Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

(O kafirlerin ileri gelenleri dediler ki:) “Biz en son din olan Hıristiyanlıkta bile böyle birşey işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.”

Sâd Sûresi: 7

11.12.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Şu dört şey Cennet hazinesindendir: (1)Sadakayı gizli vermek, (2) Musîbeti gizli tutmak, (3) Akrabalarla ilişkiyi devam ettirmek ve (4) "Güç ve kuvvet sadece Allah'tandır" sözü.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 534

11.12.2007


Karıncayı gözeten din, insan haklarını ihmal etmez

Evet, îmanlı fazîlet, medâr-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdat da olamaz. Tahakküm ve tegallüb etmek fazîletsizliktir. Ve bilhassa ehl-i faziletin en mühim meşrebi, acz ve fakr ve tevâzu ile hayat-ı içtimâiye-i beşeriyeye karışmak tarzındadır.

Târihçe-i Hayat, s.165

***

Suâl: Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olacağız?

Cevap: Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah ve gedâ birdir. Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tâzibinden men etse, nasıl benî Âdem’in hukukunu ihmâl eder? Kellâ... Biz imtisal etmedik. Evet, İmam-ı Ali’nin (r.a.) âdî bir Yahudi ile muhakemesi ve medâr-ı fahriniz olan Salâhaddin-i Eyyûbî’nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.

Münâzarât, s. 66

***

Sual: Nasıl hürriyet imânın hassasıdır?

Cevap: Zirâ, rabıta-i iman ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet...

Münâzarât, s. 59

***

İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:

Yani, İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek, ve zâlimlere tezellül etmemek... Allah’a hakikî abd olan, başkalara abd olamaz. Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız. Yani, Allah’ı tanımayan herşeye, herkese nispetine göre bir rububiyet tevehhüm eder, başına musallat eder. Evet, hürriyet-i şer’iye Cenâb-ı Hakkın Rahman, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.

Hutbe-i Şâmiye, s. 66

Lügatçe:

medâr-ı tahakküm: Tahakküm, zorbalık sebebi.

tegallüb: Galip gelme, üstün çıkma, baskın olma.

müsavat: Eşitlik.

gedâ: Fakir, kimsesiz.

tâzib: Acı çektirme, sıkıntı verme.

benî Âdem: İnsanoğlu, âdemoğlu.

kellâ: Asla, öyle değil.

imtisal: Uyma, sarılma.

medâr-ı fahr: Övünme sebebi.

mürafaa: Yüzleşerek muhakeme olmak.

şehamet-i imaniye: İmandan kaynaklanan kahramanlık ve cesaret.

seyyiat: Kötülükler.

abd: Kul.

11.12.2007


Hayat çiçeklerle dolu bir yol

Mevsim ne olursa olsun hayat gerçekten çiçekli bir yoldur… Biz kendi aynamızı nasıl boyarsak öyle görürüz içindeki görüntüyü…

Aynamızı birbirinden güzel çiçeklerle donatalım mı bugün, ne dersiniz?

Attığımız her adım, geçtiğimiz her yol bir çiçekli bahçeye dönüşebilir. O halde milyonlarca çiçek bahçeleriyle karşılaşacağız demektir.

Bu bahçeleri birbiri içine sarılmış olarak düşündüğümüzde de güzel kokusu ve yapraklarıyla büyük bir gül goncası karşımıza çıkacaktır. Kararan kalplerimizi temizleyen, paslıysa pasını silen, kilitliyse kilidini açan da bir gül goncası olan kâinatın Ustasına işaret eden güzellikleridir.

Yeryüzüne serpiştirilen çiçeklerle, zeminin yüzü daha bir güzelleşirken, başımızı gökyüzüne kaldırdığımızda onun da yüzünün yıldız çiçekleriyle süslü olduğunu görüyoruz. Bazen bir kelime bir gül oluyor, duyunca yüzümüzde güller açıyor, gülüyoruz.

