da vermeyecek. Artık serzeniş değil teslimiyet vardı. O’ndan ne gelirse ikrar eylemek vardı. Sonsuz isteklerinin resmî geçidini seyrederken o isteklerin arasında onu tam canından yakan bir istek daha çok yüreğinden ağır basıyordu. Hepsi bir yana bu istek bir yanaydı. Duâlar daha çok onun için yapılıyor. Arzu ve temenniler ona kilitlenmişti. Marziyat adına sanki o vardı. O istekti, muhkem surları bile yenme kuvveti veren. Nazına, niyazına bir el açtıran. Dua her zaman hayatında olsa da bu istek duanın bahçesinde bir gülü andırıyor. Çevresinde dikenler vardı. Ne zaman yaklaşsa o isteğe engeller çıkıyordu. Sebeplerin sahrasında çok dolaşılmasına rağmen anlaşıldı ki sebeplerin Yaratıcısına sığınmak gerekiyordu. O da öyle yaptı. Sabah namazından sonra sabahın ilk ışıklarına kadar yapılan duâlarla.

Neslihan hanım tam beş yıldır anne olmak için çok duâ ediyordu. Kucağına gelecek bir bebeğin hasretiyle yanıyor. Gecesi gündüzü hep bu arzuyla hemhaldı. Kendisine çektiği bütün cezbede anne olma isteği vardı. Bu duası kabul olsa mutlu olmak adına her şeyi bulacağına inanıyordu. Geçen yıllar ümidine cellâdın baltasını indirmeye çalışsa da yitirmemek adına duâlara sarılıyordu. Bu duası kabul olmakla müşerref olsa cebelleştiği her şey ona dost yüzünü gösterecekti. Bir yandan kayınvalidesinin kalbini kıran sözleri değişecek. Çevrenin olumsuz bakışları başka zamanların diyarına karışıp gidecek. Kim ne derse desin önemsemese de bazen kendisini buluyor. Ne kadar kaçmaya çalışsa da bir şekilde bu sözlere muhatap kalıyor. Aslında onlar için değil kendisi ve eşi için anne olmak istiyordu. O yüce duyguyu tatmak en büyük muradıydı.

Zaman yine bir yılını tamamlamış. Bu geçen günlerde onu saran bir sevincin menzilinde dolaşmaya başladı. Hamilelikten şüpheleniyordu. Duası kabul olmanın arifesindeydi. Bu öyle bir mutluluktu, hüzünle geçen günleri azat etmişti. Ama korkular henüz bertaraf edilmemişti. Sadece şüphe vardı. Bu şüphenin gerçek olmadığını öğrenmek tam bir yıkım olabilirdi. Kesin hamile olduğunu bir hafta sonra anlayabilirdi. Bu bir hafta nasıl bir bekleyişle geçti. Sanki hiç bitmeyecek. Yedi gün tamamlanmayacak gibi geliyordu. Kendine yaptığı telkinler müsbet ve menfi telkinler de vardı. Olabilir de, olmayabilir de. Bu iki sonuca odaklansa da heyecan aralıksız ortaya çıkıyor. Nihayet yarın sabah gerçeği öğrenecek. Sabah erkenden doktora gittiler. Yapılan testin sonucunu beklemeye başladı. Eşi de onun gibi artık heyecanın sonundaydılar. Buradan sevinç ya da hüzünle çıkabilirlerdi. Biraz daha bekledikten sonra sonucu öğreneceklerdi. Doktor sonuçlara bakıyor. Bu beş yıldır bu doktorun yanında tedavi oluyordu. Doktor başını baktığı sonuçlardan kaldırdı. Çift doktor konuşmadan bakışlarından ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Tam anlayamamışlardı. Doktor:

-Evet, sonuçlar güzel. Hamilesiniz.

(Devam edecek)

Fadime KAYA

08.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri