Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Başörtüsü, yeni anayasa ve...

Tek bir ağaca bakmaktan ormanı görememek... Türkiye, medyanın da büyük katkılarıyla çoğu zaman bu durumlara düşmüştür. Gerekli veya gereksiz bir tek mesele ile gündem işgal edilerek, diğer pek çok konunun tartışılması ve anlaşılması hep önlenmiştir, önlenebilmiştir!..

Şu sıralarda gündem yine baş örtüsü ile dolduruluyor. Halbuki konuşulması, tartışılması gereken o kadar çok mevzu var ki... Yeni anayasa taslağının, ocak ayında kamuoyuna ve tartışmaya açılacağı söylenmişti. Ocak ayı bitmek üzere. Şu ana kadar, yeni taslakla ilgili olarak bu yönde bir gelişme yok. Bu durumdan kuşku duymaya başlayan yazarlar var. Mesela Star'dan Mustafa Erdoğan; başörtü problemi yüzünden yeni anayasa çalışmalarının kesada uğramasından endişe ettiğini belirtiyor...

Nihayet herkesçe kabul edildiği gibi, baş örtüsü çok uzun zamandır sun'i biçimde ve hukuk dışı zorlamalarla; toplumu huzursuz eden bir problem olarak gündemde tutuluyor. Şüphesiz buna artık bir son vermek gerekiyor. Ancak başörtü meselesi hiçbir şekilde; yeni anayasa sürecini kesintiye uğratacak bir pürüz olamaz. Aksi halde, tek bir ağaç yüzünden ormanı görememe durumu söz konusu olur! Türkiye'nin gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşması, ancak yeni ve sivil bir anayasa ile mümkündür. Bunun başka alternatifi de yoktur... Dolayısıyla AK Parti'nin bu hususta çok dikkatli olması lazım. Eğer yeni anayasa hazırlama süreci, herhangi bir şekilde kesintiye uğrarsa, toplumun iktidara karşı olan güveninde büyük sarsılma meydana gelir!

AK Parti iktidarının iki önemli konuda çok dikkatli ve kararlı olması şart. Bunlardan birisi AB sürecini makul surette ve sür'atte devam ettirmesidir. Diğeri de ülkeye yeni bir anayasa kazandırma kararlılığıdır... Herhalde (ve temenni ederiz ki) iktidar partisinin kurmayları bu vadide, hassas değerlendirme ve stratejik öngörüleri yapmıştır...

Zira siyasal ve ekonomik açıdan, ülkenin önünü açacak olan, temel dinamiklerle ilgili yaklaşımlarda; gevşeklik, ihmal veya hatanın bedeli her yönden ağır olur. Hiçbir iktidarın böyle bir lüksü yoktur ve olamaz.

Belli kesimlerin, iktidarı başörtü problemiyle köşeye sıkıştırmak istedikleri, su götürmez bir gerçek. Bu kesimlerin maruf sözcüleri, yeniden boy göstermeye başladı. Bilimi değil de, ideolojiyi rehber edinen bazı hukuk profesörleri, daha şimdiden o bildik tuhaf yorumlarını yeniden seslendirmeye başladı. Yani, yeni bir 367 skandalından tutun da, meseleyi daha çetrefil hale getirecek birtakım yargı kararlarıyla, çözüm yerine kaos oluşturma çabaları bugünden uç vermiş bulunuyor. Bir taraftan yargı üzerinden, diğer yandan da geçmişte olduğu üzere; devletin başka kurumlarını bir şekilde devreye sokarak istedikleri yönde sonuç almayı hedefledikleri sır değil. Bunun en açık işareti, kesintisiz biçimde yürüttükleri psikolojik harekâttır!..

Yine şu sıralarda, gündemi dolduran çeteler ve "Ergenekon" hikâyesi; çok nazik bir husustur. Eğer bu defa soruşturma ve araştırma, gitmesi gereken noktaya kadar götürülebilirse, Türkiye her şeyden evvel psikolojik olarak rahatlayacaktır. Burada da, en başta yürütme gücünün dirayeti ve tahkikatı üstlenmiş olan emniyet kuvvetleri ile yargı mercilerinin becerisi büyük önem taşımaktadır. Devlet içinde yuvalanmış çeteler hikâyesi, çok "derin" bir hikâyedir. Türk milletinin son yüzyılını berhava eden ve gelecekte, en az elli yılını da etkileme potansiyeli taşıyan bu hikâye için, değil birkaç yazı; ciltlerle kitap yazmak gerekir...

Bugünlük sadece üç cümle: Devletteki çeteleşmenin "31 Mart Vaka'sı" ile iktidarı ele geçirdiği (14 Nisan 1909) tarihinden sadece dokuz yıl sonra; yani 1918'de, koca Osmanlı İmparatorluğu yıkılıp gitmiştir. Daha sonra "paşa" unvanını da alacak olan Yarbay Enver, 1913'te gerçekleştirdiği Bab-ı Ali Baskınından yalnızca bir sene sonra, devleti hiç de hazır olmadığı Birinci Dünya Savaşına sürüklemiştir!.. Hem 31 Mart Vak'asında, hem de Bab-ı Ali Baskını sırasında, İttihat ve Terakki çetecilerinin, "Din elden gidiyor, vatan elden gidiyor..." teraneleriyle halkı galeyana getirmeye çalıştıklarını unutmayalım... O gün din ve vatan elden gidiyor diyenlerin ardılları, bugün; "Laiklik elden gidiyor, vatan elden gidiyor..." diye ortalığı velveleye veriyor!..

Türkiye, 27.1.2008

İsmail KAPAN

28.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Pazar tezi

  Çete için bu ne biçim yasak?

  Kemalist olmama hakkı

  Başörtüsü, yeni anayasa ve...

  Çözüm, yürütme-idare ekseninde


 Son Dakika Haberleri