İşte hepimiz böyle güzelliklerle dolu, gül bahçeleri ve meyveli ağaçlarla süslenmiş bir âlemi temâşâ için gönderildik. Tefekkür gözlüğü ile seyretmeye, koklamaya ve tatmaya izin var, ama muzır ve murdar olanlara el uzatmamak şartıyla. Zira neyi görmek ister ve neye talip olursak onunla karşılaşırız. Bu çiçekli bahçelerde ayrık otları, yabanî bitkiler, zehirli meyveler de vardır. Güller, çiçekler ve leziz meyveler dururken, dikenler, yabanî otlar ve acı meyvelerle meşgul olmaya gerek yoktur.

Biz bunlara itibar etmeyip çiçekli bahçelerimize geri dönelim. Yüzümüzü güllere dönelim ki, güller açsın yüzünüzde. Evet demiştik ya, aynamızı nasıl boyarsak görüntü de ona değişiyor diye. Güzel görelim ki güzel düşünebilelim ve hayatımızdan lezzet alabilelim. Ve gül bahçelerinin menbâları olan cennet bahçelerine müşteri olabilelim.

İnsan da kâinat denilen gül goncasının içinde, onun bir küçük örneği sûretinde minicik bir gül goncasıdır diyebiliriz. Lâkin daha güzel kokması ve uzun ömürlü olabilmesi için ışık görmesi gerekir. Yani üzerine Kur’ân nuru düşmeli, Sünnet-i Seniyye güneşi ile beslenmeli, iman ve ibadet suları ile düzenli olarak sulanmalıdır.

Böyle içi de dışı da gül olan bir insan için hayat gerçekten de çiçekli bir yol olacaktır. Gördüğü her varlık ona dost ve arkadaş olacak, etrafına çok güzel kokular yayacaktır.

En güzel çiçekler ise âyine-i Samed olan kalplerde açtığından dolayı böyle kalplerin içinde de bin bir türlü lâtif, hoş kokulu gül bahçeleri vardır. Hücreleri de her an tesbihâtla meşgul çiçeklerdir. Damarları ise o çiçekli bahçeleri sulayan su kanallarıdır. Yani hayatın yolları, çiçek bahçeleri ile dolu olduğu gibi, insanın iç âlemi de çiçekli yollarla doludur.

Mehtap YILDIRIM

11.12.2007


BİR KISSA, BİN HİSSE

Tâbiînin büyüklerinden olan Ebu Eyyüb Sahtiyani Hazretleri hadis ve fıkıh âlimidir. Deri satıcılığıyla tanındığı için kendisine Sahtiyani denmiştir. Âlim ve fazıl bir kimseydi. İlim ve takva sahibiydi.

Ebu Rebî hazretleri şöyle naklediyor:

Bir Mekke yolculuğu sırasında Ebu Eyyüb Sahtiyani hazretlerinin içinde bulunduğu kafilenin suyu bitti. Kafile susuz kaldı. Çöl sıcaktı ve susuz yolculuk yapmaya imkân yoktu.

Kafile susuzluktan çaresiz kalınca, içlerinde bulunan Ebu Eyyüb Sahtiyani hazretlerine başvurdular:

“Efendimiz! Susuzluktan kafilemiz perişan. Her tarafı araştırdık; su yok! Bir dua buyursanız” dediler.

Ebu Eyyüb Sahtiyani:

“Dua ederim. Takdir Allah’ın. Yalnız gördüklerinizi kimseye anlatmayacaksınız” dedi.

Kafiledekiler:

“Hayır, efendimiz; kimseye söz etmeyeceğiz” diye söz verdiler.

Bunun üzerine Ebu Eyyüb Sahtiyani hazretleri yere bir daire çizdi ve dairenin üzerinde dua etmeye başladı.

Derken oradan buz gibi berrak bir su fışkırdı.

Kafiledekiler kana kana o sudan içtiler. Hayvanlarını suladılar. İhtiyaçları kadar kırbalarını doldurdular. Abdestlerini aldılar.

Ardından Ebu Eyyüb Sahtiyani suyun çıktığı göze elini koydu.

Elini koyar koymaz su çekildi. Orası kurudu ve orası eskisi gibi kuru bir çöle dönüştü.

(Evliyalar Ansiklopedisi, 6/110)

Süleyman KÖSMENE

11.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri